Kur’an’da dalâlet kavramı türevleriyle birlikte yüz doksan bir yerde geçmektedir. Dalâlet kavramının içeriğinde biri sapma diğeri saptırma olmak üzere iki anlam bulunmaktadır. Kur’an’da, Allah’a, meleklere, kitaplara, Peygamberlere ve ahiret gününe inanmamak (Nisâ, 4/136), Allah’a şirk koşmak (Nisâ, 4/116), zulüm yapmak (Lokmân, 31/11) gibi davranışlar sapma olarak ifâde edilmiştir. Saptırma terimine gelince, Kur’an bunu da kişinin kendi kendisini saptırması (Bakara, 2/108) ve Allah’ın kullarını saptırması olmak üzere iki şekilde vasıflandırmıştır. “Verdiği misallerle Allah ancak fasıkları saptırır. ” (Bakara, 2/26); “Allah kimi hidâyete erdirmek isterse onun göğsünü İslâm’a açar ve her kimi de saptırmayı dilerse onun göğsünü daraltır. ” (En’âm, 6/125)
Allah’ın insanları saptırması, insanların fiillerini onları iradeleri doğrultusunda yaratması olarak anlaşılmalıdır. Dolayısıyla insanların dalâletinde Allah’ın herhangi bir zorlama ve baskısı yoktur. Çünkü Allah, olmuş ve olacak her şeyi bilir. Hidâyet ve dalâletten her biri kulların seçimiyle takdir edilip kazanılmış, ilâhî kazâ ve kaderle de yaratılmıştır.
Kaynak: Diyanet İşleri Başkanlığı