Cumhurbaşkanı Erdoğan, Bilecik Vezirhan'da düzenlenen "Kökümüz Mazide, Gözümüz Atide" programı kapsamında gençlerle bir araya geldi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın açıklamalarından öne çıkanlar şöyle:
Üstadı duydunuz, dinlediniz. Ne diyor? 'Ayasofya açılacak.' Ve Ayasofya açıldı mı? Bize nasip oldu mu? Allah'a hamdolsun. Üstadımızın mekanı cennet olsun. Görmüş ve nasibi de bize olmuş. Gençler, sizleri bugünkü ihtişamlı toplantılardan sonra şimdi de bu yoğun ilginiz, en kalbi duygularla sizleri selamlıyorum. Rabbime, bana sizler gibi yol arkadaşları, dava arkadaşları, genç sesler, genç nefesler nasip ettiği için hamd ediyorum. Tabii sizlerden aldığım enerjiyle, heyecanla, coşkuyla, ülkemizi büyütme, milletimizi güçlendirme mücadelemize daha bir azimle, daha bir gayretle sarılıyoruz. Sizlerle her bir araya gelişimizde kendi gençliğimize dönüyor, adeta ruhen yeniden gençleşiyorum. Bizim gençliğimiz bir yandan yoklukla ve yoksullukla, bir yandan yasaklarla, baskıyla, kavgayla geçti. Gençler unutmayın, ben de size aşığım.
ALTILI MASANIN ADAYLIK ÇIKIŞI
Milletimizin asırlık yorgunluğunu, asırlık çilelerini sırtlanan bir gençlik olarak hayata tutunma mücadelesi verdik. Bu uğurda nice arkadaşımızı ya bedenen, ya fikren kaybettiğimiz dönemler oldu. Hamdolsun, tüm bu badireleri atlatarak Belediye Başkanı, Başbakan, Cumhurbaşkanı olarak milletimize hizmet etme şerefine eriştik. Ne diyorlardı? 'Muhtar bile olamaz' diyorlardı. Ama benim milletim bu kardeşinizi, ağabeyinizi bu ülkede Cumhurbaşkanı yaptı. Şimdi 6'lı masa ne diyor? 'Aday olamaz' diyor. Size rağmen milletim hem aday yapacak, hem de Cumhurbaşkanı yapacak. Ve tabii o zaman kilonuz da ortaya çıkacak. Bakalım kaç kilosunuz?
"GEÇMİŞ GÜNLERİ, YAPTIĞIMIZ ESER VE HİZMETLERLE HATIRLAYARAK TARİHE HAVALE EDİYOR, GELECEK GÜNLERİ DE RABB'İMİZİN TAKDİRİNE BIRAKIYORUZ"
Bugün gençlerimizin devrinin misafiri olarak bulunduğumuz bu güzel mekanda, şu dönemdeki tecrübemizle hayata şöyle bir dönüp baktığımızda Hayyam'ın şu sözleri aklıma geliyor, 'Ömrümüzden bir gün daha geldi geçti. Derede akan su, ovada esen yel gibi. İki gün var ki dünyada, bence ha var, ha yok. Daha gelmemiş gün bir, geçmiş gün iki.' Evet biz geçmiş günleri, yaptığımız eser ve hizmetlerle hatırlayarak tarihe havale ediyor, gelecek günleri de Rabb'imizin takdirine bırakıyoruz. Karşımdaki şu tablo, enerjimi, heyecanımı, coşkumu daha da arttırırken herhalde 6'lı masaya da bazı mesajlar veriyor. Bizim için önemli olan bugün burada siz gençlerimizle gönüllerimizi buluşturmuş olmamızdır. Sizlerle burada yaptığımız hasbihalin lezzeti paha biçilmezdir. Şimdi diyorlar ya, 'Deliler gibi aşığım size' diyorlar ya. E ben de deliler gibi aşığım size. Şu güzel tablo gençlerimize kem gözle bakanlara ibret olsun. Şu fotoğraf, gençlerimizi kendi adamlarına yaptıkları şekilde ne diyor? Gel deyince gelen, git deyince giden, istedikleri gibi yönlendirebilecekleri bir güruh sananlara da ibret olsun.
"İŞ DÜNYASINA KADAR HER YERDE GEÇMİŞTE HİÇ OLMADIĞI KADAR ÇOK GENCİMİZ SÖZ VE KARAR SAHİBİ KONUMDA YER ALMAKTADIR"
Sevgili gençler, biz size güveniyoruz. Hem de öyle bir güveniyoruz ki, sizi maziden atiye kurduğumuz köprünün kilit taşları olarak görüyoruz. Bunun için de siz gençlerimize hem cumhuriyetimizin ilk asrının birikimlerini, hem de önümüzdeki asrın sembolü Türkiye Yüzyılı'nı emanet ediyoruz. Hayatın boyunca hep gençlerle yol yürümeyi, gençlerin önünü açmayı ilke edinmiş bir siyasetçi olarak bugün de aynı hissiyatla ülkemizin geleceğini sizlerin ellerine bırakıyoruz. Gençlerimize güvenimizin en büyük ispatı, eğitimden sağlığa, dış politikadan güvenliğe, tüm hizmet alanlarında kurduğumuz güçlü altyapı yanında sizlerin siyasi haklarınızı kullanabilmenize verdiğimiz önemdir. Seçilme yaşını 30'dan 25'e indiren kim? 30'dan 25'e biz indirdik. Ne dedik? Yetmez. Seçme ve seçilme olarak 25'ten 18'e kim indirdi? Biz. Bu CHP ne diyordu? 'Parlamentoyu çoluk çocuğa mı bırakacağız.' Bunların mantığı bu, mantalitesi bu. Biz de dedik ki, 'Biz öyle bir geldik ki, bizim ecdadımız Fatih 18 yaşında bir çağı kapadı, bir çağı açtı. Onun torunları olarak bu parlamentoya bu yakışır dedik.' Ve kanunlar önünde reşit sayılan her bir evladımızın şehrinin ve ülkesinin geleceğinde söz sahibi olma hakkını da biz gençlerimize teslim ettik. Bugün ülkemizde siyasi partilerden iş dünyasına kadar her yerde geçmişte hiç olmadığı kadar çok gencimiz söz ve karar sahibi konumda yer almaktadır. Türkiye, ortanca yaşı 33 olan bir ülke olarak dünyanın en genç nüfuslu devletleri arasındaki yerini korumaktadır. Özellikle batı ülkelerinin hızla yaşlanan nüfusuyla karşılaştırdığımızda, bu gençlik aşısı bizim için hayati öneme sahiptir.
"ESKİ TÜRKİYE VAADİYLE SİZLERİN KARŞISINA ÇIKANLAR, NE BU ÜLKEYİ, NE DE GENÇLERİ TANIYOR"
Böyle bir nüfusu hala 1940'ların, 1970'lerin, 1990'ların zihniyetiyle yönetmeye talip olmak, en başta gençlerimize hakarettir. Dünyanın bilgi toplumunu geride bırakıp dijitale yöneldiği, yapay zekayı tartıştığı bir dönemde demektir. Tanımıyorlar. Ülkemizin e-devlet kapısıyla kamu hizmetlerinin neredeyse tamamına yakınını dijitale taşıdığından habersiz olanların zihin dünyaları henüz cilalı taş devrinden, yontma taş devrine geçmenin şaşkınlığını yaşıyor. Görüntülü konuşmayı ileri teknoloji sananları, 2023 Türkiye'sini tanımaya, ülkemizin özellikle e-devlet altyapısını öğrenmeye çağırıyorum Bayeski Türkiye vaadiyle sizlerin karşısına çıkanlar, ne bu ülkeyi, ne de gençleri tanıyor Kemal. Rahmetli Özal'ın çok güzel bir sözü vardı. Özal, bu zihniyet için, 'Bizim yaptıklarımıza onların hayalleri bile yetişemez' diyordu. Biz de bugün karşımızdakilerin gündemlerine, söylemlerine, duruşlarına bakıp aynı hissiyata kapılıyoruz. Düşünün. Biz boğazın altından Marmaray'ı yaptık, geçirdik. Bunlar böyle bir şey yapabilirler mi? Denizin altından Avrasya Tüneli'ni yine biz yaptık mı? Bunlara kalsa böyle bir şey yapabilirler miydi? Bu kadar büyükşehir belediye başkanları var. Eserlerinizi bir ortaya koyun ya, ne yaptınız? Ne yaptınız ya, bir görelim? Yapamazlar.
"MİLLETİMİZ BUNLARA ÇOKTAN 'YETER' DEDİ"
Şimdi Türkiye uzay yarışında, kutup rekabetinde, teknoloji tasarlama ve geliştirme mücadelesinde yerini güçlendirmenin çabası içindeyken, aynı kapıdan 6 kişi birden geçme kavgası verenleri gülerek izliyoruz. Bunlardan gençler ne ülkemize, ne milletimize, ne de siz gençlerimize hiçbir hayır gelmeyeceğini çok iyi biliyoruz. Dışarıdakiler bile bunlardan umudu kesmiş olmalı ki, her gün bir başka küresel medya kuruluşunu devreye sokarak 14 Mayıs için bizzat sahaya inme ihtiyacı hissettiler. Güya aleyhimizde yaptıkları yayınlarla gençlerimizin, kadınlarımızın, milletimizin iradelerini yönlendirebileceklerini düşünüyorlar. Halbuki milletimiz bunlara çoktan 'Yeter' dedi. Geçtiğimiz 20 yılda bize verilen her destek, emperyalistlerin ve onların maşalarının yüzlerine haykırılmış bir 'Yeter' sözüdür. Biz de bu tarihi meydan okumayı 14 Mayıs'ta bir kez daha, 'Yeter, söz de, kararda, gelecekte milletindir' diyerek çok daha yüksek bir seda ile tekrarlamak istiyoruz.
"MENDERES'İ İDAM SEHPASINA GÖNDERENLER. BUGÜN ONUN, 'YETER SÖZ MİLLETİNDİR' SÖZÜNE SAHİP ÇIKMAYA KALKIYORLAR"
Sevgili gençler, ben size güveniyorum, size inanıyorum. Çünkü bunlar, milletten alamadıkları destekle elde edemedikleri yönetimi darbecileri kullanarak gasp edip Menderes'i idam sehpasına gönderenler. Bugün onun, 'Yeter söz milletindir' sözüne sahip çıkmaya kalkıyorlar. Daha durun bakalım ya. Siz bunları konuşmazken biz konuşuyorduk. Siz neredesiniz? Sadece tek parti devrinden beri hayatlarını kararttıkları, hatta ellerine kanlarını bulaştırdıkları mazlumların ahı bile bunların akıbetini berbat etmeye yeter. Sevgili gençler sizden tek bir talebim var. Hazır mısınız? O da büyük emekler, fedakarlıklar ve bedeller karşısında size teslim edeceğimiz özgür, demokrat, kalkınmış, güçlü Türkiye mirasına sıkı sıkıya sahip çıkmanızdır. Unutmayın yapmak zor, yıkmak kolaydır. Müktesebatlarında yaptıkları tek bir hayırlı iş olmayanların tek bildiği şey yıkmaktır. Bunun için sizlerin nezdinde ülkemizin tüm gençlerine çağrıda bulunmak istiyorum. Gençler, özgür Türkiye'nin önünü esaret zincirleriyle kesmek isteyenlere izin vermeyin. Gençler, bağımsız Türkiye'nin ayaklarına prangalar vurmaya kalkanlara asla izin vermeyin. Gençler, askeri gücüyle, diplomatik maharetiyle, siyasi etki alanıyla eşiğine geldiğimiz Türkiye Yüzyılı'nı hep birlikte yükseltin. Gençler, ülkemizin kazanımlarına sahip çıkın. Hedeflerine yürümeye kararlılıkla devam edin. Gençler, hayallerinizden asla vazgeçmeyin. Sizi bunlardan mahrum etmek isteyen içeride ve dışarıda kim varsa bilin ki geleceğinize kastetmiştir, istiklalinize göz dikmiştir. Arkalarına aldıkları küresel güçleri göstererek sizi korkutmaya, yıldırmaya, bezdirmeye çalışan kim varsa, Bilecik'i hatırlayın.
Anadolu'nun bu küçük şehrinde ama Osman Gazi'nin diktiği bir çınarın köklerinin çok değil 1,5 asır önce Doğu Roma'yı da fethederek nasıl dünyanın en büyük, en güçlü devletinin temellerine dönüştüğünü hatırlayın. Biz de bu yıl ilk asrını geride bıraktığımız cumhuriyetimiz için aynı hayalleri kuruyoruz. Bugüne kadar yaptıklarımızı, demokrasi ve kalkınma yolunda eksiklerimizin tamamlanması olarak kabul ediyoruz. Şimdi de Türkiye Yüzyılı'yla ardı ardına yaşanan krizlerle sarsılan küresel yönetim düzeninde ülkemizi en üst sıralara çıkartacak atılıma hazırlanıyoruz. Hazır mısınız? Gelin 14 Mayıs'ta hep birlikte ortaya koyacağımız iradeyle bu tarihi şahlanışı birlikte gerçekleştirmeye var mıyız? Gelin, Türkiye Yüzyılı destanını birlikte yazmaya var mıyız? Gelin, size devredeceğimiz büyük ve güçlü Türkiye'nin kapılarını birlikte aralayalım.
"BU MÜCADELENİN ZAFERLE NETİCELENECEĞİNDEN ŞÜPHE DUYMUYORUM"
Bir asır önce bizi Anadolu topraklarına gömeceklerini sananlar vardı. Milli mücadeleyle hepsini de hüsrana uğrattık. Bugün de kendi yazdıkları senaryoyu içimizdeki gafilleri kullanarak üzerimizde isteyenler olduğunu görüyoruz. Sizleri, üstadın deyimiyle Anadolu kıtası büyüklüğündeki dava taşını gediğine koyarak bu vahşi emperyalist hevesleri yine kursaklarda bırakmaya davet ediyorum. Şu gençlik bizimle birlikte olduğunda bu mücadelenin zaferle neticeleneceğinden şüphe duymuyorum. Sevgili gençler, Osmangazi beyliğini ilan ettiğinde unutmayın sizlerin yaşındaydı. Fatih İstanbul'u fethettiğinde sizlerin yaşındaydı. Kanuni ülkenin yönetimini devraldığında sizlerin yaşındaydı. Sultan Abdülhamid Han tahta geçtiğinde, Mustafa Kemal milli mücadeleyi başlattığında henüz 30'lu yaşlardaydı. Gençlik her halükarda önemli. Ama üstleneceğiniz sorumlulukların gerektirdiği donanıma, dirayete, gayrete, azme sahip olarak gençliği yaşamak daha önemli. Osmangazi bey olup bir milletin geleceğini inşa etme yükünü omuzlarına aldığında Şeyh Edebali kendisine ne demişti? 'Ey oğul! Artık Beysin. Bundan sonra öfke bize uysallık sana. Güceniklik bize gönül almak sana. Suçlamak bize katlanmak sana. Acizlik bize hoş görmek sana. Anlaşmazlıklar bize adalet sana. Ey oğul! Sabretmesini bil. Vaktinden önce çiçek açmaz. Şunu da unutma, insanı yaşat ki, devlet yaşasın. İşin ağır, işin çetin, gücün kıla bağlı. Allah yardımcın olsun.' Evet sizler de kendi işinizin, kendi hayatınızın beylerisiniz. Biz gençliğimizden beri bu nasihatlere kulak vermeye çalıştık. Evet, hazır mısınız? Haydi bakalım bir göreyim. Tek millet, tek bayrak, tek vatan, tek devlet. Bir olacağız, iri olacağız, diri olacağız, kardeş olacağız, hep birlikte Türkiye olacağız. Kalın sağlıcakla.
Programın sunuculuğunu yapan Pelin Çift'in, Türkiye Yüzyılı için en büyük hayalini sorduğu Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Ben tabii burada şablonu söyleyeyim; Gazi Mustafa Kemal'in ifade ettiği muasır medeniyetler seviyesinin üstüne çıkarmak. Bununla tabii biz bir şeyi yakalıyoruz. Öyle bir mekandayız ki Ertuğrul Gazi buradan bize ön açtı ve ardından Osman Gazi, Fatih... Bütün hepsi kademe kademe bu açılan yoldan yürüdüler ve 600 yıl dünyaya ders verdiler. Dediler ki 'Dünyayı şekillendirme bize ait.' Bizim ecdadımız eğer karadan kadırgaları yürüttüyse, bu durup dururken olmadı. Bu bir azmin, bir imanın gereğiydi ve bunlar yapıldı." yanıtını verdi.
Onların ardından giden kendilerinin de Boğaz'ın altından Marmaray'ı, Avrasya Tüneli'ni geçirdiklerini belirten Erdoğan, "Onlarla da kalmadık. Gerek Demirel gerek rahmetli Özal köprüleri yaptılar, birinci-ikinci köprü. Ardından onlar da bizim için bir iz sürümdü. Ne yaptık biz de? Yavuz Sultan Selim Köprüsü'nü yaptık." dedi.
"HANİ İSTANBUL-İZMİR ARASINA OSMANGAZİ KÖPRÜSÜ'NÜ YAPTIK, ORAYA DA ONUN ADINI VERDİK YA, O DA BUNLARI RAHATSIZ EDİYOR"
Cumhurbaşkanı Erdoğan, seçim kampanyası döneminde CHP'nin çadırına selam vermek için gittiğinden bahsederek, oradakilerle arasında geçen diyaloğu şöyle anlattı:
"Tam da çadırın kurulu olduğu yerden Yavuz Sultan Selim Köprüsü'nü görüyorsun. Bizim Huber'in orada. Ne deseler bana beğenirsiniz? 'Bu köprüyü yaptınız güzel de peki bunun adını niye Yavuz Sultan Selim Köprüsü koydunuz?' Yavuz Sultan Selim, bizim için bir tarih. O bir tarih yazdı ve öyle bir tarih ki onun atının üzerinde yürüdüğü çamur için kaftanına oradan sıçrayacak çamuru kendisi için bir şeref layihası gördü. Böyle baktı. Onların bıraktığı izler bizim için bir şereftir. Dolayısıyla onların anılması gerekir. Bu sizi niye rahatsız ediyor? 'Kusura bakmayın. Biz bu ismi unutturmayacağız. Sizin derdinizin de ne olduğunu biz biliyoruz.' dedim. 'Neden oraya bu ismin verilmesinden rahatsız olduğunuzu da biliyoruz. Rahatsız olsanız da olmasanız da biz Yavuz'u unutturmayacağız.' Bak, dedim 'Biz Osman Gazi'yi de unutturmayacağız.' Hani İstanbul-İzmir arasına Osmangazi Köprüsü'nü yaptık, oraya da onun adını verdik ya, o da bunları rahatsız ediyor. Bunlarla da asla kalmayacağız. Ve dedim, 'Siz Genel Başkanınıza söyleyin de İstanbul-İzmir arası 7,5 saatti. Şimdi bu 7,5 saatlik yolu biz 3 saate indirdik.' 3,5 saat İstanbul'dan çıkıyorsun, yollar muhteşem, varıyorsun."
Bunlarla da kalmayacaklarının altını çizen Erdoğan, "Çok daha ilginç; biz dağları dele dele aynen nasıl Türkiye'nin bir ucundan diğer ucuna bu şekilde gidiyorsak, bunun dışında daha birçok yerler, şurada Bilecik'e gelirken bile dağlar nasıl delinmiş. Nasıl tünellerden geçtik, gördünüz. Bu tüneller olmasaydı nerelerden dolaşacaktık? Dağlardan. Ama biz aşığız, biz dertliyiz. Onun için de bu tünelleri açarak hamdolsun buralara geldik. Hala da devam ediyoruz, hala da devam edeceğiz. Bu konuda bizimle zaten yarışmaları da mümkün değil." diye konuştu.
"FİNLANDİYA'YLA İLGİLİ FARKLI MESAJI VERDİĞİMİZ ZAMAN İSVEÇ ŞOK OLACAK"
Cumhurbaşkanı Erdoğan, daha sonra gençlerin sorularını yanıtladı. Osmangazi Üniversitesi Tarih Bölümü 4. sınıf öğrencisi Emrah Otay'ın, İsveç Kralı Demirbaş Karl'ın 5 yıl Osmanlı Devleti'ne sığındığını, Osmanlı Devleti'nin de kendisini en iyi şekilde ağırlayarak misafirperverliğini gösterdiğini anımsatması ve "Siz de yaptığı yardımlardan dolayı İsveç'in Osmanlı'ya gönderdiği teşekkür mektubunu İsveç Başbakanı'na hediye ederek, 'Tarih ibret alınırsa tekerrür etmez' demiştiniz. Ancak Cumhurbaşkanım bunlar sanırım çok ibret almamışlar. İsveç Başbakanı sizin söylediklerinizi pek anlamamış gibi duruyor. Neler söylemek istersiniz?" demesi üzerine Erdoğan, şunları kaydetti:
"İşte, orada tabii bir eksik var. İsveç Başbakanı Osmanlıcayı bilmiyor, Türkçeyi hiç bilmiyor. Biz tabii kendisine bunları bu şekilde anlattık. Dedik ki 'Bak, eğer siz illa NATO diyorsanız, NATO'ya girebilmeniz için bu teröristleri bize iade edeceksiniz. Eğer bu teröristleri bize iade etmezseniz, 120 kişilik bir liste verdik, kusura bakmayın.' Tabii bunlar o gün bugün bizimle kendilerine göre 'Yok anayasa değişikliği yaptık, yok şunu yaptık, yok bunu yaptık.' kendilerine göre dalga geçiyorlar. Bunlar Türkiye'yi tanıyamadılar. Zannediyorlar ki 20 yıl, 30 yıl, 40 yıl önceki Türkiye bugünkü Türkiye. Değil. Bak, ben bu akşam buradan bir şey söyleyeyim; biz icabında Finlandiya'yla ilgili farklı bir mesaj verebiliriz. Finlandiya'yla ilgili farklı mesajı verdiğimiz zaman İsveç şok olacak. Ama Finlandiya da aynı yanlışı yapmaması lazım."
"BUNLAR SADECE CİBİLLİYETLERİNİN NE KADAR BOZUK OLDUĞUNU GÖSTERDİLER"
Erdoğan, İsveç'te Kur'an-ı Kerim'in yakılmasına ilişkin de şöyle konuştu:
"Ziyarete geldiklerinde de doğrusu ben Başbakanı olumlu bir insan olarak gördüm ama maalesef yani Kitabullah'ı, Kur'an-ı Kerim'imizi affedersin yakacaklar, etrafında da kimler var? Korumalar var, polisler var. Ya benim ecdadım Osmanlı; İncil, Tevrat, böyle bir şeyi yakma eylemine girenleri inim inim inletmiş. Yani şu anda Türkiye olarak, onlar böyle yaptı diye biz karşıtını mı yapalım? Hayır, biz yapmayız. Bizim aldığımız terbiye bu değil. Farklıyız biz. Onlar Kur'an'ımızı yakmak suretiyle İslam'ı mı bitirdiler? Kitabullah'ın koruyucusu Rabb'imizdir. Bunlar sadece cibilliyetlerinin ne kadar bozuk olduğunu gösterdiler. Aynı şeyi Danimarka yaptı. O da aynı, değişen bir şey yok. Ama biz dik duracağız, sağlam duracağız ve Kitabımıza, aynen nasıl ki Peygamber Efendimiz, 'Onun koruyucusu Allah'tır.' buyurdu, biz de şu anda biliyoruz ki koruyucusu Allah'tır. Elimizden geleni her zaman yapacağız."
Gençlere seslenerek, dünyada milyonlarca hafız olduğunu unutmamalarını söyleyen Erdoğan, "Niye? Kur'an-ı Kerim'in işte bunlar koruyucularıdır. Bu, Allah'ın izniyle kıyamete dek bu şekilde de devam edecek. Bunlar cahil, sapık. Zannediyorlar ki 'Biz Kur'an-ı Kerim'i yaktık, iş bitti.' Bitmez. Kur'an-ı Kerim bizim hafızalarımızda kayıtlı. Buralarda kayıtlı. Bizim imanımızı çok daha güçlü hale getirecek." ifadelerini kullandı.
HABERTÜRK'TE YAPILAN 'KARNE HEDİYESİ ET' HABERİ
Erdoğan, katılımcılardan Mustafa Yıldırım'ın, sosyal medyada gündeme gelen "Karne hediyesi et" haberini hatırlatıp, "Bir kanalda yayınlanan haberde küçücük bir çocuğun karne sevincini belki de reyting uğruna istismar eden bir olaya şahit olduk. Muhalefet de deyim yerindeyse bu olaya hemen atladı. Röportajın tamamı yayınlandığında ise küçük çocuğa bu cümlelerin muhabir tarafından söyletildiği anlaşıldı. Gerçekler ortaya çıkınca muhalefet suspus oldu ama atılan tweetler kesinlikle silinmedi. Muhabir işten kovuldu. Küçük bir çocuk üzerinden böyle bir haber yapmanın, bunu yaymanın, siyaset yapmanın herhangi bir cezası var mıdır?" sorusu üzerine, şunları söyledi:
"Bu konuyla ilgili Adalet Bakanlığımızın takibi de var. Aynı şekilde bizim takiplerimiz var. Tabii yani bu çok çok hakikaten şahsiyetsiz bir yaklaşım. O yavrunun kimliğiyle, kişiliğiyle oynamaları kabul edilebilir bir şey değil. Yani hiçbir çocuğa, yavruya, böyle bir ödül, alıştığımız şeyler değil. Yok böyle bir şey. Ama bu tabii o kameraman kadının veya kızın neyse ne kadar bu işte hem cahil hem de yapısı itibarıyla bozuk olduğunu ortaya koyuyor. Nitekim o kanal da onun zaten iş akdini feshetmiş. Tabii olan o yavruya oldu. Onun geleceği üzerinde kim bilir nasıl yansımaları olacak. Ama annesi yavruya sahip çıkması halinde inşallah yavruda bir psikolojik ters tepki meydana getirmemiş olur."
Programın soru-cevap bölümünde, Cumhurbaşkanı Erdoğan'a son soruyu tarihçi-yazar Prof. Dr. Tufan Gündüz yöneltti.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün, "Bugün Sovyetler bizim müttefikimiz olabilir ama onun hep böyle devam edeceğini kimse garanti edemez. Sovyetler'in hakimiyeti altında bizim kardeşlerimiz yaşıyorlar. Bir gün onlar bağımsız olacaklardır. Biz ülke olarak buna hazır olmalıyız. Ancak bu hazırlık durup beklemek değildir. Onlarla dil ve din kardeşliğimiz var, bunu görmeliyiz ve tarihi olayların bizi ayırdığı kardeşlerimizle bütünleşmenin yollarını aramalıyız." sözlerini hatırlatan Gündüz, 1990'lı yıllarda Sovyetler Birliği'nin dağıldığını ve Türk Cumhuriyetlerinin kurulduğunu ancak Türk Cumhuriyetleriyle ilişkilerin gelişmesinde çok yavaş bir sürecin işlediğini ifade etti.
Son 20 yılda bu sürecin zirve noktaya taşındığını, bu süreçte kendisini en çok heyecanlandıran 3 konu olduğunu dile getiren Gündüz, "Birincisi Azerbaycan'ın yüzde 30 topraklarının kurtarılması. İkincisi Semerkant'ta yapılan toplantıda daha üst düzey bir ilişkiye evrilmesi konusunda aldığınız kararlar. Ve üçüncüsü Fransa Cumhurbaşkanına şaka gibi de olsa 'Sayın Macron, istiyorsanız sizi de Türk birliğine alalım.' sözünüz oldu. Bu söz beni o kadar çok heyecanlandırdı ki geleceğe dönük bir ümide kapıldım. Siz Türk Cumhuriyetleriyle güçlü bir siyasi ittifakın, birlikteliğin, belki de Turan'ın gerçekleşeceğine inanıyor musunuz?" sorusunu yöneltti.
Cumhurbaşkanı Erdoğan da bu soru üzerine, şunları kaydetti:
"Aslında Fransa'nın başındaki zat, inanın o devletin başında olma müktesebatına sahip değil. Bakın bunlar şu anda Afrika ülkelerini sömürüyorlar. Mali, şu anda Fransa'yla tamamen kopma durumunda. Burkina Faso süre verdi, 'Sana bir ay müsaade. Bir ay sonra biz burada Fransız askeri görmek istemiyoruz.' dedi. Ve öyle zannediyorum ki Togo, onlar da gönderecekler. Ve Afrika'da itibarını süratle kaybediyor. Kendileriyle biz de birçok görüşmelerimiz, uluslararası toplantılarda filan oldu ama dürüst değil. Açık konuşuyorum. Şu anda bizim bu konuştuklarımızın hepsi oraya varacak. Ama dürüst değil, biz de istiyoruz ki yani uluslararası siyaset dürüstlük üzerine inşa edilmeli. Dürüstlüğün olmadığı yerde itibar olmaz. Tabii dünyada buna benzer liderler çok. İşte Akdeniz'de bu Yunanistan'la olan ilişkilerde maalesef Türkiye'yi görmezlikten gelip onlarla farklı ilişkilere giriyorlar. Ve kendisine benim -özel benim dünyamda kalsın- söylediğim çok farklı ifadeler var. Bir insan kendini olgunlaştıracak, oluşacak vesaire. Şu anda parlamentoda kendi itibarını kaybetti. Sadece başkanlık görevinde kaldı. Fransa devamlı itibar kaybediyor, uluslararası camiada da itibar kaybediyor."
"İŞTE ÜÇLÜ OLARAK RUSYA, TÜRKİYE, SURİYE BİR ARAYA GELELİM. HATTA HATTA İRAN'I DA BUNA KATABİLİRİZ"
Rusya ile Türkiye arasındaki ilişkilere değinen Cumhurbaşkanı Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Rusya'yla bizim ilişkilerimizde karşılıklı bir itibar var, saygı var. Benim Sayın Putin'le ilişkilerim dürüstlük üzerinedir. Tataristan'dan Dağıstan'a vesaire bütün bu bölgelere varıncaya kadar, bizim oralardaki ricalarımızın bir karşılığı var. Şu anda Suriye'nin kuzeyindeki gelişmelerde tabii istediğimiz neticeyi her ne kadar alamıyorsak da ama diyoruz ki 'Gelin şimdi üçlü bazı toplantılar yapalım.' Nedir bunlar? İşte üçlü olarak Rusya, Türkiye, Suriye bir araya gelelim. Hatta hatta İran'ı da buna katabiliriz. İran da gelsin. Görüşmelerimizi bu şekilde yapalım ve bölgeye bir huzur gelsin. Bölge şu andaki yaşadığı sıkıntıları yaşamasın. Ve burada da biz netice aldık, alıyoruz ve alacağız."
ABD'YE F-35 VE F-16 TEPKİSİ
Cumhurbaşkanı Erdoğan, S400 konusuna ilişkin ise "S400'ler konusunda bizi çok tehdit edenler oldu; 'İlla S400'leri vereceksin.' Hayır vermeyiz. S400'leri biz aldık. Şu anda bizim cebimizde ama siz bize verdiğiniz sözü yerine getirin. Nedir o? Şimdi biz F-16'larla ilgili, biz sizden bunu istiyoruz ama siz vermiyorsunuz. F-35 dediniz, sözünüzde durmadınız. Parasını yaklaşık 1 milyar 400 milyon ödeme yaptığımız halde siz bunun bize karşılığını vermiyorsunuz. Vermiyorsanız, o zaman bunun da bir bedeli olacak. Biz yani bir Müslüman Türk olarak verdiğimiz sözde dururuz ama karşımızdakilerden de bunu bekleriz." değerlendirmesinde bulundu.
Türk Cumhuriyetleriyle ilişkilerin her geçen gün arttığını belirten Erdoğan, "Bizim başta Azerbaycan olmak üzere yani hiçbir zaman yalnız bırakmadık, bırakmayacağız. Sadece tabii Türk Cumhuriyetleri değil aynı zamanda bizim şu anda özellikle güneyde Libya'yla ilişkiler konusunda da aynı kararlılıkla onların huzuru için de elimizden gelen gayreti gösteriyoruz. Türk Cumhuriyetlerinde de yani Azerbaycan, Kırgızistan, Kazakistan, Türkmenistan, Tacikistan hepsiyle münasebetlerimizi en güzel şekilde sürdürüyoruz, sürdüreceğiz." ifadelerini kullandı.
Programın soru-cevap bölümünün ardından müzisyen ve besteci Yücel Arzen ve orkestrası, "Sakarya" türküsünü seslendirdi. Ardından "Dombıra"nın bestecisi, Kırgız halk ozanı Arslanbek Sultanbekov, "Osman Bey" parçasını söyledi.
AK Parti Gençlik Kolları Başkanı Eyyüp Kadir İnan, Cumhurbaşkanı Erdoğan'a, Necip Fazıl Kısakürek'in Milli Türk Talebe Birliği'nde verdiği "Ayasofya Hitabesi" konferansının orijinalinin CD'ye çekilmiş halini takdim etti.
Erdoğan, bunun üzerine, "Gençler, Eyyüp bey size hazırlıklar yaptı. Çıkışta kitapları alacaksınız değil mi? Safahat ile Gençlik ve Spor Bakanlığının hazırlamış olduğu Mustafa Kutlu'nun, onun dışında Necip Fazıl'ın var, Nurettin Topçu'nun vardı galiba, bir de Ali Fuat Başgil'in de Gençlerle Baş Başa." ifadelerini kullandı.