Husûf ve küsûf namazları nedir ve nasıl kılınır?

Güneş tutulmasına küsûf, ay tutulmasına husûf denir. Peygamberimiz (s.a.s.), oğlu İbrahim’in öldüğü gün güneş tutulması üzerine şöyle demiştir: “Ay ve güneş Allah’ın varlığını ve kudretini gösteren alâmetlerdir.

Bunlar hiç kimsenin ölümünden veya yaşamasından/doğmasından dolayı tutulmazlar. Ay veya güneş tutulmasını gördüğünüz zaman, açılıncaya kadar namaz kılın, dua edin” (Buhârî, Küsûf, 1, 15; Müslim, Küsûf, 5). Hz. Peygamber (s.a.s.)’in kendisinin de güneş tutulduğunda mescide giderek namaz kıldığı rivâyet edilmiştir (Müslim, Küsûf, 3-5).
Küsûf namazı, nafile namazlar gibi ezansız, kametsiz ve hutbesiz olarak, en az iki rekât olmak üzere, gündüz, cemaatle kılınır. Sünnet olduğunda ittifak vardır. İmam her rekâtta normal namazlara göre daha uzun, Ebu Hanife’ye göre gizli, İmameyn’e göre açıktan Kur’an okur. Namazdan sonra imam ayakta kıbleye karşı veya cemaate dönük şekilde oturarak güneş açılana kadar dua eder. Cemaatle kılınmadığı durumlarda bu namaz tek başına da kılınabilir. Kerahet vakitlerinde küsûf namazı kılınmaz (Mergînânî, el-Hidâye, I, 88; Kâsânî, Bedâi’û’s-sanâi’, Beyrut, 1982, I, 280-282; İbn Nüceym, el- Bahr er-Râik, II, 181). Şafiî mezhebine göre ise, kerahet vakitlerinde küsûf namazı kılınabildiği gibi, kılarken de her rekatında iki rükû yapılır. Her bir rükûdan sonra Fatiha okunur. Namazdan sonra da cuma ve bayram hutbesi gibi hutbe okunur (Nevevî, el-Mecmu’, Dâru’l-Fikr, ts. V, 44-53; İbn Rüşd, Bidâyetü’l-müctehid, Mısır, 1395/1975, I, 210-213).
Husûf namazına gelince, bunun sünnet olup olmadığı ve cemaatle kılınıp kılınmayacağı tartışmalıdır. Ay tutulması güneş tutulmasından daha fazla olduğu halde Peygamberimiz (s.a.s.)’inbu sebeple namaz kılmadığını öne süren Ebû Hanîfe ve Mâlik, husûf namazının sünnet olmadığını söylemişlerdir. Ancak böyle bir durumda tek başına iki rekât namaz kılınabilir, fakat cemaat yapılmaz. Şâfiî ve Ahmed b. Hanbel’e göre ise hüsûf namazı da küsûf namazı gibi sünnettir, cemaatle kılınır (Kâsânî, Bedâi’û’s-sanâi’, Beyrut, 1982, I, 282; Nevevî, el-Mecmû’, Dâru’l-Fikr, ts. V, 44-45; İbn Rüşd, Bidâyetü’l-müctehid, Mısır, 1395/1975, I, 213).

Kaynak: Diyanet İşleri Başkanlığı

Din Haberleri