Türk edebiyatının kalemi en güçlü şairlerinden biri, Abdurrahim Karakoç'un ağabeyi Bahaettin Karakoç'tan en sevilen 10 şiiri sizin için hazırladık...
110
MUKADDES SIR
Aşık güler, aynalarda gül açar; Kıraçlar yeşerir, gök ışık saçar. Muhabbet yağmuru düşmeyen yerde, Ne bir ceylan meler, ne bir kuş uçar.
210
IHLAMURLAR ÇİÇEK AÇTIĞI ZAMAN
Dilimde sabah keyfiyle yeni bir umut türküsü Kar yağmış dağlara, bozulmamış ütüsü Rahvan atlar gibi ırgalanan gökyüzü Gözlerimi kamaştırsa da geleceğim sana Şimdilik bağlayıcı bir takvim sorma bana Ihlamurlar çiçek açtığı zaman.
Ay, şafağa yakın bir mum gibi erimeden Dağlar çivilendikleri yerde çürümeden Bebekler hayta hayta yürümeden Geleceğim diyorum, geleceğim sana Ne olur kesin bir takvim sorma bana Ihlamurlar çiçek açtığı zaman.
Beklesen de olur, beklemesen de Ben bir gök kuruşum sırmalı kesende Gecesi uzun süren karlar-buzlar ülkesinde Hangi ses yürekten çağırırsa beni sana Geleceğim diyorum, takvim sorma bana Ihlamurlar çiçek açtığı zaman.
Bu şiir böyle doğarken dost elin elimdeydi Sen bir zümrüd-ü ankaydın, elim tüylerine değdi Sevda duvarını aştım, sendeki bu tılsım neydi? Başka bir gezegende de olsan dönüşüm hep sana Kesin bir gün belirtemem, n`olur takvim sorma bana Ihlamurlar çiçek açtığı zaman.
Eski dikişler sökülür de kanama başlarsa yeniden Yaralarıma en acı tütünleri basacağım ben Yeter ki bir çağır beni çiçeklendiğin yerden Gemileri yaksalar da geleceğim sana On iki ayın birisinde, kesin takvim sorma bana Ihlamurlar çiçek açtığı zaman.
Bak işte, notalar karıştı, ezgiler muhalif Hava kurşun gibi ağır, yağmursa arsız Ey benim alfabemdeki kadîm Elif Ne güzellik, ne de tat var baharsız Güzellikleri yaşamak için geleceğim sana Geleceğim diyorum, biraz mühlet tanı bana Ihlamurlar çiçek açtığı zaman.
Ihlamurlar çiçek açtığı zaman Ben güneş gibi gireceğim her dar kapıdan Kimseye uğramam ben sana uğramadan Kavlime sâdıkım, sâdıkım sana Takvim sorup hudut çizdirme bana Ben sana çiçeklerle geleceğim Ihlamurlar çiçek açtığı zaman
310
BİR ÇİFT BEYAZ KARTAL
Hangi yayla yeşil, nerde keklik çok Gel seninle orda olalım çocuk. Kayalar, kayalar... Sırt sırta vermiş; Kimi yeni mürit, kimisi ermiş. Otlar dalgalansın biz yürüdükçe Sular düze insin kar eridikçe, Gün burnunda bana mavi mavi gül; Ağız-burun lale, kaş ve göz sümbül. Doruklardan doruklara sekelim, Bir elim göklerde, sende bir elim; İkimizin yüreciği bir atsın, Bizi gören bin katarak anlatsın,
Hangi yayla karlı, nerde çiçek çok Gel seninle orda olalım çocuk. Bulutlar, bulutlar iç-içe girmiş Bulutlar ki göğe perdeler germiş; Çiğdem devşirelim, çiçek biçelim Susayınca hep ezgiler içelim Batmasın eline bir gül dikeni Sen hep beni kolla, bense hep seni Çıkıp yükseklerden taş bırakalım, Kopan sese, kalkan toza bakalım, Tavşanlar ürkerken bu gürültüden Kaçan tavşanlara ıslıklar çal sen.
Hangi yayla yüce, nerde kavga yok Gel seninle orda olalım çocuk; İster Maraş olsun, ister Erzincan, Sonsuzluk düşüne set değil mekan, Başın omuzumda, omuzum gökte Ölüm bir ak çiçek bu özgürlükte, Yaşamaksa bir ışık cümbüşüdür, Çağıl çağıl akan sevgi düşüdür. Hani gökyüzünün toy vakti olur, Kaynaşırlar yıldızlar bulgur, bulgur; En uzak nereyse ora gidelim, Bulutları yara yara gidelim.
Hangi yayla serin, nerde bühtan yok, Gel seninle orda uçalım çocuk. Meşeler, ardıçlar, çamlar yan yana Biz kanat çırpınca dursun divana. Bir çift beyaz kartal, hey bu da nesi? Diyerek şaşırsın çobanların hepsi; İlk kez görüyoruz desin görenler, Bütün oymaklarda dolaşsın haber. Keşiş dağlarından görünsün İstanbul, Bütün dağ gölleri ışırken pul pul. Güzel dost, ey hüzne aşina yürek, Gel gidelim keklik gibi sekerek.
410
AŞK
Andolsun bütün örtülere, andolsun bütün örtünenlere ki, Kar altInda terleyerek uyanmaktır aşk.
Yanmış iki cesedin kına gibi külleri arasından Fışkın sürerce dirilip yeniden yanmaktır aşk.
Cümle ağaç kapıları, cümle demir kapıları aşıp, Bir gönül kapısına dayanmaktır aşk.
Kainatta ne varsa hepsinin zikrinde sen, Hamd ve şükür sanadır, herşey seninle esen.
Çalı bile kendine sığınan kuşu itmez, Sen gafursun, azizsin, senin keremin bitmez.
Benden önce esirge Muhammed ümmetini, Esen gitsin her kervan, en sona ula beni.
Her müslüman bir kartal, vurulur da pesetmez, Oruçtan tad alanlar, kemik peşinde gitmez.
Bezm-i Elest'te sana secde eden ruh için; Verdiğin söze sadık, doğru giden ruh için;
Hiç kimseyi vatansız, milletini devletsiz, Gönülleri sevdasız, şehirleri mabetsiz;
Bayrakları rüzgarsız, ocakları ateşsiz, Bırakma ulu Rabbim, asi kul değiliz biz.
610
SANA YAZDIM
Mürşidimi soranlara hep seni tarif ettim Her zaman dizlerinin dibiydi, benim mektebim Ben tuttum sabırla çile çile yazdım
Çeksen bile koruyucu kanatlarını üstümden Senin öğrettiklerinle şimdi ben ayaktayım Anlarsın, bu şiiri sana yazdım
Her gece yıldızları yakan elimsin diye Beynime, yüreğime tercüman dilimsin diye Adını adımla bile bile yazdım
Dil susunca uğuldar içimizde ki mağara Gönül Mansur gibi bin kez çekilip dara Anladım adını güle yazdım
Şair oğlu şairim, redd-i miras hakkım yok Gider gittiği yere, yaydan fırlayan ok Bunu her menzile yazdım
710
BEN SENİN YUSUF'UN OLMUŞUM
Hava-kara-deniz, öyle bir üçgen kurmuşum Ve üçgenin merkezine kendim oturmuşum Üzerime bir hüznün kara çadırı çökmüş Çınar duldada kalan son yaprağı da dökmüş Enginlere yağmur, yükseklere kar yağıyor Gecesi - gündüzü yok, hep bir karar yağıyor.
Bırakmış üzerime sularını savaklar Çıldırdı-çıldıracak bütün çıplak kavaklar Denizdeki dalgalar sanki ayran dövüyor Köpürttükçe suları celâlini övüyor Gök karnında olanı boşaltıyor aşağı Kim bulup kaldıracak dolu vurmuş başağı?
Yüzmem yok, uçmak bilmem, doğuştan karalıyım Üçgenin merkezinde seninle çıralıyım Dolunun düşürdüğü başak benim sevgili, Beline kuşandığın kuşak benim, sevgili Ne bir uçakta pilot, ne gemide kaptanım Aşkınla desenlenen bir özge gülâbdanım.
Mevsim umurumda mı, bana hep bir gül bırak Sormadığın günlerde ne hâldeyim iyi bak Uzaktan geçen kuşlar konmuyor pencereme Sensiz bir gün yaşamak en ağır bir cereme Seni bulduğum yerde kendimi yitiririm Benden bir çiçek iste, bir bahçe getiririm.
Gece gökte ay yoktu, gündüz oldu güneş yok Ayrılık ateşini katlayacak ateş yok Kaç gündür görmüyorum sancağını-tuğunu Gönlüme anlatamam bu ani yokluğunu Enginlere yağmur, yükseklere kar yağıyor Zaman yüreğime deli acılar sağıyor.
Ben seni düşünürken birden bir geyik meler Garip kuşlar uçuşur, develeşir tepeler Karalar daha kara, kırmızılar da öyle Bunlar sanrı değilse adını kendin söyle Türkülerim ıslanır yağmuru eme eme Kıyısız bir denizde dünya çöker enseme.
Havalar o kadar bozdu ki çok üşüyorum Her zaman, her yerde ülkümle örtüşüyorum Ben senin Yusuf un olmuşum aşkla bilece Her yazıtta seni okuyorum hece hece Ey yiğit yüreğimin en mukaddes cevşeni, Yılanlı kuyulardan artık çek çıkar beni!
810
SEVDALANIR SEVDALANIR SÖYLERİM
Renkli vitraylara dönüşürken bir şiirin kıtaları Dolunayın ışığı ta kuyu diplerine vuruyor Bir vuslat sahnesi yaşıyor kuyudaki su İnceden bir türkü tutturuyor.
Dişlerini toprağın etine derin gömen taş Bildiği bütün türküleri unutmuş Kekik ve reçine kokan rüzgâra soruyor notalarını Ufuk çizgisinde bir yer tutmuş.
Değirmenci türküsünü unutmuş sulara soruyor Belleği tebeşir tozuna çevirmiş notaları Bir ateş gözlü puhu kayalarda sesini soyunuyor Küçücük yüreğine dolamış öteleri.
Külde pişmiş bir kömbe tadı veren bu hayat Sabah beyaz, öğle mavi, ikindiden sonra hep bulutlu Her gece ovanın bir ucundan su içmeye gelir bir at Atın soluğundan kanatlanır su.
Yolcu türküsünü unutmuş sanki dili lâl Yokluk ellerini ısırıyor ceplerinde Gönül en zehirli çiçeği yakalıyor dal dal Avını kollayan bir yılanın gözlerinde.
Kömür de iz bırakır renkli tebeşirler de Sonsuza dek kardeştirler kara ile ak İster at sırtında ol ister teneşirde Sönmeyen her tutku bir kızıl zambak.
Çiçektir, ıtırdır, ışıktır benim türkülerim Sesimi boyayan bir beyaz kaçak Sevdalanır sevdalanır söylerim Dilimin yarısı güldür, yarısı bıçak?
910
ZAMANIM YOK
Sürdüm, ektim, yetirdim; ürün tarlada kaldı, Elimde bir avuççuk çöpüm yok, samanım yok.
Fırtınalı bir ömrün kıyısına yaklaştım, Firardaki huzuru, bulmaya gümanım yok.
Dünya bir süslü otağ, göç zamanıysa selek; Neyliyeyim otağı, içinde mihmanım yok.
Bir fasıl geç diyorlar, benimse sesim kırık, Ney'im yok-kavalım yok, tar'ım yok, kemanım yok.
Aşk akkora cevirdi, yaktığı yüreğimi, Pişmekten esrik düştüm, külüm ve dumanım yok.
Sevgilim, bütün varım adına ipotekli, KARAKOÇ der, gaflette geçecek zamanım yok!
1010
İTİRAF DİLEKÇESİ
Şimdi yalan çıkmanın utancını terliyorum Ortalık olabildiğince bir kör-duman. Ben kendi dumanımda boğulurken Beyaz ve siyah atlarını koşturmuş zaman; Ihlamurlar çiçek açmış Rüzgâr ıhlamurların türküsünü söylüyor Çıkıp bir yelkende oturmam mümkün değil Utancımın terleri kurumadan Zamanın dışına sarkamıyorum.
Ihlamurlar çiçek açmış, bense hâlâ burdayım Kavlimize göre böyle olmayacaktı, Muhakkak sana gelecektim bir çiçek vakti Yüreklerinde hasret, seslerinde hasret Turnalar geçiyor memleket memleket Bense çaresizlikten bir hurdayım Akbabaların döndüğü son çukurdayım Yaşanmamış bir gün, gün değil, suçu takvimlere bırakamıyorum.
Sebep bir değil, beş değil Ben birincisini söyleyeyim, ötesi kalsın Kaderin hükmü bu, temyizi olmaz Yaşanmış bir süreçtir sana rehin bıraktığım yaz, Yakamaz, yakıştıramazsın, bugün dün değil, vefasızlıkla ilgisi yok bunun efendim, Tek başıma çare üretmekten tükendim İş karışık, içinden çıkamıyorum.
’Gel' diyorsun sürgülüyken kapılar Mayın tarlasına düşmüş gibiyim Kasları, kanatları yanmış bir kuş gibiyim Geç geldi ve uzaktan geçti bu bahar Kaderin hükmü bu, nasıl geleyim Ne başım ayıktır, ne kılavuzum var Özüm dert evidir, düğün değil Senin havuzuna akamıyorum.
İki tarla arasında takım belirleyen Bir taş gibi oturup durdum bütün yıl Gelen şiir yağmurlarını da kapıdan çevirdim ben Bir gönül öne geçti, bir akıl Gel gör ki her zaman kaderin dediği oldu Bu işi bitirmem mümkün değil Şair dilim lâl şimdi Derdimi kolayca dökemiyorum.
Yüzüme tokat gibi yapışıyor bakışların Gözlerimi kapatsam da karşımda duruyorsun Ihlamurlar çiçek açmış salkım saçak Sen beni hep kendi sözümle vuruyorsun Ağlasam ıhlamurların dallarına kar yağacak Uzatsan da pasaportumun süresini Köprü su altında kaldı, bugün dün değil Kaçağım, yüzüne bakamıyorum.