Bir gün karanlığın olmadığı bir yerde buluşacağız.”
George Orwell, ‘1984’
Toplumu ve bireyi baskılama üzerine kurulu olan geleneksel ve siyasal yapıların yeni fikir ve düşüncelere gem vurmasının adıdır distopik toplum.
Anne, çocukları evde yaramazlık yapınca hemen babanıza söylerim der, evin otoritesidirbaba, sert bir duruş sergilemektedir. Bu korkutucu tavır ve tutum çocuk için hizaya gelmede bir oto kontrol sistemidir.
Aynı çocuk sokakta yaramazlık yapınca bu sefer devreye polis girer. Bak polise söylerim. Polis için korkutucu ve ürkütücü bir imaj biçilmiştir çocuğun zihninde.
Aynı çocuk okulda en ufak yaramazlık veya istenmeyen bir davranış sergilediğinde karşısına yine ürkütücü bir aktör çıkacaktır: Öğretmen. Öğretmen eğitim öğretim görevini ifa etmenin yanında çocuğun davranışlarını kontrol altına alma sistemidir adeta. Öğreniciye korku yüklü bir imaj çizmelidir yoksa onunla baş etmek zor olacaktır.
Bayanlar için evlilik sonrası kaynana algısı. Bir hata yaparsan müdahale edecek, oğluna iyi bakmazsan, üzersen hesap soracak çoğunlukla sözel müdahalelerde bulunacak hayatı sana zindan etme potansiyeli olan bir başka aktör.
Askere giden er için komutan ve de daha da korkulanı üst devre. Bu üst devre jargonu bilindik bir ifade erkekler için. Onun varlığı acemi er için bir baskı unsuru. Erken kalkacak biri varsa veya mıntıka temizliği mi yahut en olmadık saatlerin nöbeti mi tutulacak hemen acemi askere bakılır, bu işin yaptırıcısı da korkulanı da üst devredir.
Distopya denilen korku duvarları oluşturulmuştur bizler için. Bu duvarlara herkes çarpmaktadır. Kaçınılmaz bir şekilde şahit olduğumuz ya da maruz kaldığımız sosyal olaylar zinciri.
Bu korkuların veya korkutmaların işlevsel bir yönü de yok değil. Ailenin, toplumun, devletin devamlılığını istediği davranış örüntülerinin zırhıdır, adeta korku pelerini fonksiyonunu icra ederler.
Yok mu bunun rahatsız edici yanı, ya da rahatsızlık veren boyutu. Korku toplumu kaçınılmaz ve olması gereken bir şey midir?
Bir kaç örnekle vermeye çalıştığımız kısıtlayıcı davranış örüntüleri yerini teknolojik kısıtlayıcılara bıraktı.
Düşünmek yerine cep telefonuna günün çoğunda bana bir mesaj mı geldi, sosyal medyada yaptığım paylaşıma bir beğeni mi yapıldı, arkadaş sayımda bir artış mı oldu veya bağımlılık yapan cep telefonu oyunları. Tüm boş zamanını bu oyunlara ayıran yetişkin ve çocuklar. Distopik olan toplumun oluşturucusu sadece yaramazlık yapma diyen anne mi, askerde eri hizaya sokmak için sert tutum sergileyen üst devre mi? Yoksa teknolojinin elimize taktığı kelepçe misali cep telefonu mu? Distopik olan zihinsel ve düşünsel yetilerimizi elimizden alan şeydir. Bu ister geleneksel tutumun uzantısı olan kısıtlayıcı tutum ve davranışlar olsun isterse teknolojinin bize oyalanmamız için sunduğu online kullanıma açık cep telefonu olsun fark etmez. Düşünmenin önündeki tüm baskıcı ve engelleyici unsurlar dizayn edilmelidir.
Düşünsel gelişimi engellemesi. İçe kapanık birey oluşturması ve genel olarak amiyane tabirle pısırık - tırsık bireyi inşa etmesi gibi ilk akla gelen reaksiyonlar olarak sıralayabildiklerimiz.
Yakınımızda olan sevdiklerimizin davranışlarını istediğimiz veya istenilen şekle bürünmesinde korku olması gereken bir argüman mıdır?
Hayır hayır! Bu olması gereken bir davranış şekli değildir. En net şekliyle ifade edeceksek bu şekilde insan iflah olmaz, sadece korkunun olduğu ortamdayken davranışlarını gizler, öteler.
Bundan 15 yıl öncesine kadar sıklıkla başvurulan bir yöntemken yakın zamana kadar bunu uygulayan en azında çevremde gördüklerim ve okumalarım ışığında başvurulan bir yöntem değil.
Şöyle ki; gerek toplum gerekse de devlet olarak çoğunlukla yapılmasını istemediğimiz davranışların görünürlüğünü azaltma yoluna gidiyoruz artık.Örneğin sigara ve alkol içiminde olduğu gibi.Bunların kapalı ortamda kullanılmasının yasaklanması gibi, TV’lerde gizlenmesi veya bunlara ilgili film çekiminde yer verilmemesi gibi.Uygunsuz internet sitelerine erişimin kapatılması gibi. Yanlış bilgi yayan wikipedianın erişime engellenmesi gibi birçok alanda toplum yararına bilgi destekli ve meşru yollarla insanlar yönlendiriliyor.
Korku Toplumu dedik başta. Bu korkuyu yaratan birey değil toplumdur demek istiyoruz. Ama toplumu da oluşturan bireydir. Biz böyle gördük anadan babadan deyip süre gelen korku ile hizaya getirme davranışımızı devam ettiriyoruz. Esasında yanlışlanabilir olacağını düşünerek olumsuz davranışı bırakma cesaretini göstermeliyiz. Böylece yeni bir gelenek oluşturmalıyız. Bunu çevremize karışmama, serbest bırakma, kendi başına bırakma olarak algılamamalıyız.
Serbestlik derken de çocuğu korkutma, psikolojisi bozulmasın, başka bir alanda zorluk yaşamış zaten deyip tamamen serbest, başıboş bir gençlik oluşmasına da müsaade edilmemeli. Nihayetinde anlatmak istediğimiz davranışı değiştirmek korkutarak değil de yumuşak bir dille ve meşru yöntemlerle olmalıdır. Boş hurafelerle dolu bir zihin yerine rasyonel ve akla mantığa en önemlisi de ahlaka uygun olanın anlatılarda yerini bulacağı bir anlatma yolu ile.
Bir şeyi yaptırmanın bir şeyden uzaklaştırmanın yolu/yöntemi anlamsız hurafeler, korku dolu hikâyeler ve distopik tavırlar alarak olmamalıdır.
Aynı şekilde zamanın bizi daraltacağı gibi bir düşünceye mahkûm edilmemeliyiz. Bu mahpus hayatının bekçileri yok, tek gardiyan biziz. Yapmamız gereken tek şey zamanımızı boşa harcatan teknolojik ürünü kullanım şeklini değiştirip, ihtiyaç dâhilinde kullanmak olacaktır.
Uyarma ve davranışları düzeltme konusunda Kuranın evrensel mesajında olduğu gibi:
“Ona tatlı, yumuşak bir tarzda hitap edin" (Taha, 20/44) ,
“hikmetle, güzel ve makul öğütlerle dâvet et" (Nahl, 16/125).