Halktan, milletten, ama en önemlisi doğruluktan yana olduğu için kendisine halk tarafından Hamido lakabı verilen, haksızlık karşısında demir gibi sert duran, memleket sevdalısı adam, Hamit Fendoğlu.
Çocukluğundan beri içinde taşıdığı Malatya sevgisiyle büyüyen Hamido’nun bu bölgeyi geliştirmek ve değiştirmek hayattaki tek amacıydı. Bunun yolunun da siyasetten geçtiğini biliyordu, ancak ödeyeceği bedeller çok ağır olacaktı.
Çünkü darbenin yollarına döşenen taşlar elbet onun da ayağına takılacaktı ve düşecekti Hamido...
Hamit’in çocukluk ve okul yılları
Hamit, 1919’da Malatya’ya bağlı Bulgurlu köyünde dünyaya geldi. Varlıklı bir ailenin çocuğu olarak doğmuştu.
Hamit eğitimini lise mezuniyetine kadar sürdürdü. Bundan sonra sağ görüşle siyasete atılacaktı.
Nüfusun yarısından fazlasının Kürt olduğu bu bölge onun coğrafyası, onun sevdasıydı. Kavgacı ruhuyla siyasete artık girişini yapacaktı.
Hamido siyasete atıldı
1950’de Adnan Menderes’in Demokrat Partisi ile Hamido siyasete ilk adımını attı. Ancak siyaset sürüncemeli bir süreçti ve hiçbir şey kolay olmadı.
Gösterilere katıldığı ve Demokrat Parti’yi desteklediği için hakkında davalar açıldı. Mahkeme salonunda ise savcıya karşı Celal Bayar ve Adnan Menderes’i savunduğu için de madde değişikliği yapılarak, Hamido idamla yargılandı.
1960 darbesi zamanlarını yaşadı. Bu darbeyle Demokrat Parti, askeri yönetimle düşürülmüştü. Hamido, Adnan Menderes ile Yassıada’da yargılandı. 3 yıl 6 ay ceza aldı. Kayseri ve Adana cezaevlerinde kaldı.
1965’te 13. dönemde Adalet Partisi listesinden Malatya Milletvekili seçildi ve 1969’a kadar TBMM’deki görevini sürdürdü. Ancak Hamido, meclis içi kavgalarında ön saflarda yerini alıyordu. Bu yönünü bir türlü törpüleyemedi ve sonunda Adalet Partisi’nden ihraç edildi.
Ama siyasetten de, kavgasından da, sevdasından da vazgeçemezdi. 1970’te Ferruh Bozbeyli’nin kurduğu Demokratik Partiye geçti. 1973’te Milletvekili Genel Seçimleri’nde bu partiden adaylığını koydu, ancak seçilemedi.
Hamido tutuklandı
15 Şubat 1975’te Malatya’da meydana gelen saldırıda tabii ki Hamido da vardı. Tutuklandı ve yargılanmak üzere Adana Devlet Güvenlik Mahkemesi’ne çıkarıldı. Sivas’ın Gürün ilçesinde cezasını çekti ve siyasete geri döndü.
Malatya Bağımsız Belediye Başkanı Adayı, Hamit Fendoğlu
Hamido, gençliğini, yıllarını, hatta ölüm şeklini dahi siyasete ve memleketine adamıştı. Onun gözünde Malatya eşsizdi. Bu nedenle her zaman daha iyi olmalıydı ve mümkünse bu Hamido’nun sayesinde olmalıydı.
1977 yerel seçimlerinde Malatya Belediye Başkanlığı’na adaylığını koymaya karar verdi. Hedefi Malatya’nın değişimiydi. Çünkü Malatya"da Cumhuriyet kurulduğundan beri CHP dışında bir partiden hiç Belediye Başkanı seçilmemişti. Bu tek parti devrini bitirmek istiyordu.
Onun Malatya sevgisi karşılıklıydı. Şehrin yeni bir vizyona ihtiyacı olduğu düşüncesini ve çözüm yollarını yakınlarıyla da paylaştı. Şehrinin sevgisine ve göreceği desteğe güveniyordu.
Hamido, artık birçok ve hatta tek sebepten Belediye Başkanı olması gerektiğini biliyordu. Ama bir partiden aday olmanın işini zorlaştıracağını düşünüyordu. Bu sebeple kollarını sıvadı ve ziyaretlere başladı.
İlk olarak Adalet Partisi Lideri Süleyman Demirel ile konuştu ve istifasının kabulünü arz etti. Buradan sonraki durağı Necmettin Erbakan ve Alparslan Türkeş oldu.
Artık kararını vermişti. Malatya Belediye Başkanlığı için bağımsız aday olacaktı.
Malatya Belediye Başkanı, Hamit Fendoğlu
Hamido haklı çıktı. 1977 seçim döneminde açık ara farkla Malatya Belediye Başkanı oldu. Seçimden sonra Adalet Partisi bünyesine tekrar geçti. Ancak bu sadece 4 aylık bir serüven olacaktı.
Bir hediye paketi katliamı hikayesi
Bu, baktığında kırmızı rafyasına aldandığın, heyecanlandığın, umut ve özlem duygularında boğulduğun bir paketin hikayesi ki, sonunda rafyadan daha ağır bir kırmızı tonuna sürükler seni. Sonunun en başından belli olduğu zamanlara beş kala biten bir hayatın, biten hayatların hikayesidir..
Çünkü 80 darbesi yolunda her metrekareye düşen bir çirkef parçasının, üzerlerine sıçratacaklarını bile bile yaşayan insanların yurduydu burası. Sesini çıkarırsan büyüsü bozulurdu tüm çığlıkların.
Tarih 17 Nisan 1978’i gösteriyordu. Hamido daha 4 aydır Belediye Başkanı’ydı. Ankara ziyaretinden döndüğünde, sadece kargoda 2 hafta beklemiş, bir paket uzattı yardımcısı.
Kim göndermiş diye paketin üzerine bakıp ‘’Kasım Önal’’ adını okuduğunda yüzü aydınlandı. O sert mizacının üzerindeki gölge bir anda dağıldı. Çünkü Kasım, Hamido’nun Yassıada’dan koğuş arkadaşıydı. Çok severdi onu, güvenirdi de. İşte bu yüzdendir ki, Kasım Amcaları’nın torunlarına çikolata göndermiş olacağından başka bir seçenek düşünmedi.
Hamido Belediye’den gülümseyerek ayrıldı ve evin yolunu tuttu. Onu kapıda iki torunu ve gelini karşıladı. Hediye paketini fark eden çocukları kendisinden önce varmışlardı sedire.
Oturdu. Torunlarını iki yanına aldı ve Kasım’la ortak kaderlerini ve kederlerini aklından geçirerek yavaşça paketin rafyasını çözdü. Kırmızı rafya bukle bukle çözülüp yere düştü. Paketin içinde şık bir kutu ve bir anahtar vardı.
Hamido, anahtarı deliğine soktu ve çevirdi. O anda duyulan sesten sonra her paçanın görüntüsü, boşlukta dağılan bir dumandan farksızdı. Artık odadaki tek kızıllık hediye paketinin üzerindeki rafyaya ait değildi. Suda dağılan bütün kırmızı dumanlar adına bu yaşanan olay toplumu bambaşka yerlere taşıyacaktı.
Hamido, gelini, iki torunu, kalbinde taşıdığı umutları, belki odanın köşesinde duran vitrin, içinde duran bardaklar… Ne varsa, evrendeki boşluk içinde uzun bir yolculuktaydı şimdi.
Hamido öldü
Hamido, getireceği tüm yeniliklerle, projeleriyle, kafasının içinde gün yüzüne çıkmayı başaramamış düşleriyle ölmüştü. Bu aslında bir cinayet, dört bedenin ölümünden fazlasıyla da bir katliamdı.
Ertesi gün daha cenazeler kaldırılmadan ortalık karışmıştı. Malatya 18 Nisan sabahı karanlık bir güne uyandı. O gün toprağa verilecek dört bedenden daha çok, çıkan olaylar gündemdeydi. Belli ki, birileri sapanını doğru hedefe yöneltmiş, tek bir taşla istediği kaos ortamını yaratmıştı.
Hamido, gelini ve torunları bu yaşananların gölgesinde gömüldü. Hamido’nun üzerine serptikleri toprakta zerre olup savrulan düşünceleri, umutları, iyi niyetleri vardı, kimse göremedi. Çünkü ülke yeni bir sürece hazırlanıyordu artık.
20 Nisan 1978, Malatya
Malatya için uyanılması en zor sabahlardan biri, 19 Nisan sabahıydı. İkiye bölünmek istenen bir şehrin fonunda susmak bilmeyen silah sesleri vardı. 20 Nisan’da çıkan olayları manşetten veriyorlardı yine, çıkan olaylarda tam 8 can hayatını kaybetmişti.
Malatya 80 darbesine giden yolda en acı tecrübelerini erken yaşamış bir şehirdi. Birilerinin Anadolu’nun kalbine gönderdiği bir paketle başlattığı olaylar, o yıl bu uğurdaki ilk faili meçhul cinayete sebep olmuştu.
Bu ihaneti kim etti
İşte bu soru hiç sorulmadı. Yapılan soruşturmalar sonuçsuz kaldı. Resmi işlemler sürdü. Ancak o paketi gönderenin kim olduğu, bugün bile hala bulunamadı.
Mesele belliydi. Mesele, memleket meselesiydi. Bunlar darbenin yolunu açan, küf kokan hareketlerdi. Malatya’da başlayan bu gerilim, aynı yıl Kahramanmaraş’a, oradan da Çorum’a hat çekmişti. Artık belli ki, o kabloların üzerine tek bir kuşun dahi konması istenmiyordu…
Bu ülke 2 yıl sonra, 12 Eylül 1980 sabahı bir darbe ile uyanacaktı.
Renkli bir hediye paketinden ülkeye saçılan parçalar aslında bu coğrafyanın hikayesiydi. Çünkü biliyorduk ki, coğrafya kaderdi.