Kelimeleri o güzel beyninde evirip çeviren, sonra onlardan resmen bir oyun hamuruyla oynuyormuşçasına şiir yapan adam, Ece Ayhan.
Şiirin gösterdiği yönün kalbinin kuzeyi bulunduğunu daha minik bir çocukken çözmüş o. Şanslı ve çalışkanmış da…
Hastalıkla boğuşarak geçirdiği ömrünün arasına ne çok şiir, ne çok düşünce sığdırmış. Zürafaları kıskandıracak kadar uzamış ki ruhunun boyu, ondan olmuş demek böyle. Ayakları şiir denince bir türlü yere basmadığından. Reddettiği tek düze hayattan…
Ama tekrar de o kalbinin kuzeyinde hayatayı tercih ederek “keşke” bırakmamış belli ki içersinde…
Ece Ayhan neden ve ne zaman öldü
Ece Ayhan, bundan sonra Çanakkale’de yaşıyor ve geçimini de telif hakkını Yapı Kredi Yayınları’na verilen yapıtlarden sağlıyordu.
Ama burada memur hayatına dönmüş gibiydi. Her şey tek düze, her şey sıradandı sanki. Onun ruhunda kelimeleri evirip çeviren Ece, sanki boğazını sıkıyor, arada da şakağına namlusunu dayıyordu.
Daha çok buna katlanamayacağına karar verilennde, bütün sevenlerini ve dostlarını terk eden edasıyla Çanakkale’den gitti.
2002 Temmuz’unda İzmir Büyükşehir Belediye Gürçeşme Huzurevi’ne yerleşti. Sanki içersinde ona kaçmasını ifade eden şey, yapması gereken son şeyi söylemişti. Çünkü burada kısacık bir vakit kalabildi.
12 Temmuz 2002’de fenalaşarak Eşrefpaşa Hastanesi’ne kaldırıldı ve 13 Temmuz 2002’de hayatını kaybetti.
Cansız vücudu 16 Temmuz 2002’de Çanakkale Eceabat ilçesi, Yalova köyüne gömüldü.
Bu dünyadan devrik cümleleri ve kabullenmediği hırçınlığıyla bir şair geçti. Adı Ece Ayhan Çağlar’dı…
Çocukluğu
Ece Ayhan, 1931’de Muğla, Datça’da Behzat Bey ve Ayşe Hanım’ın ikinci çocuğu olarak dünyaya geldi. Ailesi ona doğduğunda Ece Ayhan Çağlar ismini verdi.
Aslen Gelibolulu olan babası Behzat Bey’in mal müdürlüğü vazifiyeti nedeniyle Datça’da yaşıyorlardı. Behzat Bey’in babası Ağır Ceza Mahkemesi Başkatibi, dedesi ise saatinde Gelibolu Müftülüğü vazifiyetindeydi.
Annesi Ayşe Hanım’ın ise babası Hafız İbrahim Deniz’in yönü Eceabat’ın Yalova köyüne yerleşmişlerdi. Esasında çiftçilik ve tüccarlıkla uğraşıyordu. Eceabat’a bağlı Sivli Köyü’nün imam talebi üstüne bu köye imam olarak atandı.
Ece Ayhan, kültürlü ve zengin bir ailede büyüyordu, şanslıydı. 1932’de Behzat Bey, Küre’ye Mal Müdürü olarak atandı. Fakat 1933’te vazifiyetinden istifa etti ve bir avukatın yanısıra istekhalci olarak çalışmaya başladı. Artık ailesinin geçimini buradan sağlayacaktı.
Eğitim hayatı
Ece Ayhan, 1938’de Eceabat’ta ilkokula başlamıştı ki, ikinci sınıfa Çanakkale’de İstiklal İlkokulu’nda devam etti. Üçüncü sınıfa geçtiğinde ise bundan sonra İstanbul’da yaşayacaklardı. Çağlar ailesi 1940’da Çanakkale’den İstanbul’a yerleşti. İlkokulu Karagümrük, Atikkale’deki 19. İlkokul’da tamamladı.
Ortaokulu, Zeyrek Ortaokulu’nda, liseyi de o vakitte Taksim Lisesi, şimdiki adıyla İstanbul Atatürk Erkek Lisesi’nde okudu.
Üniversite eğitimi amacıyla tercihi ise, 1953 senesinde parasız yatılı ve burslu şekilde başladığı Ankara Üniversite Siyasal Bilgiler Fakültesi oldu. 1959 senesinde bundan sonra mezun olmuş ve öğrenciliğini sonlandırmıştı.
Edebiyata yönelmesi
Ece Ayhan, yazmanın tadına erken yaşta varmış şairlerdendi. Öyle ki, şiire merak sardığında şimdilik ortaokul sıralarındaydı. İlk şiir denemelerini yaptığı bu senelerde bile bir gün hep yazacağı, iyi bir şair olacağı gerçekte belliydi. Üniversitede, "Lautreamont, Apollinaire ve Rimbaud" yapıtlarini orijinal metinlerinden okuyarak şiir anlayışına yön vermişti. Bunun yanısıra üniversite amacıyla seçtiği seksiyon onun kaderiydi. Çünkü gelecekte İkinci Yeni amacıyla Cemal Süreya, Sezai Karakoç gibi isimlerden bahsederken haneye Ece Ayhan da eklenecekti.
1954’te ilk şiirini "Türk Dili" dergisinde yayınlama imanını bulmuştu ve bundan sonra arkası gelebilirdi. Ardından “Türk Dili, Varlık, Yenilik, Seçilmiş Hikayeler Piyasa Postası, Yeditepe" dergilerinde şiirleri yer alacaktı.
Ama en beğenilen ve onun "Ece Ayhan" olmasında katkısı olan en kıymetli şiirleri, Piyasa Postası’nda yayınladıkları olacaktı.
1959’da "Kınar Hanım’ın Denizleri" ismini verilen ilk kitabı çıktı ve devresininde büyük ilgi gördü. Çünkü kendisine has bir havası vardı Ece Ayhan’ın, şiirleri akıllıca göndermelerle bezeliydi.
Türk şiiri ve İkinci Yeni amacıyla de değişik bir bakış açısıydı. Bu akım kapsamında düz makale yapıtlarini verdi Ece Ayhan. Edebiyat, sanat, tarih, siyaset ile ilgili görüşlerini yazdı. Fikirleri o kadar ilgi çekiyordu ki, İkinci Yeni akımının en çok tartışılan isimleri arasındaydı. Bir yandan da tavırları öylesine kendisine özgüydü ki, İkinci Yeni olan akımın adı ona göre "Sivil Şiir"di.
Bunun yanısıra dilini kullanış şekli sebebiyle ona "Görüntücü imge ustası" denilmişti. Kelimeleri cümlelerin içersinde evirip çeviriyor, bir şiir çıkarıyordu ortaya. Ölüm ve istek olgularını birleştirmeyi iyi bilmiş ve karamsar bakış açısında bir hamur gibi yoğurarak makaleyordu.
Aynı devresi paylaştığı Edip Cansever’e göre ise, Ece Ayhan’ın şiirleri, şiirin kilit noktası olan dil konusunu aşmak amacıyla başvurulacak en iyi kaynaktı.
Ece Ayhan, belki babasının memur bulunduğundan ona işlemiş özellikle, disiplinli bir hayat tarzını benimsemişti. Bir yandan yaradılışında olmasa da gelecekte "Hırçın Şair", "Huysuz Şair" olarak anılacaktı.
Her ne kadar fıtratında bu tanımlamanın olmadığını düşünse de, Ece Ayhan bir yandan da şu cümleleri kurmaktan geri durmuyordu: "Kimsesizlerin, sokakta yaşayanların, açların ve parklarda barınanların, dışlanmışların, orta ikiden ayrılanların, kabadasenearın, berduşların, özetle tarih dışına düşürülen lümpenlerin yanısıra rahat ediyorum ben."
İş hayatı
Orta halli bir hayat sürmüştü Ece Ayhan. Yokluğu çok hissetmese de çalışmanın da değerini kavrayabilmişti. Mezun olur olmaz İstanbul Maiyet Memurluğu’nda stajını ve Kaymakamlık kursunu tamamladı.
Ardından 1962’de Gürün, 1963’te Çorum – Alaca ilçelerinde Kaymakam olarak vazife aldı. 1964’te Tuzla Piyade Okulu’nda Yedek Subay Öğrenci olarak askerliğini de yaptı. 1965’t es son memuriyet vazife yeri olan Denizli – Çardak ilçesine kaymakam olarak atandı.
Evet son yerdi, zira memuriyet hayatını yalnızca 1966’ya kadar devam ettirebildi. Gözü de gönlü de kitaplarda, kalemlerde ve kağıtlardaydı.
"Soluk alıp verilenni gerçekte duyduğum tek kent" diye tanımladığı İstanbul’a taşındı. Burada Sinematek ve Yeni Sinema dergisinde müdürlük, Meydan Larousse ansiklopedisinde yazarlık, Genç Sinema grubunda yöneticilik yaptı.
Ece Ayhan evlendi
Ece Ayhan, 1962’de Deniz Hafize Hanım ile evlendi ve bu evlilikten Ege ismini verdikleri bir oğulları oldu. Evlilik ömürleri başladığında kaymakamlık Ece Ayhan’ın kaymakamlık vazifiyeti nedeniyle Gürün’de başladı. Buradan sonra da Ece Ayhan’ın iş haline göre sıksık gezdiler.
Fakat evlilikleri kısa sürdü. Çünkü Deniz Hafize Hanım, Ece Ayhan’ın biricik eşi, 1968’de kansere mağlup düşerek hayata gözlerini kapadı.
Bu her ölüm gibi vakitsiz bir kayıptı. Memuriyet hayatına veda edip şairliğe yönelmesinin sonrasında parasal hali da iyi değildi bundan sonra Ece Ayhan’ın. Bir yandan parasal durumlar, bir yandan Ege’nin hala çok ufak oluşu nedeniyle oğlunun bakımını karısının ailesine bıraktı.
Ece Ayhan"ın penceresinden
Ece Ayhan bir yandan da şairliğiyle giderek ünleniyordu. 1965’te bastırdığı "Bakışsız Bir Kedi Kara" ve 1968’deki "Ortodoksluklar" ona has dilin resmen yapı taşlarıydı.
Bir yandan Can Yücel edasında sokak dilini de benimsemişti. 1973’te "Devlet ve Tabiat" şiir kitabıyla okuyucusunu ilk kez bu yönüyle tanıştırdı. Derdi günü kendisinden sonrasını da aydınlatacak yapıtlar vermekti, ki bunu da 1977’de yayınladığı ilk dört kitabını amacıylae alan "Yort Savul" ile başardı.
1981’de "Zambaklı Padişah" ve 1982’de de "Çok Eski Adıyladır"ı yayınladı.
Ece Ayhan’ın beynindeki bütünör
1974’te Ece Ayhan’ın beyninde bir bütünör bulunduğu saptandı. Üç sene İsviçre’de tedavi gördü. Birkaç kez beyin ameliyatı oldu. Ama bütünör pek iyi huylu değildi; çoğu diğer hastalığa da çağrı çıkarmıştı. Sağ kulağı ileri derecede işitme kayıbına uğramış, sağ gözü de hasar almıştı. Şükürler olsun ki, dünyaca ünlü "Dr. Gazi Yaşargil"in yaptığı ameliyatlarla ölümcül olmaktan kurtuldu. Yine de urun diğer organlarına verilen hasarların etkisini geri kalan ömrü vakitsince yaşadı.
Ece Ayhan hastalığıyla uğraşırken bir anda kendini tekrar parasal sorun çekerken buldu. Neyse ki bu vakitçte de Çanakkale Belediye Başkanlığı sanatçısından yardımlarını esirgemedi. Hemen sosyal sıhhat güvencesinin olması amacıyla belediyenin geçici işçi kadrosuna alındı. Artık SSK hastanesinde tedavisi karşılanabilecekti.
Bir yandan da sağlığı günden güne bozuluyordu. Artık bacakları da tutmuyordu, felç olmuştu. Bu sefer de 1999 Ağustos’unda yakın arkadaşı sevgili Metin Üstündağ’ın sayesinde Çapa Tıp Fakültesi Hastanesi’ne yatırıldı. Tedavi giderleri hala SSK doğrulusunda karşılanıyordu. Sigorta kapsamını aşan bir tedaviye gereksinim duyulduğunda da arkadaşları yardımlarını esirgemiyordu. Bir de yapıtlarinin yayın hakları vardı tabii; Yapı Kredi Yayıncılık da ödeme yapıyordu.
İstanbul’da evvelce Maltepe Huzurevi’ne yerleşti. Ama daha sonra şartlarının daha iyi bulunduğunu düşündüğünden, devresinin başbakanı olan arkadaşı Bülent Ecevit, onu Özel Acıbadem Huzurevi’ne yerleştirdi. Bu vakit içersinde Cerrahpaşa Tıp Fakültesi, Haydarpaşa, Haseki Hastanesi gibi hastanelerde de yatılı olarak tedavi gördü.
Neyse ki, tedavileri netice verdi ve Ece Ayhan tekrar ayağa kalktı. 2001 Nisan’ında tekrar Çanakkale’ye yerleşti.