İslam âleminin senede iki defa kutladıkları dini bayramlarından biri Ramazan Bayramı, diğeri de Kurban Bayramıdır.
Ramazan Bayramı, dini literatürde; ‘’Ramazan Bayramı, Oruç Bayramı, fitre bayramı (ıyd-ül-fıtır)’’ gibi isimlerle zikredilir.
Ramazan Bayramının Müslümanlar arasında müstesna bir yeri vardır. Çünkü Ramazan Bayramı, her gün tutulan orucun iftar vaktindeki sevinci gibi, tutulan bir aylık orucun toplu bir iftar sevincini ifade eder.
Bir ay gibi uzun bir süreyle, özellikle Ramazan'ın yaz mevsimine denk geldiğinde sıcak günlerde nefislerine oruç tutturan Müslümanlar, sabır imtihanını vererek manevi sorumluluktan kurtulmanın sevincini, Ramazan Bayramında yaşama imkânına kavuşurlar. Yani, şükür bayramı yaparlar.
Bayramlarda yapılması mendup olan (dinimizin güzel gördüğü) hususlar vardır. (Mendup; mükellefin dinî vecîbe olmadığı halde yaparak sevap kazanacağı fiilleri ifade eder.) Bunlar;
Bayram sabahında erken kalkmak, yıkanmak-gusletmek, misvak kullanmak-ağzı temizlemek, güzel koku sürünmek, en güzel elbiselerini giyinmek, Allah’ın verdiği nimetlere şükretmek için sevinçli ve neşeli görünmek menduptur.
Ramazan Bayramı’nda sabahleyin camiye gitmeden önce tatlı bir şey yemek, varsa bunun hurma olması ve bir, üç beş gibi tek adetli olması güzel bir davranıştır.
Bayram Namazına erken davranmak, varsa namazgâha ve büyük camiye gitmek. Ramazan Bayramında içinden, Kurban Bayramında açıktan tekbir getirmek, dönüşte mümkün ise başka yoldan gelmek, karşılaştığı müminlere güler yüzlü olmak ve tatlı söz söylemek, gücü nispetinde sadaka vermek menduptur.
Bayram günü Ana-Babayı unutmayıp ziyaret ederek hayır dualarını almak dini bir görevdir. Akraba, eş-dost ziyaretleri yapılır. Daha fazla Müslüman’la karşılaşıp sevinci paylaşmak sünnettir. Çocuklar, bilhassa öksüz ve fakir çocuklar sevindirilir.
Aralarında dargınlık bulunanlar barıştırılır. Ramazan ayı içinde verilmemişse fitrenin de o gün verilmesi gerekir.
Gidip-gelme imkânı olmayan uzaktaki dost ve akrabalar, telefonla (kısa da olsa) selâmlaşıp-bayramlaşarak gönülleri alınmalıdır.
Günümüz insanları arasında yaygınlaşan ‘’hazır-paket mesaj’’ taklitçiliği terk edilmelidir. İllâ ki mesajla geçiştirilmek isteniyorsa, samimi olarak içinden geldiği şekilde sıcak bir cümle ile ifade edilmelidir.
Sahabeler birbirleriyle "Bârekâllâhü lenâ ve leküm" diyerek bayramlaşırlardı. Yani "Allah bizden de, sizden de kabul etsin" dedikleri rivayet edilir. Bu tebrikleşme bizim dilimizde "Bayramınız mübarek olsun, bayramınızı kutlu olsun, hayırlı bayramlar" gibi sözlerle ifade edilir.
Bayramlar, eş-dost ve akrabaların beraberce mutluluklarını paylaştıkları, karşılıklı yenilip içildiği ikram günleridir.
Ölmüşlerimizi de unutmamak lazım. Mümkünse kabir ziyaretleri yapılıp Yasinler, Fatihalar okunup ruhlarına bağışlanmalıdır. Kabristana gitme imkânı olamayanlar evlerinden okuyup bağışlamalıdırlar. Onların affı için hayır dualar etmelidirler.
Özellikle Doğu Türkistan’da, Keşmir’de, Arakan’da, Gazze’de, Suriye’de, Afganistan’da, Irak’ta, Lübnan’da, Somali’de, Orta Afrika Cumhuriyeti’nde, Çeçenistan’da, Filipinler’de kan ve gözyaşının devam ettiği; Dünyanın dört bir yanındaki Mazlum Müslümanların kurtuluşu için dua edelim.
Bayram namazı, Cuma namazı kime farz ise; o kimseye bayram namazı kılmak ta vaciptir. Bayram namazından sonra okunan hutbeler sünnettir.
Bayram namazının vakti, güneşin doğuşundan takriben elli dakika sonra başlar. Zeval vakti denilen güneşin tam tepeye gelme zamanına kadar devam eder.
Bayram namazları ikişer rekât (dokuz tekbir, iki rekât) olup cemaatle kılınır. Bayram namazına yetişemeyen kimse, artık onu kaza edemez ve tek başına kılamaz.
İdrak etmekte olduğumuz Ramazanı Şerif Bayramınızı tebrik eder, tüm İslâm âleminin kurtuluşuna vesile olmasını Cenabı Allah’tan (c.c.) niyaz ederim.
Abdullah YADİGAR-24/06/2017