Diş tedavisinde altın kullanmak caiz midir?

Ağız sağlığı vücut sağlığının bir parçasıdır. Vücut sağlığına dikkat etmek gerektiği gibi, diş sağlığına da dikkat etmek gerekir. Hz. Peygamber de (s.a.s.) diş temizliği ve sağlığına son derece önem vermiş;

; “Ümmetime zor gelmeyeceğini bilseydim her namazdan önce misvâk kullanmalarını emrederdim ” (Buhârî, Cuma, 8), “Misvâk ağzı temizler, Rabbi râzı eder” (Buhârî, Savm, 27) “Cibril misvâk üzerinde o kadar çok durdu ki farz olacak diye korktum ” (Ahmed b. Hanbel, Müsned, V, 263) buyurmuştur.

Diş kaplama, doldurma ve protez, tedavi amaçlı başvurulan tıbbi yöntemlerdir. Bu işlemler yapılırken, tedavi neyi gerektiriyorsa onun uygulanması dinen sakıncalı değildir. Ancak dinin yasak etmediği bir madde ile tedavisi mümkünse, yasak ettiği bir maddenin kullanılması caiz değildir. Dinimiz, zaruret olmadıkça altının erkekler tarafından kullanılmasını yasaklamıştır. Buna bağlı olarak, İmam Ebû Hanife, çıkan dişlerin tekrar yerine bağlanması durumunda kullanılacak telde gümüşü yeterli bulup, altın kullanmayı caiz görmemiştir.

Diğer Hanefî imamları İmam Muhammed ve İmam Ebû Yûsuf ise, zarûretten dolayı diş tedavisinde altının da kullanılabileceğini belirtmişlerdir (İbn Âbidin, Reddu’l-muhtâr, V, 252). Bu müçtehitler bir savaşta burnunu kaybeden Arfece’nin (r.a.) gümüşten bir burun taktığını, bunun koku yapması üzerine Hz. Peygamber (s.a.s.)’e müracaatla altından burun yaptırmak istediğini ve kendisine bu hususta izin verildiğini (Ebû Dâvûd, Hâtem 7; Tirmizî, Libâs 31) delil olarak ileri sürmüşlerdir. Bundan anlaşılıyor ki, tıbbi bir zaruret varsa diş kaplamada altının kullanılmasında sakınca yoktur. Zaruret yoksa başka madde kullanılması dini kurallara daha uygundur.

Bir kadın, erkek doktora muayene olabilir mi?
Asıl olan, kadın hastaları kadın doktorların, erkek hastaları da erkek doktorların muayene etmesidir. Ancak bu ilkenin gözetilmesinin mümkün olmadığı, aynı cinsten uzman doktor bulunmaması gibi zaruret hallerinde karşı cinsten bir doktora muayene olunabilir (Merğînânî, el-Hidâye, IV, 84).

Kaynak: Diyanet İşleri Başkanlığı

Din Haberleri