Feminizm, toplumca kanıksanan erkek düşmanlığı düşüncesinin aksine, cinsiyet eşitsizliğini gündeme getirmek için ön planda tutulan bir akımdır. Sadece kadınları değil, erkekleri de yakından ilgilendiren feminizm tanımı, gerçek eşitliği ortaya koymayı amaçlamaktadır. İşte, feminizm nedir sorusunun cevabı ve detaylı bilgiler
FEMİNİZM NEDİR?
Feminizm Latince femina kavramından Fransızca'ya geçmiş "kadın" anlamına gelen bir kavramdır. Feminizm sözcüğüne bugün "genel anlamda" yüklenen anlam; kadın ve erkek eşittir! Kadınların iş yaşamına katılmasıyla birlikte yoğunlaşan bu düşüncenin temel amacı kadınların iş yaşamında karşılaştıkları eşitsizlikleri ortadan kaldırılmasıdır.
Kadına şiddetin durması, kadınların zihinsel beceriye dayalı düm işlerde erkeklerle eşit haklara sahip olarak yer alabilme ve statü olarak erkeklerle her anlamda eşit haklara sahip olması feminizmin temel içerikleri arasında yer almaktadır.
FEMİNİST KİMDİR?
Gerçek anlamda feminist toplumdaki kadına yönelik eşitsizliklerin ve adaletsizliklerin karşısında yer alan kişi demektir. Lakin bugün ülkemizde ve dünyanın pek çok yerinde kendisini feminist olarak tanımlayanların önemli bir kısmı feminist değil "RADİKAL FEMİNİST" akımın temsilcileridir. Bu bağlamda gerçek feministlerle bu aşırıya kaçmış çakmalarını ayırmak son derece önemlidir.
RADİKAL FEMİNİZM NEDİR?
Radikal feminizm özetle toplumdaki kadına yönelik tüm sorunların kökeninde ataerkil sistemin yattığını, sorunu çözmek içinse bu sisteme destek veren her şeyin ve herkesin bir şekilde yok edilmesi gerektiğini savunur.
Bu görüş öyle uç bir görüştür ki cinsel ilişkiyi bile erkeklerin kadın üzerindeki baskısının açık bir ispatı olarak görmektedir. Dolayısıyla lezbiyen tipte ilişkiyi desteklemeye meyillidir.
Kısacası halk arasında bilinen "erkek milletinin topunun köküne kibrit suyu" ifadesinden teknik olarak hiçbir fark içermemektedir. Dolayısıyla radikal feminizm toplumda kadına yöneltilen erkek egemenliğini eşitlik yönünde düzeltmekten çok erkekleri ezmek ve baskılamak yoluna giden b.kuyla kavgalı bir görüştür.
FEMİNİZMİN KAÇ TÜRÜ VAR?
Bu soruya yanıt vermek son derece güçtür. Aklınıza gelebilecek hemen her türlü siyasi akımın sonuna feminizm ekleyerek onun feminist bir sürümünü elde etmeniz mümkündür. Ancak bendeniz naçizane bilinen birkaç tür feminizm örneğini sadece tanımlayarak burada ifade etmek istiyorum.
Sosyalist feminizm, Liberal feminizm, lezbiyen feminizm, marksist feminizm, ekofeminizm vs. vs. özet olarak feminizmin birçok türü bulunmakta ve temelinde kadınların maruz kaldıkları eşitsizliklerin giderilmesi yer almaktadır. Ancak günümüzde feminizm ortaya çıkış amacından bir hayli sapmış, insan doğasına ve toplumsal barışa açıkça tehdit seviyesine gelen bazı fraksiyonları da içerisinde barındırır hale gelmiştir.
FEMİNİZM NASIL ORTAYA ÇIKTI?
İlk kez 18. yüzyılda Mary Wolstonecraft, “Artık kadınların yaşam şekillerinde bir devrim gerçekleştirilmesinin zamanı geldi. Kadınlara yitirdikleri onurlarını yeniden vermek ve insan soyunun bir parçası olarak dünyanın dönüştürülmesine katkıda bulunmalarını sağlamak için geç bile kalındı. Kadın ve erkek arasında, cinsel arzulama dışında hiçbir fark kalmayıncaya kadar mücadele!” diyerek kadın hareketi adına ilk hamleyi yapmış sayılır.
20. yüzyılın başlarında, tüm dünyada kadınların oy kullanabilmesi ile ilgili tartışmalar sürüyordu. Özellikle Amerika’da ırkçılık karşıtı hareket yükselişteyken, kadınlar kendilerine karşı ayrımcılık yapılmaması için de seslerini çıkarır oldu. Oy kullanma, eşit iş ve maaş imkanları, cinsel denetim (doğum kontrolü ve kürtaj özgürlüğü) gibi konularda tartışmalar devam etti. “2. Dalga Feminizm” olarak bilinen akım, özellikle 40’lı ve 50’li yıllarda Simone de Beavuoir’ın öncülük etmesiyle kadın bedeni üzerinde kurulan erkek egemenliğine karşı bir duruş sergiledi. Toplumsal cinsiyet kavramı da bu dönemde ortaya çıktı. Amerika’da ve Avrupa’da süren mücadeleler sonucu, doğum kontrolü yasallaştı
ERKEKLER FEMİNİST OLABİLİR Mİ?
Kadınların analık-ev bakımı ve erkeklere hizmet döngüsünün dışında da var olduğunu bilen, kadın ve insan haklarına saygı duyan, politik ve ideolojik olarak eşitliğe inanan herkes feminist olabilir. Feministlerin eylemlerde bazen erkeklerle birlikte yürümek istemediğini duymuş olabilirsiniz. Kadınların 'kadın başına' gücünü göstermesi için çoğu feminist, en azından eylemlerde kadınların ön planda olması gerektiğine inanır. Ama beyler yine de destekleyici sözleriyle ve gündelik hayatlarında biraz olsun feminist farkındalıkla büyük kadın hareketine katkıda bulunabilirler elbette. Pro-feminizm adı altında, bulunuyorlar da zaten.
TÜRKİYE'DE FEMİNİZM NE ANLAMA GELİYOR?
Türkiye'de feminizm belirli kitlelerce farklı anlamlara gelmektedir. Öncelikle ifade etmeliyiz ki feminizmi kadının ve erkeğin doğasına aykırı şekilde yorumlamadan sadece aşırıya kaçan erkeklerin yanlış uygulamalarını düzeltmek şeklinde algılayan kitle son derece küçük bir kitledir.
Bu kitle de zaten kendisini feminist olarak tanımlamamaktadır. Bu kitle hümanist, yani insancıl kitledir. Kendilerine feminist diyenlerce kadının ve erkeğin yaratılışına aykırı düşünceler peşinde koşmakta, tabiri caizse b.kuyla kavgalı bir yaşam sürmektedirler. Bu da şüphesiz gerçekler ve doğayla olan anlamsız mücadelelerinden kaynaklanmaktadır.
FEMİNİZM NEDEN SORUN YARATMAKTADIR?
Bir kere şunu açıkça söylemek gerekir ki hümanizmin olduğu yerde feminizm ayrımcılığı körükleyen, doğanın dengesiyle anlamsız ve yıkıcı bir mücadeleye giren bir eyleme dönüşmektedir. Kadınlarımıza elbette saygı duyuyor ve tüm özgürlüklere onların da sahip olduğu görüşünün bizler de arkasındayız ancak feminizm bir ayrımcılığı kaldırayım derken bir diğerini yarattığından bu görüşün özünün olmasa da günümüz yorumunun karşısındayız. İşte nedenleri...
Bütün insanların özgürlükler ve saygınlık açısından eşit olduğu görüşünü savunan hümanizmin benimsendiği yerde feminizme gerek yoktur. Kadınlara pozitif ayrımcılık yapalım derken erkekleri ezmek veya baskı altına almak gibi saçma işler, kadına şiddeti azaltmak şöyle dursun daha da körüklemek dışında bir işe kesinlikle yaramayacaktır.
Feminizmin yarattığı sorunları kısaca özetleyecek olursak sanıyorum ki aslında kesinlikle terk edilmesi gereken sakat bir görüş olduğu açıkça ortaya çıkacaktır.
Aile yaşamındaki sorunlar: Kadınların fizyolojik ve psikolojik özellikler açısından erkeklerden tamamıyla farklı oldukları yapılmış tüm bilimsel araştırmalarla ortaya konulmuştur. Kadınlar vücutlarındaki hormonal değişimler dolayısıyla asla sürekli bir psikolojik sağlamlık gösterememekte, kararlarında göreli olmakta ve sonuç olarak da tutarsızlıklar sergilemektedirler.
Cinsiyet eşitsizliklerine odaklanan feminist teori:
Cinsiyet eşitsizliği toplumda her davranış ve kurumun merkezindedir. İktidar, sorumluluk ve cinsiyete bağlı önyargılar kapitalist toplumun her tarafına nüfus eder ve kadının “ikincil olması” içselleştirilmiş bir özellik olarak ortaya çıkar. Ataerkil toplum, erkeği ailenin ve toplumun başı olarak konumlar. Bu toplum yapısının baskın olduğu durumlarda evlilik kurumunu incelemek bile cinsiyet eşitsizliğinin alenen ortaya koymaya yeterlidir. Yapılan araştırmalarda evli kadınların, evli erkeklerden ve bekar kadınlardan daha yüksek stres düzeyine sahip olduğu görülmüştür. Bu toplumlarda kadınlardan evine odaklanması, kamusal alanda daha pasif olmaları beklenir.
Aile içi iş bölümünde cinsiyet ayrımcılığı söz konusudur. Cinsiyet ayrımcılığına en iyi örneklerden biri Stanford Üniversitesi’nde çok büyük başarılara imza atan bir profesör olan Dr. Ben Barres’in yaşam öyküsüdür. Dr. Barres nörobiyoloji alanında çığır açan keşiflerde bulunmuş, aynı zamanda bilimde cinsiyet eşitsizliğine savaş açmıştır. Dr. Barres dünyaya kadın olarak gelmiş (XX kromozomları ile doğmuş) ve 42 yaşına kadar Barbara Barres olarak yaşamıştır. Ancak daha sonra tedavi ve ameliyatlarla erkek olmuştur. Barres’in yaşamını ve mücadelesini feminizm, cinsiyet ayrımcılığı (seksizm) açısından önemli kılan ise profesörün Ben adı ile yayınladığı bilimsel çalışmaların Barbara adı ile yayınladıklarından açıkça daha başarılı bulunmasıdır.
FEMİNİZMİ DOĞRU ANLAMAK İÇİN EN İYİ KİTAPLAR
Beden Emek Tarihi, Gülnur Acar - Savran
"Kitabın ana yazılarının ilk üçü, kamusal/özel, eşitlik/farklılık, evrensel/yerel, üretim/yeniden üretim, değişim değeri/kullanım değeri türünden ikiliklerin aşılması, ötesine geçilmesi perspektifini dile getiriyor. Bu ilk bakışta yapıbozumuyla akrabalığı olan bir yaklaşım gibi görünse de aradaki fark çok önemli: Sözünü ettiğim hegemonik paradigmada söz konusu ikilikler Aydınlanma düşüncesinin özgül yapısından kaynaklanan ikili karşıtlıklar olarak kavramlaştırılır. ''
Feminizm Herkes İçindir, Bell Hooks
"Feminizm Herkes İçindir"de bell hooks, popüler kültürde ve medyada feminizm hakkında üretilen yanlış tanımların üzerine gidiyor. Feminizmin yalnızca "erkek karşıtlığı" olduğu yönündeki önyargıları kırmayı amaçlıyor. Bizlere feminizmin, "cinsiyetçiliği, cinsiyetçi sömürüyü ve baskıyı sona erdirmeye çalışan bir hareket" olduğunu hatırlatıyor. bell hooks, kadın dayanışmasını hayata geçirebilmek için kadınlar arasındaki iktidar ilişkilerini tartışmaya açıyor ve erkekler kadar kadınları da cinsiyetçi pratikleriyle yüzleşmeye davet ediyor. Feminizmi ırk, sınıf ve etnisite bağlamında yeniden ele almayı öneriyor.''
"Yaklaşın, şunu göreceksiniz: Feminizm herkes içindir."
Kendine Ait Bir Oda – Virginia Woolf
Feminizmini savunan ve destekleyen yazar; bu kitabında kadın olmanın zorluklarını anlatıyor bizlere. Bir yandan da tarihsel bir yolculuk eşliğinde kadın yazarların “Kendine ait bir odası olsaydı nasıl olurdu?” sorusunu irdelememizi sağlıyor. Hem feminizmi savunan hem de yazmayı sevenler için önereceğim kitaplar arsında.Kadının varlığına katlanamayan zihniyet; elbette onun yazmasına, okumasına, düşünmesine de karşıdır…
Karanlığın Sol Eli – Ursula K. Le Guin
İlginç bir konuya sahip olan kitapta yazar, cinsiyetsiz bir toplum kurgulamış. Her şeyde cinsiyetin ön planda tutulmasını eleştirerek bizleri düşünmeye sevk ediyor. Okunmaya değer kitaplar arasında diyebilirim.
“Işık karanlığın sol elidir
karanlık da ışığın sağ eli,
ikisi birdir, yaşam ve ölüm, yan yana
yatarlar kemerdeki sevgililer gibi,
tutuşmuş eller gibi,
sonuçla yol gibi.”