Bu itibarla bir kişinin, sahip olmadığı bir malı tasadduk etmeyi veya kurban etmeyi adaması geçersizdir. Sahip olduğundan fazlasını adaması halinde ise sadece sahip olduğu kadarı hakkında geçerli olur. Adakta bulunan kişinin, adağını kendi malıyla yerine getirmesi gerekir (İbn Âbidin, Reddu’l-Muhtâr, III, 68). Kendi malı yok ise tövbe etmeli, mal edindiğinde de adağını yerine getirmelidir.
Bedeni ibadetler konusunda ise; oruç tutmayı adayıp da hastalık veya yaşlılık gibi mazeretleri sebebiyle adaklarını yerine getiremeyecek olan kişilerin, her bir oruç için bir fidye vermeleri gerekir. Aynı şekilde ömür boyu oruç tutmayı adayan kişi, sağlığı el verdiği ölçüde adağını yerine getirmeli, bunun mümkün olmaması halinde ise her gün için bir fidye vermelidir (Kâsânî, Bedâiü’s-Sanâî, V, 91; Mevsilî, İhtiyâr, İstanbul, IV, 603; Fetâvâ-yı Hindiyye, I, 209). Eğer namaz adanmışsa; ima ile de olsa adanan namaz kılınmalıdır. Buna da güç yetirilememesi halinde tövbe edilmelidir. Böyle bir kişi, daha sonra bu ibadetleri yapmaya gücü yeterse, adağını yerine getirmelidir.
Birden çok oruç tutmayı adayan kimsenin bu oruçları peş peşe tutması şart mıdır?
Adak, kişinin farz veya vacip cinsinden bir ibadeti yapacağına dair Allah’a söz vererek o ibadeti kendisine borç kılması demektir. Bu nedenle şartlarına uygun olarak yapılan adağın yerine getirilmesi vaciptir.
Buna göre otuz gün oruç tutmayı adayan kişinin bu sayıda oruç tutması vaciptir. Eğer tutacağı oruçları peşi peşine tutmaya niyetlenmiş ve öylece adakta bulunmuş ise, bu oruçları peşi peşine tutması gerekir. Ancak, böyle bir niyeti yoksa dilediği gibi aralıklarla tutulabilir (Serahsî, el-Mebsût, II, 48).
Kaynak: Diyanet İşleri Başkanlığı