İslam'a göre çiftler arasındaki nikahın ne zaman düştüğü araştırılıyor. İnternette eşlerin ne kadar süre ayrı kalınca nikahlarında düşme olduğu merak ediliyor. Bu bağlamda, İlişkiye girmeyince nikah düşer mi? Eşler ne kadar ayrı kalınca nikah düşer? sorularının yanıtını size aktarıyoruz.
İlişkiye girmeyince nikah düşer mi? Eşler ne kadar ayrı kalınca nikah düşer?
İslâma göre evliliğin sona ermesi için, nikahın feshi, boşama yetkisi kendisinde bulunan kocanın veya mahkemenin boşaması veya eşlerden birinin (Allah korusun) dinden çıkmayı gerektiren bir sözü söylemesi gibi durumlardan birinin meydana gelmesi gerekir.
Bir karı koca ne kadar zaman ayrı kalırlarsa kalsınlar nikahlarının kendiliğinden düşmesi de söz konusu olmaz. Ayrıca eşine dört ay veya daha fazla yaklaşmamaya yemin edip de (îlâ) yaklaşmamanın dışında uzun süre cinsel ilişkide bulunmamak da nikaha zarar vermez.
Birbirleriyle uzun süre görüşmeyen eşlerin nikâhları zarar görür mü?
Nikâh, ya boşanmak ya akdin feshi veya ölümle sona erer. Bunlardan biri olmadıkça eşlerin uzun süre ayrı kalmaları nikâhlarına herhangi bir zarar vermez. Bununla birlikte eşlerin aile hukukunun gerekliliklerine riayet etmeleri ve yuvanın yıkılmaması için ellerinden gelen gayreti göstermeleri gerekir.
İSLAM'DA ÇOK EVLİLİĞİN HÜKMÜ NEDİR?
Nikah, sadece şehevî arzuların tatmini için hafife alınacak bir fantezi ve zahiri kurtarmak için kullanılan bir formalite değil; dinî, hukukî, ahlakî ve sosyal manada ciddiyet ve devamlılık gerektiren bir akittir.
İslâm dini tek evliliği teşvik etmekle birlikte prensip olarak çok evliliği yasaklamamıştır. Ancak zorlaştırıcı birtakım kayıt ve şartların yanı sıra bir üst sınır getirmiş ve en çok dört kadınla evlenmeye izin vermiştir (Nisâ, 4/3).
İslâm âlimleri çok evliliğin hangi sebeplerle meşru kılındığı hususunda bazı değerlendirmeler yapmışlardır:
1- Milletlerin güçlü ve itibarlı olmalarında çeşitli etkenlerin yanı sıra nüfusun önemli rol oynadığı bir gerçektir. Tek başına yeterli sayılmamakla birlikte nüfus faktörü olmadan güçlü millet olmak ve büyük devlet kurmak mümkün değildir. Bu hedefe ulaşabilmek için gerektiğinde çok evlilik yönteminin kullanılması sağlıklı bir yol olarak görülmüştür.
2- Savaşlar sebebiyle, hatta nüfus artışının tabii seyri sonucu bazen kadın nüfusu erkek nüfusundan fazla olabilmektedir. Tarihte meydana gelen ve günümüzde tekrarlanan olaylar bu sosyal gerçeğin sürüp gideceğini göstermektedir. Kadın ve erkek nüfusu arasındaki sayısal farklılığın tedbir alınmadığı takdirde birtakım sosyal ve ahlâkî problemleri beraberinde getireceği muhakkaktır. Nitekim II. Dünya Savaşı’ndan 7 milyonluk bir insan kaybıyla çıkan Almanya’da ortada kalan dul kadınların problemi, uzun süre Alman sosyolog ve ahlâkçılarını meşgul etmiş ve tedbir olarak bir ara çok evliliğe izin verilmesi de düşünülmüştür.
3- Evlenip aile kurmanın amaçlarından biri de çocuk sahibi olmaktır. Kadındaki bir rahatsızlık sebebiyle çocuk sahibi olamayan ailelerde meselenin çözümü, çok evliliğin uygulanmadığı toplumlarda boşanıp yeniden evlenmeye bağlıdır. İslâm dini böyle bir durumda erkeğin eşini boşaması yerine ikinci defa evlenmesini, hem birinci eş hem de toplum için daha insanî ve ahlâkî bulmaktadır.
4- Hemen hemen bütün toplumlarda azımsanmayacak sayıda erkeğin hiçbir hukukî ve ahlâkî sorumluluk yüklenmeden fiilen birden fazla kadınla ilişki kurduğu bilinen bir gerçektir. Bu ilişkiye bazen samimi ve güçlü bir sevgi, bazen da birinci eşle cinsî münasebette bulunmanın hem dinen hem de tıbben sakıncalı olduğu âdet ve lohusalık halleri veya başka durumlar sebebiyet vermekte, bu açıdan da söz konusu münasebet mazur görülebilmektedir. Bu sosyal realitenin aile ve toplum hayatında meydana getireceği olumsuz etkileri en aza indirmeyi amaçlayan İslâm dini çok evliliğe izin vermiş ve mevcut olan bir fiilî durumu hukukî ve ahlâkî esaslara bağlamıştır.
Bu esasların başında da eşler arasında âdil davranma gelmektedir. Çok evliliğe izin veren âyette, “Aralarında adaletsizlik yapmaktan endişe ederseniz bir kadınla yetinmelisiniz” (Nisâ 4/3) denilmektedir. Hz. Peygamber de, “Kimin iki hanımı olur da bunlardan birine farklı ilgi gösterirse kıyamet gününde bir tarafı felçli olarak haşredilecektif’ (Müsned, 11, 295, 347, 471; Ebû Dâvûd, “Nikah”, 38; Tirmizî, “Nikah”, buyurmaktadır.
Bu konuda şart koşulan adalet, eşlere zaman ayırmada, barınma, yeme içme, giyim gibi aslî ihtiyaçlarını gidermede ve bir koca olarak hüsn-i muaşerette eşit davranma şeklinde yorumlanmıştır. İnsanın elinde olmayan kalbî bağlı¬lık, söz konusu adaleti zedeleyici bir unsur olarak görülmemiştir. Nitekim bir başka âyette, “Ne kadar istekli olsanız da kadınlar arasında tam âdil davranmaya güç yetiremezsiniz. O halde birisine tamamen kapılıp diğerini askıya alınmış gibi bırakmayın” (Nisâ 4/129) denilmek suretiyle kalbî temayülün söz ve davranışlara aksettirilmemesi istenmiştir.
Ayrıca bugün resmen tescili yapılmayan ikinci eşle evliliğin, kendisinden beklenilen hukukî sonuçları doğurmaması nedeniyle iki tarafın zayi olan hakları da göz önünde bulundurulmalıdır (DİA, “Çok Evlilk”, VIII, 365-368).
Kaynak: Diyanet İşleri Başkanlığı