Okuyanla, yazan komşudur. Okur-yazar komşuluğu. Aynı zamanda yazanın varisidir, okuyanlar. Bu öyle bir mirastır ki, her varis istediği kadar payını alır. Bu durum mirastan hiç bir şey eksiltmez. Aksine varisler çoğaldıkça mirasın değeri kat be kat artar.
Her insan bir birinin komşusudur. Hatta her varlık birbirine komşudur. Sokakta yaralı bir hayvanı görüp, onu tedavi etmek için veterinere alıp götürmek, dağlarda hayvanlar aç kalmasın diye yiyecek bırakmak isteriz. Varlık bize komşudur. Şimdi komşuluk sadece kapı komşuluğu ile sınırlı kalmadı.
Geçenlerde sosyal medya komşum Mehmet Gürtaş hocam “komşuluk mazi olmasın” diye çok güzel bir konuşmasını benimle paylaştı. Komşuluk paylaşmaktır. Bende o konuşmadan aldığım feyzle bu yazıyı siz komşularımla paylaşıyorum şimdi.
Çocukluğunu; sırt sırta vermiş taş evlerde, hayatın zorluklarına birlikte göğüs geren komşularımızla geçirmiş olmak ayrı bir mutluluktu benim için. Şimdi tabi sırt sırta vermiş evlerin yerini üst üste binmiş konutlar aldı. Ne olur bizlerde evlerimiz gibi birbirimizin üstüne binmeyelim. Binanın taşıyıcı kolanları gibi hayatın zorluklarını birlikte paylaşalım.
Bir selam vermek, selam almak yalnızlığımızı giderir. İçten bir merhaba korkumuzu, endişemizi yatıştırır. Bir tatlı söz, gülen bir yüz şifadır, sadakadır. Özellikle büyükşehirlerin kendi gibi büyük olan zorlukları altında yaşam mücadelesi verirken unuttuğumuz dost, akraba ve komşularımızı hatırlayalım. Komşularımıza, dostlarımıza ayırdığımız zamanın gittikçe azalması bizi gittikçe dört duvarın ardına hapsediyor, samimiyetin ölümünü getiriyor beraberinde. Muhabbet iklimi yok oluyor.
Aynı apartmanda oturup, aynı yolu kullanarak aynı işe gidip geldiğiniz komşunuzla bile zamanla mesafeler açılıyor. Ne hastalığından haberdar oluyorsunuz, ne kelamından nasiplenebiliyorsunuz. Evde hasta varsa eskiden komşular şifa olsun diye bir tas çorba ile kapsını çalardı. Kapıyı çalana hızır nazarıyla bakılırdı. Çünkü yudumladığın her kaşık çorba gibi dert tasada azalırdı. Komşunun komşuya duası, lokman hekimin devasıydı.
Şimdi ne hızır çalıyor, ne hasta açıyor kapıyı. Kapılarla birlikte gönüllerde mühürlü.
En uzak mesafe iki insan arasındaki mesafe kadardır. Bir selamla mesafeler kapanır, merhabayla insanların kalbine taşınırsın. Yeter ki sen iste.
İnsanlar, büyükşehirlerin gürültüsünden duyulmayan seslerini işitecek bir kulak, hikâyelerine tepki verecek bir gönül arıyor. O hasbi gönlü bulunca, uzaklar yakın olur, mesafeler kapanır. Böylece iki insanın varlığı, birbirine güven olur. Kapı kapı dolaşıp terapist odalarında his ve duygularını paylaşacak seans başı ücret ödeyerek dinleyici aramazsın.
Çağın en büyük hastalığı bireysel yaşamanın getirdiği yalnızlık psikolojisinden kaynaklanan strestir. Paylaştıkça sıkıntılar, dertler azalır. Sevinçler mutluluklar artar.
Bugünün komşuları oturdukları evler gibi birbirlerinin üstüne binmişler. Ne altta kalanın sesini gür çıkaracak takati kalmış, ne de üste çıkanın bu sese kulak verme gibi bir niyeti var. Altta kalanın canı çıksın. Ama bilmemiz gereken bir şey alttaki ezilirse, üstte kalanlarda yıkılır.
Merhamet yoldaşımız olduğu zaman birbirimize komşu oluruz. O zaman fakir -zengine, memur - amire, zayıf-güçlüye komşu olur. Komşunun huzurlu olması, senin zenginliğinin, makamının teminatıdır.
Bak, Corona ayrım yapıyor mu? Ya ölüm? Bütün dünya birbirine komşu. Varlık birbirine komşu.
Biz birbirimizi kollayan, gözetleyen, merhamet pınarından beslenen komşular olalım.
“Komşuluk mazi olmasın”.
Hu! Komşu. Bugünkü okuryazar komşuluğumuza bir daha ki yazımızla kaldığımız yerden devam edelim.