Kurak bir yıl geçirdiğimiz gibi uzun zamandır düşünce kuraklığı ve zaman körlüğü de yaşıyoruz. Yağmur yağmaması, kurak bir yıl geçirmemiz, hemen herkesin dikkatini celp etmesine rağmen düşünce kuraklığı ve zaman körlüğü, saklı bir maraz olarak bünyemizde keşfedilmeyi bekliyor.
Kitap okumayı seviyorum. Hemen hemen her ay en az iki üç kitap alıyorum. Kitap alırken seçmekte doğrusu çok zorlanıyorum. Bazen aldığım kitaplarda da umduğumu bulamadığım için pişman oluyorum.
Dünyayı okuyan, size bir ufuk açacak, derinliği olan, aykırı fikirlere sahip yazarları, çizerleri bulmak, onların yazdıkları kitapları satın almak bu devirde çok zor. Kopyala yapıştırcı, suya sabuna dokunmayan, romantizm ve mistisizm kokan, günlük sokak olaylarının etkisiyle yazılmış, ticari kaygıları ağır basan kitaplar ortalıklarda yıkılıyor.
Ortalık, türbinlerdeki amigolar gibi seçtiği tarafın sloganlarını metinleştiren, tuttuğu tarafın algılarını yönetmek üzere kurgulanmış, dar ve sığ popüler kültürün esiri olmuş yazarlar ve onların yazdığı kitaplardan geçilmiyor.
Her yazarım diyen kitaplarında kendi taraftarlarına selam çakıyor, sloganlar üretiyor. Ortalık sloganlardan geçilmiyor. Hiç iyiye işaret değil bu gidişat. Biz birbirimizin doğrularını yanlışa çevirmek için uğraşaduralım. Aykırı fikirleri, farklı düşünceleri bastıraduralım. Zaman hızla aleyhimize akıp gidiyor.
Düşünen, farklı fikirleri seslendiren, biraz farklı görünen ve farklı yaşayanlardan haz edilmiyor, maraz çıkaracağından korkuluyor. Hemen en kısa yoldan kızağa çekiliyor. Bu durum artık bu toplumun genetiğine kodlanmış.
Evde anne-babalar için aykırı düşünen çocuğu, işyerinde düşünen, beyinde yeni pencereler açabilen insanlar risk yaratıyor.
Sorgusuz sualsiz itaat kültürünün tezahürleri toplumun, kurumların her kademesinde tek geçerli akçe olarak varlığını sürdürüyor.
Evet, efendimci, düşünce uyuşukluğu ve beklentisi içindeki olanlar için düşünen beyinler her zaman risk teşkil ediyor.
Bu yüzdendir ki giderek toplumsal derinlik, geleceğe güven kayboluyor. Hala elli yıl, yüz yıl, beş yüz yıl önce ki rol modellerimizi tüketiyoruz. Geleceğe matuf çocuklarımıza sunacağımız yeni rol modellerimiz yok, yetiştiremiyoruz. Onun yerini davul gibi içi boş kuru ses çıkaran futbolcular, şarkıcılar, mankenler alıyor.
Bilmemiz gereken bir şey daha var. Bu yeni gelen nesil satın almayı sevmiyor. Bunlar her şeyi kiralamadan hoşlanıyorlar. Sizin rol model olarak sunduğunuz kişileri yenileyemezseniz, yenilerinin ortaya çıkmasına izin vermezseniz bunlar kiralama yoluna gidiyor. Nerede bulurlarsa oradan kiralıyorlar. Her gün yeni bir karaktere bürünmeleri ondandır.
Doymak bilmez tüketim çılgınlığı beyin gıdamızı, akıl dünyamızı emiyor, her zerresini işgal ediyor. Fiziki görüntümüzü, midemizi doyurmak için delicesine çalışıyoruz. Dış kaportayı düzeltmek için çok zaman, emek ve para harcıyoruz. Ama ne yazık ki motor eskiyor ve yenisini yapamıyoruz. Beni görenler fiziki görünümüme bakarak, yıllar seni hiç eskitememiş diyorlar. Ben de onlara hep biraz da latife olsun diye kaportaya bakma, motora bak. Motor her geçen gün eskiyor diyorum.
Topraklarımız nasıl yağmura susamış kuraklık yaşıyorsa, dünyamızda, yarınlarımızda, geleceğimizde, ruhumuzda düşünce kuraklığı yaşıyor. Zaman hızla akıp geçiyor, zamanın kıymetini hiç bilmiyoruz. Bugünü yarına, yarını öbür güne, günü haftaya, haftayı aya, ayı yıllara atıp duruyoruz. Bir zaman körlüğü yaşıyoruz.
Hep en kolayından atıp tutmak marifet olmuş. “Akıl fukara olunca, dil ukala olurmuş.”