Londra’dan, İMF’den, Avrupa ve Amerikan bankalarından para getireceğim demek; bu ülkeye zehirli bal şerbeti içireceğim demektir. Sanki yeraltından hazine bulmuş gibi bunu sunmak, insanların aklıyla alay etmektir. Muhalefetin söylemi ve en önemli vaadi maalesef bu.
Dışarıdan gelen her şeyin bir bedeli vardır. İthal ürün alırsan dış ticaret açığın artar, döviz kıtlığı çekersin, paran değersizleşir. İthal kültür alırsan, aslını ve kendini kaybedersin. İthal ve intihal bilim alırsan ezberci olursun, tercümeden ileri geçemezsin, kendinden bir şey katamazsın, başkasının çalışmasını kendi emeğin zannedersin, kendini geliştiremezsin. İthal para yani borç alırsan, en kötüsü başına gelir “para alan emir alır”, maliyeti çok ağır olur, evini yurdunu kaybetme tehlikesi ile karşı karşıya kalırsın. Alınan dış borç sadece cari denge finansmanında kullanılır, yatırıma ve üretime gitmezse, geçici bir rahatlama olur, uyuşturucu gibidir, daha sonra ülke ekonomisi çöker, devletin maliyesi iflas eder.
Osmanlı Devletini nasıl borçlandırdılar, ibret alalım!
Osmanlı Devleti’ni hiç gereği yokken borçlandırdılar. İngiltere ve Fransa’nın kendi menfaatlerini korumak için, Rusya’yı kışkırtarak Osmanlı Devletiyle savaşa soktular. (1853-1856) Kırım savaşının maliyeti Osmanlı’yı zora soktu ve sonunda İngiltere ve Fransa asıl amaçlarına ulaştılar. Osmanlı’ya borç verdiler. İlk borç; Sultan Abdülmecid zamanında İngiltere’den 1854 yılında alındı. 1874’de gelinceye kadar borç sarmalı o kadar büyüdü ki, 20 yılda dış borç taksitleri ve faizleri ödenemez hale geldi. Bunu fırsat bilen Avrupa bankaları ve devletleri her ödeme zorluğunda, Osmanlı’nın bir gelirine el koydular. Abdülhamid Han devlet başkanı olduğu zaman, (1876-1909) en büyük problem olan dış borç batağı ile karşılaştı. Bunu çözmek için maalesef Duyun-ı Umumiye’yi kurmak zorunda kaldı. 1881’de kurulan Duyun-ı Umumiye; Osmanlı Devleti’nin genel borçlarını, dış borçlarını denetleyen kurumun adıdır. Üyeleri: “ İngiliz, Fransız, Alman, İtalyan, Hollandalı, Avusturyalı ve Galata alacaklılarının temsilcisi olmak üzere 7 kişiden oluşuyordu. 1928 yılına kadar bu kurul devam etti.
Önce Osmanlı’yı Rusya ile savaşa sokacak şartları hazırladılar, sonra Rusları kışkırttılar, Kırım savaşı başladı, savaşın maliyetini karşılamak için Osmanlı’ya kolay ve ödenemeyecek kadar para verdiler. Verdikleri paranın kolay harcanmasını sağladılar. Yatırıma değil, cari açığa ve savaş giderlerini kapatmada kullandırttılar. Sonra, Osmanlı maliyesine kayyum atadılar ve bütün gelirleri topladılar. Önce devletin maliyesini, gelir getiren kurumlarının yönetimini kayyumla ele geçirdiler, yani Duyun-ı Umumiye’yi kurdurmak zorunda bıraktılar. Sonra da koca devlet çatır çatır çöktü.
Dünyanın hiçbir ülkesi dışarıdan bol para getirerek, yani borç alarak kalkınmamıştır. Üreten, istihdam sağlayan, ihraç edenler kalkınmıştır. Japonya, Güney Kore, Almanya buna örnektir.
Borç alanların; hayalleri sınırlanır, ufku daralır, sürekli stres altında kalarak yanlış yaparlar. Dış borç almak, uyuşturucu bağımlılığı gibidir, bir müddet sonra kısır döngüye ve sonunda borç sarmalına dönüşür. İşte o zaman borç ahtapotu bünyeyi sıkar sıkar, nefessiz bırakır ve cansız hale düşürür, iflas ettirir.
İMF’ye 1961-2013 arası borçlu kaldık, hiçbir faydasını görmedik, sadece zararını gördük.
Uluslararası finans çevreleri ve finans kurumları emperyalistlerin kurumlarıdır ve girdikleri her ülkeyi limon gibi sıkarak mecalsiz bırakırlar. Daha sonra o ülkelerde, iç savaşları körükleyerek , barışı, huzuru ve demokrasiyi yok ederler.
Bugün itibariyle Türkiye’nin sıcak paraya ihtiyacı yoktur. Avrupa’nın en az borçlu ülkelerinden biriyiz. Yatırımcıya ihtiyacımız var. Sıcak para tefecidir; anlık gelir, çarpar ve gider.
İktidara talip olanların, üretmek, ihraç etmek, öz sermaye ile kalkınma hedefini ortaya koymaları gerekir. Şu andaki Ak Parti iktidarı da zaten bunu yapıyor. Bundan dolayı da başarılı olmuştur. Muhalefetin dışarıdan bolca para getireceğim söylemi temelsiz, yanlış ve aldatmacadan ibarettir.
Hiç bir ülkede böyle bir söylemle iktidara talip olunmaz. Kimse parayı babasının hayrına sana vermez. Senden ne kazanacağına bakar. Para veren karşılığında sadece faiz de almaz. İMF para vermişti, 1961’den 2013’e kadar 50 milyar dolar para vermişti fakat stratejik hiçbir alana yatırım yapılmasına izin vermemişti. Emeklilere verilecek maaş artış oranına kadar karışmıştı. Maliye Bakanlığı’nın başında görünmeyen ama gizli bir İMF sopası ve her ay düzenli teftiş yapan direktörü vardı. Ondan izinsiz hiçbir yatırım, iş ve işlem yapılamıyordu. 2013 Mayıs’ında Ak Parti iktidarı İMF’ye olan tüm borcu kapattı ve 52 yıl süren İMF boyunduruğu ortadan kaldırdı. Ülkemiz, siyasi ve ekonomik olarak bağımsızlığını kazandı, Cumhuriyet dönemi Duyun-ı Umumiye’sinden kurtulduk. İşte bütün stratejik yatırımlar da bundan sonra başladı. Ancak bu sefer de Batı ve Amerika farklı tuzakları devreye aldı; Gezi Parkı kalkışması, Terörist saldırılar, dolara müdaheleler, FETÖ kumpasları ve 15 Temmuz darbe girişimi gibi.
Muhalefet yanlış yoldadır!
Dışarıdan para getireceğim demek; başkasının parasıyla caka satmaktır. Uluslararası faiz lobisine teslim olmaktır. Bunu seçim vaadi olarak söylemek siyasi basiretsizlik ve bu ülkeye yapılabilecek en büyük kötülüktür. Osmanlı bundan dolayı yıkılmıştır. Türkiye Cumhuriyeti’nin tekrar bu batağa saplanmasına milletimiz izin vermez.
Dışarıdan sanayi ve teknoloji, yatırımcı gelmesi faydalıdır. Ekonomiye katkısı olur. Teknolojik gelişmeye yol açar ve istihdam sağlar. Sadece para getireceğim demek, zehir katılmış bal şerbetini içireceğim demektir.