Babası kumaş tüccarı olan Ebû Hanîfe bir taraftan baba mesleğini sürdürürken diğer yandan Kûfe’de birçok alimden ders alarak yetişmiştir. 18 yıl fıkıh dersi gördüğü Hammad b. Ebî Süleyman onun en önemli hocasıdır. Hocası Hammad’ın vefatından sonra Kûfe’de onun ders kürsüsüne oturmuştur. 30 yıl kadar süren ders halkasına katılan talebe sayısının 4000’i aştığı ve bunlardan en az 40 kadarının içtihad derecesine ulaştığı kabul edilmektedir.
Emeviler ve Abbasiler devrini yaşayan Ebû Hanîfe bu çalkantılı dönemlerde birçok sıkıntılara maruz kalmış, kendisine teklif edilen devlet görevlerini kabul etmemiştir. Kûfe’de derslerini sürdüren Ebû Hanîfe, halife Ebû Cafer el-Mansur tarafından aralarındaki anlaşmazlık sebebiyle hapse atılmıştır. Hapiste öldüğüne dair bilgiler nakledilmekle birlikte, sürgün hayatı yaşadığı Kûfe’deki evinde h. 150/767 yılında vefat etmiştir.
Birçok menakıb kitabında kendisinin sahabeden kimselerle görüştüğü ve tabiundan olduğu zikredilmektedir. Ebû Hanîfe künyesiyle ilgili olarak kaynaklarda daha çok, “Hanîfe”nin o zaman Irak’ta bir çeşit divit olduğu ve Ebû Hanîfe’nin yanında çoğu zaman divit taşıdığından dolayı bu künyeyle anıldığı zikredilir. Bunun yanında hanîfenin boyun eğen ve dini Allah’a özgüleyen anlamında “hanif” kelimesinin müennesi olduğu veya Ebû Hanîfenin Hanîfe isminde bir kızı olduğu rivayetleri de kaynaklarda geçmektedir. Ancak Ebû Hanîfe’nin kaynaklarda Hammad isimli oğlu haricinde kız veya erkek başka bir çocuğunun varlığından söz edilmez.
Ebû Hanife Abdullah İbn Mes’ud’dan kendisine kadar gelen dönemdek i Irak rey ekolüne mensup âlimlerin mirasını bir içtihat meclisi niteliğindeki ders halkalarında geliştirip sistematik hale getirerek daha sonra İslam âleminde bağlısı en fazla olacak fıkıh mezhebinin ilk temellerini atmıştır. Hanefî mezhebinde Ebû Hanife’ nin ders halkalarında yetişen Ebû Yusuf, Muhammed ve Züfer gibi âlimlerin son derece önemli yeri vardır. Zira bu ilk nesil mezhep âlimleri kendisinden çok fazla kitabın naklolunmadığı Ebû Hanife’nin görüşlerini tedvin ederek, mezhebin görüşlerinin yazılmasında ve sistematik hale getirilmesinde büyük rol oynamışlardır.
İlk nesil âlimlerinin ve bunu takibeden bir iki asırlık zamandaki Tahâvî, Kerhî, Cessâs, Kudûrî ve Debûsî gibi alimlerin önemli katkılarıyla mezhep tam olarak oluşmuş ve İslam aleminin değişik yerlerinde görüşleri hızla yayılmıştır. Ebû Yusuf’un Abbasiler devrinde kadı’l-Kudat’lık makamında bulunması mezhebin resmi bir nitelik kazanmasına sebep olmuş, aynı şekilde İslam tarihindeki en uzun ömürlü devletlerden Osmanlı Devleti’nin de resmi mezhebinin Hanefî mezhebi olması mezhebin yayılmasına hizmet etmiştir.
Hanefî mezhebi meselelerin çözümünde nasların yanında reye de yer vermesi, böylece naslar ile rey arasında makul bir denge kurmaya çalışması, istihsan metoduna sıklıkla başvurması gibi özellikleriyle diğer mezheplerden ayrılmaktadır. Hanefî mezhebinde diğer mezheplerden farklı olarak mezhep kitaplarında, farazî fıkıh meselelerine de yer verilerek teorik fıkhın ve fıkıh biliminin metodolojisi olan fıkıh usûlünün gelişmesine büyük katkı sağlanmıştır.
Ana hatlarıyla ifade etmek gerekirse günümüzde Türkiye, Balkanlar, Bosna- Hersek, Ukrayna, Kırım, Azerbaycan, Kafkasya, Kazan, Ofa, Ural, Sibirya ve Türkistan Türkleri, Çin, Mançurya ve Japonya Müslümanları, Afganistan, Horasan, Belûcistan, Siyam (Tayland), Hint, Keşmir, Pakistan ekseriyetle Hanefî’dir. Yemen, Hicaz, Mısır. Filistin, Cezayir ve Tunus’ta Hanefî’lerin sayısı oldukça az, Etiyopya, Suriye ve Irak’ta ise nispeten daha fazladır. (Geniş bilgi için TDV. İslam Ansiklopedisi’nin “Hanefî Mezhebi” maddesine bakılabilir.)
Kaynak: Diyanet İşleri Başkanlığı