Cumhurbaşkanı Erdoğan, Suriye ile 1998'de imzalanan 'Adana Mutabakatı'nın Türkiye'nin bölgedeki ağırlığını hissettirebilecek bir anlaşma olduğunu söyledi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, günübirlik çalışma ziyareti sonrası Moskova’dan Ankara’ya dönüş yolunda kendisine eşlik eden gazetecilerin sorularını yanıtlarken, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in 1998’de Türkiye’nin Suriye ile imzaladığı ‘Adana Mutabakatı’nı gündeme getirdiğini söyledi. Erdoğan, “O mutabakatın altında baba Esed’in yetkililerinin imzası var. Bu anlaşma, Türkiye’nin bölgedeki ağırlığını hissettirecek bir mutabakat. O mutabakatı yeniden masaya getirmemiz lazım” dedi.
Erdoğan’ın uçaktaki sohbette yaptığı değerlendirme ve sorulara yanıtları şöyle:
MÜNBİÇ’TE 1000 YPG’Lİ
Münbiç ve YPG ihtilafı konusunda ABD ile yaşanan problemlerde, Senatör Graham’ın Ankara’da yaptığı açıklamalar yeni bir kilometre taşı olarak değerlendirilebilir mi?
Şu anda Münbiç’te, bizdeki rakamlara göre 1000 PYD-YPG’li var. “Yok” diyenler var ama bizdeki bilgilerde sayı bu. Şehrin nüfusunun yüzde 85-90’ı Sünni Araplardan oluşuyor. Oranın gerçek sahiplerinin kim olduğu belli. Münbiç’in nüfusu 700 bin civarında. Fakat oradaki saldırılar, terör örgütlerinin oraya girişleri gibi hadiseler, maalesef yerli insanları şehirden kopardı. Şimdi yeni bir süreç var. Bugün Rusya da, ABD de, PYD-YPG’nin Münbiç’i boşaltılacağını söylüyor. Temennimiz odur ki boşaltılır ve Fırat’ın doğusuna bunlar gönderilir.
PUTİN GÜNDEME GETİRDİ
Suriye meselesinde birçok aktör var, aynı anda müzakere yapabiliyor.
Bizim buradaki konumumuz hiçbirine benzemiyor ki. Suriye ile 911 kilometre sınırımız, ortak tarihimiz var. Evlilikler yapmışız. En son baba Esed döneminde 1998’de imzalanmış bir Adana Mutabakatı var. PKK terör örgütünün mensuplarının bize teslim edilişini, terörle mücadeleyi ele alan bir mutabakat. Önemli bir adımdı. Nitekim Sayın Putin de özellikle gündeme getirdi; “Adana Mutabakatı önemli bir konu. Türkiye bunu işlemeli” dedi. Bunun Türkiye’nin bölgedeki ağırlığını hissettirebileceği önemli bir anlaşma olduğu kanaatindeyim. “Türkiye’yi buraya kim davet etti” diyenlere karşı, o mutabakatı masaya getirmemiz lazım. Altında baba Esed’in yetkililerinin imzası var. Türkiye adına da o dönemdeki Dışişleri Müsteşar Yardımcımız Büyükelçi Uğur Ziyal’ın imza koyduğu bir mutabakat; ki Uğur Bey benim Başbakanlık dönemimde de müsteşarlık yaptı.
Biz Suriye’nin terör unsurlarından arındırılması için tüm aktörlerle temas halindeyiz. PYD-YPG’nin Münbiç’i boşaltmasını Rusya ile de konuşuyoruz. Münbiç’i temizledikten sonra hedefimiz Münbiç’in yerli halkının oraya yerleşmesini sağlamak. Rakka’da ABD’de büyük yanlış yaptı. O yanlışının bedelini de ağır ödedi. ABD bizim teklifimize evet demiş olsaydı Rakka çoktan alınmış, buradaki göç ve insan kaybı ortadan kalkmış olacaktı.
Adana Mutabakatı aynen mi kalacak, yenisi mi yapılacak? Bu, Suriye ile ilişki kurulması anlamına gelir mi?
O mutabakatın geçersiz olduğunu söyleyebilen kimse yok. Aksine Sayın Putin, o mutabakatın orada bizim terörle mücadelemiz açısından önemli olabileceğine işaret ediyor.
DAVETE GEREK YOK
Şam’la diplomatik temas yok. Süreç nasıl işleyecek?
O mutabakat 2011’e kadar işledi. Bizim, 1 milyona yakın insanın ölümüne sebep olmuş, milyonları göçe zorlamış biriyle üst düzey temasımız olmaz. Suriye’de çözüm için Rusya ve İran ile yoğun temas halindeyiz. Bu sayede Suriye’nin kuzeyinde bir terör koridoru oluşturulmasını engelledik. Biz orada nasıl bulunuyoruz? Biz sınırdaşız ve buradan bize sürekli terör tehdidi var. Bize atılan roketler, can kayıplarımız nedeni ile milli güvenliğimizi müdafaa sadedinden müdahalede bulunmak durumunda kaldık. Cerablus’a, El Bab’a, Afrin’e girdik. Zaman zaman “Siz davetli misiniz” diye soruyorlar ya. Davetli olmamıza gerek yok. Bize fiili saldırılar var. 100’ün üzerinde insanımızı kaybetmişiz. Bizi oraya Suriye halkı davet etti. Afrin, Cerablus, El Bab halkı hatta Rakka bile dahil buna. Rakka’daki aşiretler bile “Türk Ordusu ne zaman gelecek?” diye bizi davet ediyor.
POZİSYONUMUZ ÇOK NET
“GÖRÜŞMEMİZDE İdlib Mutabakatı’nın uygulanması konusunu da ele aldık. Biz İdlib’de hiçbir terör örgütünün faaliyet göstermesine izin vermeyiz. Hem İdlib’de, hem de Münbiç’te ve Fırat’ın doğusunda güvenlik ve istikrarı sağlayacak imkân ve kabiliyete sahibiz. PYD-YPG konusundaki pozisyonumuz da açık ve nettir. Suriye’deki Kürt kardeşlerimizin güvenliğini herkesten daha fazla önemsiyoruz. Terör örgütü PYD-YPG ile Kürt kardeşlerimizi aynı kefeye koymanın izah edilir hiçbir yanı yoktur. Sayın Putin’le Astana sürecini ve Anayasa Komisyonu’nun kurulmasını da ele aldık. Türkiye, Rusya ve İran arasındaki üçlü zirveyi Rusya’da şubat ayı içinde yapacağız. Siyasi geçiş sürecini de bu zirvede ele alacağız. Nisan ayında orada yapılacak bir etkinlikte, aynı gün yüksek düzeyli stratejik konsey toplantısını da yapmayı kararlaştırdık.”
SURİYE’DE HALEN BAYAĞI İŞ VAR
Müzakereler ve tartışmalar uluslararası ilişkilerde bu noktaya geldikten sonra acaba Suriye konusunda son düzlüğe geldik mi?
Finişe mi?
Evet, artık son düzlüğe girildiğini hissediyor musunuz?
Henüz hissetmiyoruz. Orada halen bayağı iş var diye düşünüyorum. Mesela Astana sürecini sona erdirme gayreti içinde olan kesimler var. Ama biz Astana sürecini sona erdirme gayreti içinde olanlara karşı bu sürecin önemi üzerinde duruyoruz. Nitekim şu anda Sayın Putin’le görüşmemiz, yakın gelecekte Rusya-Türkiye-İran olarak Soçi’de yapacağımız üçlü zirve buna verdiğimiz önemin göstergesi. Üçlü zirve daha sonra Türkiye ve İran’da gerçekleştirilecek. Ayrıca, Suriye’de anayasa komisyonu meselesi var. Bu konuda da birileri ipe un seriyor. Birileri “Biz burada varız” birileri, “Siz yoksunuz” havasında. Biz anayasa komisyonu sürecinde ilerleme kaydedilmesine de büyük önem veriyoruz. İyi bir anayasa çalışmasının yapılmasını temenni ediyoruz. İyi bir heyet oluşsun ve adımlar atılsın beklentisi içindeyiz. İnşallah Birleşmiş Milletler’in yeni özel temsilcisi de aktif bir gayret ortaya koyar. Anayasa komisyonunun 150 kişi olabileceği söylenmişti. Bu sayı muhafaza mı edilir, azaltılır mı, halen müzakere ediliyor. Anlayışlı davranılmasını, bu konuda kararlı bir şekilde adım atılmasını ümit ediyoruz. Temennimiz ondan sonra da, bir Cenevre sürecinin başlaması ve neticeye varılması.
Sizin önceliğiniz Münbiç mi İdlib mi?
İdlib’i Rusya ile beraber şu anda hamdolsun belirli bir yere oturttuk; hatta biraz daha ileri gidiyorum, kurtardık. Eğer İdlib’de bizim o birlikteliğimiz olmamış olsaydı, oradan 100 binlerce insan, Allah göstermesin göçe zorlanabilirdi, hatta orada büyük katliamlar yaşanabilirdi. Ama güzel bir dayanışma neticesinde bu tür tehlikeler bertaraf edildi. Soçi’de başlattığımız o İdlib sürecini halen devam ettiriyoruz. Ama şu anda bu süreci gölgelemeye çalışan radikal unsurlar var. Bundan dolayı orada tabii Rusya’nın bir rahatsızlığı var. Rusya’nın bu rahatsızlığı bize de yansıyor. Bu rahatsızlıkları bir an önce aşmamız gerekiyor. Biz Rusya ile beraber, İdlib’in refahını, huzurunu sağlayabileceğimize inanıyoruz.
Güvenli bölgeyi Türkiye tek başına mı oluşturacak? ABD’liler birlikte çalışmayı teklif ediyor.
ABD ve Rusya’ya diyoruz ki “Lojistik desteği verirseniz biz, başta DEAŞ olmak üzere bu bölgeyi tüm terör örgütlerinden arındırıp sulh-u sükuna kavuştururuz.
1998 TARİHLİ MUTABAKAT
Şam ile Ankara arasında büyük gerilim yaşanırken 20 Ekim 1998’de tarihi Adana Mutabakatı imzalanmıştı. Yıllarca terörist PKK’ya destek veren Suriye yönetimi, Türkiye’nin “Gerekirse savaşa kadar gidebileceğini” hissettiren kararlı tutumu karşısında bu anlaşmayı imzalamıştı. Dönemin Dışişleri Müsteşar Yardımcısı Uğur Ziyal ile Suriye Siyasi Güvenlik Başkanı Adnan Badr Al-Hassan’ın imzaladığı anlaşma ile Suriye, PKK’ya 20 yıldır verdiği desteği çekmişti. Suriye topraklarındaki her türlü PKK faaliyetini yasakladığını bildirmiş ve ülkesinde hiçbir terör unsurunu barındırmayacağını taahhüt etmişti. Suriye ayrıca Türkiye’nin güvenliği ile ilgili tüm talepleri kabul ederek, PKK’nın elebaşı Öcalan’ın bir daha topraklarda barınmasına izin vermeyeceğini de bildirmişti. Anlaşmanın ardından dönemin Dışişleri Bakanı İsmail Cem, Suriye’ye gönderdiği iki uzman aracılığı ile Suriye’nin terörizmle ne derece mücadele ettiğini yakından izlemişti. Bu mutabakatla, iki ülke ilişkileri düzelmişti.
Anlaşmada şu ifadeler yer alıyor: “PKK kampları şu andan itibaren faaliyette değildir ve kesinlikle faaliyete geçilmesine asla izin verilmeyecektir. Suriye topraklarından kaynaklanan ve Türkiye’nin güvenlik ve istikrarını bozmaya yönelik hiçbir faaliyete karşılıklılık ilkesi çerçevesinde izin verilmeyecektir. Suriye toprakları üzerinde özellikle PKK’nin silah, lojistik malzeme ve parasal destek teminine ve propaganda yapmasına müsaade edilmeyecektir. Suriye PKK’nın terörist bir örgüt olduğunu kabul etmiştir ve ülkesinde diğer terör örgütleri meyanında PKK ve tüm yan kuruluşlarının bütün faaliyetlerini yasaklamıştır.”
BİZE DÜŞEN FAZIL SAY’LA İFTİHAR ETMEK
Fazıl Say konserine gittiniz. Say’ı destekleyenlerden bir bölümü kendisine linç girişimine başladı. Ne diyorsunuz?
Fazıl Say, kendini, bulunduğu alanda dünyada ispat etmiş bir arkadaşımız, kardeşimiz. Bize düşen nedir? Bununla iftihar etmektir.
Fazıl Say’ın babası da konsere gidişinizle ilgili memnuniyetini dile getirdi...
Ahmet Bey’e çok teşekkür ediyorum. Şahsıma yönelik ifadelerinden dolayı, şahsım, ailem, milletim adına ona da teşekkür ediyorum. O gün güzel de bir tevafuk oldu. Senatör Graham’a, “Biz bu akşam dünyaca meşhur bir piyanistimiz var. Ankara Prömiyerine gelir misin?” dedik. Gelirim dedi. Onu da aldık. Güzel bir geceydi.
TOPÇU KIŞLASI İÇİN TASARIM YAPTIRIYORUM
CUMHURBAŞKANI Recep Tayyip Erdoğan, Fazıl Say ile ilgili soruyu yanıtlarken, kültür-sanata dönük projelerini şöyle değerlendirdi:
Harbiye Kongre Merkezi’nin yanında Cemal Reşit Rey’i yaptık. Onu biz yıkarken her tarafı ayağa kaldırdılar. Dedik ki ‘Daha güzelini, daha büyüğünü yapıyoruz, biraz sabırlı olun’. Türkiye’nin opera binası yoktu. Harbiye Kongre Merkezi 3 bin kişilik bir yarı opera binasıdır.
AKM olayını gündeme getirdim, kıyametler koptu. Burada opera binası yapacağız dedik. Çıldırdılar. Şimdi oranın temelini atıyoruz. Daha büyük ve işlevsel bir opera binası.
Aynı şekilde hani çok kızdıkları Taksim’deki kışla. O Topçu Kışlası’nın aslını bir görseniz, ‘Yazıklar olsun burayı yıkanlara’ dersiniz. O kadar muhteşem bir eser. Onun orjinaline uygun mimari tasarımlarını yaptırıyorum. Orayı ihya edeceğiz. Onun karşısında Taksim Camii’ni yapıyoruz. O da bitmek üzere.
Bütün bu neyi getirecek? İstanbul’da doğru düzgün meydan yoktu. Taksim’de trafiği alta aldık, Taksim meydana kavuşuyor. Bir taraftan o tarihi kışla ortaya çıkacak öbür taraftan opera muhteşem eser olarak geliyor, öbür tarafta Taksim Camii o da muhteşem eser olarak ortaya çıkıyor.
Bizde gizli kalmış öyle şeyler var ki... Sultanahmet’te At Meydanı denir. Tarihi kayıtlara baktığımız zaman orada millet bahçesi var. Düşünebiliyor musunuz? Şimdi biz onları meydana çıkaracağız. Bunları meydana çıkarmak bir aşk işidir. Yerel seçimlerde meydana gelecek bir başarı, yerel ve merkezi yönetimle el ele vererek süratle halletme imkânı getirecektir.