Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Soçi’deki Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ve İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani ile gerçekleştirdiği üçlü zirveyi dönüş yolunda değerlendirdi. “Suriye’nin toprak bütünlüğü ve siyasi birliği konusunda mutabakatımız var. Temel amacımız, Suriye halkının kabul edeceği kalıcı ve muteber bir siyasi bir çözümdür” diyen Cumhurbaşkanı, düzenlenecek Suriye ulusal kongresine kimlerin davet edileceğine üç ülkenin karar vereceğinin altını çizdi. Hazırlık çalışmalarının ve zirvenin şahıs değil, çözüm odaklı olduğunu vurgulayan Erdoğan, “Kongreye tüm kesimlerin davet edilmesini öngörüyoruz. Arkadaşlarımız çalışmaları olgunlaştıracaklar. PYD/YPG gibi terör örgütleri konusundaki tavrımız kesin. Burada iki ana hedef var; birincisi yeni Anayasa, ikinci hedef ise BM gözetimde adil ve şeffaf olarak seçime gidilmesidir” dedi. Ankara Şam arasında arabulucularla da olsa an itibariyle bir iletişim olmadığını kaydeden Erdoğan, “Yarın neler olabileceği, o anki şartlarla alakalıdır. Bu konuda bir şey olmaz türünden peşinen kestirip atma türünden bir anlayışın, bir yaklaşımın içinde olmamız çok da doğru olmaz. Siyasetin kapıları, malumunuz, son ana kadar her zaman açıktır” dedi. Erdoğan, Suriye’de ABD’nin garantörlüğü konusunda da kararı üç ülkenin vereceğini söyledi. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Soçi dönüşü uçakta gazetecilere yaptığı değerlendirme ve sorulara verdiği yanıtlar şöyle:
7 TOPLANTI YAPTIK: Rusya İran ve Türkiye olarak başlattığımız Astana süreci ile ilgili nihai durumu beraberce değerlendirmek amacıyla Soçi’de bir zirve gerçekleştirdik. Şu ana kadar Astana süreci ile ilgili bildiğiniz gibi yedi toplantı gerçekleştirdik. Olumlu sonuçlar da aldık. Çatışmasızlık bölgeleri, hayata geçirildi, geçiriliyor. İdlib’de üstlendiğimiz sorumluluğu yerine getiriyoruz. Orada oluşturmayı üstlendiğimiz 12 kontrol ve gözetleme noktasından, üçünü tamamladık. Süreç devam ediyor.
TEMEL AMAÇ HALKIN KABUL EDECEĞİ ÇÖZÜM: Bugünkü (önceki gün) zirvede Astana sürecinde katettiğimiz mesafeyi genel olarak ele alma imkanımız oldu. Suriye’nin toprak bütünlüğü ve siyasi birliği konusunda mutabakatımız var. Temel amacımız, Suriye halkının kabul edeceği kalıcı ve muteber bir siyasi bir çözümdür. Bu hususları, ortak açıklamaya da yansıttık. Suriye Ulusal Diyalog Kongresi meselesini detaylı bir şekilde ele aldık.
ÜÇ ÜLKE KARAR VERECEK: Kongreye kimlerin davet edileceğine, üç ülke beraber karar vereceğiz. Tabii bu üç ülkenin bu kararı vermesinden önce, üç ülkenin dışişleri bakanlıklarının nezaretinde oluşturulacak alt komisyonlar gerekli ön çalışmaları yapacak. Dışişleri Bakanlığı çalışacak, hatta hatta bunlara zaman zaman Genelkurmay Başkanları ve arzu edilirse Milli İstihbarat da katılmak suretiyle çalışmalar olgunlaştırılacaktır. Kongreye Suriye’deki bütün grupların, tüm kesimlerin davet edilmesini öngörüyoruz. Arkadaşlarımız bu konuda çalışmaları olgunlaştıracaklar. PYD/YPG gibi terör örgütleri konusundaki tavrımız kesin. Nitekim bu hususu, hem zirvede hem basın toplantısında açıkça ifade ettim.
HEDEF YENİ ANAYASA VE SEÇİM: Kongrenin ateşkes ve çatışmasızlık sürecine katkı vermesini bekliyoruz. Burada da iki ana hedef var. Birincisi, yeni bir Anayasa yazılması. Bu konuda mutabıkız. Daha önce bazıları, mevcut anayasa onarılsa yeterli olur gibi bir yaklaşım sergiliyordu. Ama şimdi o görüşü gündeme getirmediklerini gördük. Şimdi, yeni bir anayasa düşüncesi kabul görmüş durumda. Bunun için, dış işleri bakanları, genelkurmay ve milli istihbaratın yapacakları çalışmada, dar kapsamlı bir şekilde de olsa muhtemelen bir teknokratlar heyetini bu konuyla ilgili çalıştıracaklardır. Yeni anayasa için böyle bir hazırlığın da yapılması gerekecek. İkinci hedef ise, BM gözetimde adil ve şeffaf olarak seçime gidilmesi. Bu süreçte Suriye halkının hür iradesiyle hayata geçirebileceği şartların oluşturulması önem arz ediyor. En geniş manada, Suriye’nin içinde ve dışında nerede varsa, tüm Suriyeliler kendi geleceklerini kendileri belirlemeli. Suriye halkının bu seçimlere katılmalarını, ülkelerinin geleceğini kendi hür iradeleriyle belirlemelerini önemsediğimizi bu zirvede de belirttik.
GÜVEN ARTIRICI ADIMLAR: Bu süreçte, tutukluların serbest bırakılması, mayınların temizlenmesi ve insani yardımların ulaştırması gibi güven artırıcı adımların atılmasını da öngörüyoruz. Bizler tüm bu adımları atarken, BM Güvenlik Konseyi’nin 2254 sayılı kararını esas alıyoruz. Zaten bu konuda aramızda mutabakat var. Bu çalışmamızın Cenevre sürecine de ivme kazandıracağını umuyoruz.
ABD’NİN DE GARANTÖR OLMASI: Öyle bir talep olursa, bunun kararını bu üçlü verecek. Biz isim zikretmedik ama, buraya dahil etmemiz gereken bir ülke ya da kuruluş olursa, bunun kararını bu üçlü verecek. Bunda mutabıkız. (Basın açıklamasındaki Cenevre vurgusu) Doğrudur. Biz, attığımız tüm bu adımları, BM Güvenlik Konseyi’nin 2254 sayılı kararını göz önüne alarak atıyoruz. Astana sürecinde gerçekleştirdiğimiz çalışmaların, Cenevre sürecine de ivme kazandıracağına inanıyoruz.
ZİRVE TEKRARLANABİLİR: Soçi’de yaptığımız üçlü zirveyi, ihtiyaç halinde tekrar yapabiliriz. Ancak bundan sonraki süreçte, büyük ihtimalle bu belki dönüşümlü olarak devam edecek. Bir sonraki yine Soçi’de olsa bile, ondan sonrakileri İstanbul ya da Ankara, daha sonra Tahran şeklinde dönüşümlü olarak devam ettirmek de hedeflerimizin arasındadır.
‘Terör örgütünün olduğu masada biz olmayız’
Suriye’de siyasal sürece geçiş için adımların atıldığı bu aşamada PYD’nin bir terör örgütü olduğunu Türkiye dışında kimsenin net bir şekilde ifade etmediği hatırlatılarak, Cumhurbaşkanı Erdoğan’a “Eğer böyle bir sürecin içine PYD/YPG de dahil edilirse Türkiye olarak tavrımız ne olacak? Bizim B planımız nedir?” sorusu yöneltildi. Erdoğan’ın yanıtı şöyle:
Bizim B planımız da terör örgütünün masada olmamasıdır. Soçi’de de açıkça söyledik: Türkiye, olarak biz terör örgütünün olduğu bir masada olmayız. Bu konuda tavrımız nettir. Ayrıca ülkemizi tehdit edecek herhangi bir oluşuma da biz asla sıcak bakmayız... PYD/YPG’nin niyeti ne? Kuzey Suriye’de bir oluşum değil mi? Bizim, o tür bir oluşuma teşebbüs karşısında, ‘Buyurun, hayırlı olsun’ diyecek halimiz yok. Biz bunu daha 7 yıl önceden söyledik. Görüldüğü kadarıyla Suriye’nin kuzeyinde o tür bir oluşum ihtimaline, Esed de muhalif. Onlar da muhalifler o tür bir ihtimale.
SDG’NİN FARKI YOK (Masada SDG adıyla anılan bir oluşumun yer alıp almayacağı yönündeki soru üzerine): Bunlar aslında beraber, hepsi aynı. PYD, YPG, SDG: Bunlar aslında üçlüler. Biz PYD/YPG’nin terör örgütü olduğunu sürekli söylediğimiz için, malum kesimler, ‘Bu adı kullanmayın, SDG adını kullanın ki bunu dünyaya yutturabilelim’ diye akıl verdiler onlara. Bunu itiraf da ettiler. SDG, dediğim şekilde sonradan icat edildi ama, bunların birbirlerinden farkı yok aslında.
(Suriye’de silahların sustuğu ve savaşın resmen sona erdiği ne zaman açıklanır)
Böyle bir süreçte, tarih belirlemek, ‘Bu iş şu kadar zamanda olur’ demek mümkün değil. Ama gördüğümüz kadarıyla, halihazırdaki durumun memnuniyet verici olmadığını, meseleye bir çözüm bulunması gerektiğini herkes kabul ediyor. Önemli olan bunu sağlayacak somut adımlar atılması. Türkiye, Rusya ve İran, Astana süreciyle belirli bir mesafe kat ettik. Çözüm için herkes üzerine düşeni yapmalıdır. Bu süreçte ABD ve koalisyon ortaklarının ne yaptıklarına, ne yapacaklarına da bakmak gerekiyor. Bir yanda çözüme yönelik belirli adımlar atılırken, diğer yanda ise ABD’nin Suriye’ye neredeyse 4 bin TIR zırhlı, tank, top, ağır silahlar soktuğunu görüyoruz. Bunlar PYD-YPG’ye parayla getirilen silahlar da değil. ABD ve koalisyon güçleri, silahlarla birlikte bunlara eleman da veriyor. En son, gazetelerden birinde okuduğum veya televizyonlarda izlediğim kadarıyla, PYD-YPG’ye 120 kadar zırhlı Hummer cip vermişler. Bunların Afrin taraflarına gönderildiğinden bahsediliyor. Bu yapılanları anlamak mümkün değil. Bu arada, ABD Başkanı Trump ile belki bir telefon görüşmesi yapabilirim. Önümüzdeki günlerde Dışişlerimiz bu görüşme için ABD’li muhataplarıyla temasa geçebilirler. Gerçi geçenlerde Putin, Trump ile bu konuları ele aldıkları bir telefon görüşmesi yaptı. Ama bizim de ayrıca görüşmemiz iyi olabilir. Kanaatleri nedir? Ne yapmak istiyorlar? Kendilerinden dinleyelim.
SİLAHLARI HÂLÂ NEREYE VE NİÇİN GETİRİYORLAR
Bu silahları hâlâ nereye, niçin getiriyorlar? DEAŞ, DEAŞ, DEAŞ diyorlardı, ama artık DEAŞ diye bir şey kaldı mı? Bölgenin DEAŞ’tan temizlediği söyleniyor. Madem öyle bu silahlar niye geliyor? Hamburg’da bize ‘DEAŞ’ı biz oradan söküp attıktan sonra, elimizde bunların seri numaraları var, biz bütün bu bütün silahları toplayacağız’ demişlerdi, topladılar mı? Şimdi Rakka’da yeni bir üs meselesi var biliyorsunuz. Bu ABD’nin bölgedeki 14. üssü. Bunların 5-6’sı hava üssü diğerleri de normal üs. Tüm bu konuları bir konuşup, kendileriyle paylaşalım istiyorum. Diğer konuları da bu vesileyle kendileriyle görüşelim istiyoruz.