İnaktif aşı nedir? Ne demek? | İnaktif aşı özellikleri , yan etkileri | Faz 1, Faz 2, Faz 3 ne demek?

Yeni tip koronavirüs salgınınn önüne geçmek amacıyla tüm dünyada aşı çalışmaları hız kesmeden devam ederken mRNA aşısının karşısında sunulan inaktif aşı, vatandaşların kafasında soru işaretlerine neden oldu.

Çin'in Vuhan kentinden başlayarak tüm dünyayı etkisi altına alan yeni tip koronavirüs salgın sürecinde, hastalığın önüne geçmek amacıyla bilim insanları, sınırsız sayıda çalışmalara imza atıyor. Bu çalışmaların başında, tıp dünyasında en etkili yöntem olarak kabul edilen aşı çalışmaları geliyor. Çin, Rusya, ABD, Almanya, Türkiye gibi birçok ülke, koronavirüs aşısını bulmak için çabalarken bu kapsamda ortaya çıkan bazı terimsel ifadeler de vatandaşlarda merak uyandırıyor. Arama motorlarında sıklıkla bakılan İnaktif aşı nedir? Ne demek? | İnaktif aşı özellikleri , yan etkileri | Faz 1, Faz 2, Faz 3 ne demek? sorularının cevabını biz de haberimizde derledik. İşte detaylar...

İNAKTİF AŞI NEDİR? İNAKTİF AŞI NE DEMEK?

Bazı mikroorganizmaların zayıflatılamaması durumunda, bunların vücuda ölü olarak verilmesi gerekmektedir. Bu ölü mikroorganizmalara inaktif ismi verilirken bu işlemde temel amaç, aşıda hastalık yapabilme gücü olmayan ama vücudun savunma sistemi tarafından tanınacak, bağışıklık sistemi tarafından öğrenilecek ve ona cevap verecek bir şekilde immün yanıtı olmasıdır. 

Yani inaktif aşı, fiziksel veya kimyasal yöntemlerle öldürülmüş mikroorganizmaları içeren aşılardır. Hangi tip mikroorganizma olursa olsun ekzojen antijen şeklinde algılanırlar. Antijen sunan hücreler tarafından işlenip yardımcı T lenfositlerine sunulurlar ve humoral immun yanıt oluştururlar. Hücredışı bakterilerin neden olduğu infeksiyonlarda etkilidirler. Canlı aşılara kıyasla bağışıklık süresi daha kısadır.

İNAKTİF AŞI ÖZELLİKLERİ | İNAKTİF AŞI YAN ETKİLERİ

Aşılamada temel amaç en az yan etki ile en yüksek korunmanın sağlanmasıdır. Modern aşıların güvenli ve etkili oldukları kabul edilmekle beraber pratikte bazı istenmeyen etkilerin ortaya çıkması sözkonusu olabilmektedir. Bunlar aşının geliştirilmesi aşamalarından başlayarak sıkı takip edilseler bile, kimi nadir olaylar ancak yaygın olarak kullanılmaya başlayınca farkedilebilir. Aşılama sonrası yan etkiler, lokal ve sistemik reaksiyonlar olmak üzere iki ana grupta toplanabilir.

LOKAL REAKSİYONLAR

1- Kızarıklık, Endurasyon ve Duyarlılık

Hemen bütün parenteral aşı uygulamalarından sonra görülebilir ve yabancı bir maddeye inflamatuar yanıttan ibarettir. Difteri-boğmaca-tetanoz (DBT) aşısından sonra %50’ye varan oranlarda bildirilmektedir. İntramüsküler uygulamadan sonra subkutan uygulamaya oranla daha az görülür. Eğer preparat içinde adjuvan olarak alüminyum kullanılmış ise bu olasılık artar.

2- Aşı Yerinde Ülserasyon ve Steril Abse

BCG aşısı yapıldıktan 2-6 hafta sonra aşı yerinde bir papül oluşup, ülserleşmesi ve sonra kabuklanması normal bir yanıttır. Buradan gelişen akıntı tüberküloz bulaşmasına neden olmaz. Çocuk banyo yapabilir, su geçirmeyen bandajla havuza girebilir. Kimi zaman aşının derin yapılmasına da bağlanabilecek derin ülserler oluşabilir, spesifik tedavi gerekli değildir.

3- Sekonder Bakteriyel Abse

Ürünün kontamine olması veya steril olmayan teknik kullanılmasına bağlı olarak gelişebilir.

4- Bölgesel Lenfadenopati ve Süpürasyon

BCG aşısını takiben %1-10 oranında bölgesel lenfadenopati gelişebilir. Antitüberküloz tedavinin lenfadenopati seyrini etkilemediği gözlenmiştir. Süpürasyon saptanan olgularda lenf bezinin total egzisyonu veya drenaj önerilebilir.

SİTEMİK REAKSİYONLAR

1- Ateş

Aşı yapıldıktan sonraki 24 saat içinde saptanan ateş aşıya karşı inflamatuar yanıtın bir göstergesidir ve genellikle lokal kızarıklık, endurasyon ve duyarlılık ile birlikte görülür. Buna başağrısı, halsizlik ve hafif bir miyalji eşlik edebilir.

2- Aşırı Duyarlılık Reaksiyonları

Aşının içerdiği maddelerden birine karşı aşırı duyarlılık sonucu IgE ile yönlendirilen kızarıklık, ürtiker, anjioödem ve anaflaksinin yanısıra, Arthus tipi reaksiyon ve immün kompleks hastalığı gelişebilir. Ciddi reaksiyonlar nadirdir.

* Yumurta alımından sonra anaflaktik semptom (jeneralize ürtiker, şok, üst veya alt hava yolu obstrüksiyon bulguları) öyküsü olanlara kızamık, kabakulak, influenza ve sarı humma aşısı yapılırken dikkatli olunmalıdır. Böyle kişilere aşı ile prik veya intradermal test yapılabilir; ancak cilt testinin prediktif değeri de tartışmalıdır. Cilt testi ile pozitif sonuç alınanlara veya ciddi yumurta duyarlılığı öyküsü bulunanlara desentizasyon yapılabilir.

* Hepatit B aşısından sonra anaflaksi saptanmıştır.

* Cilt testi ile thiomersal duyarlılığı saptananlarda bile bu maddeyi içeren bir aşı yapıldığında reaksiyon gözlenmeyebilir ancak anaflaktik reaksiyon öyküsü varsa Haemophilus influenzae tip b aşısı ve Engerix B yapılmamalıdır.

* İnaktive polio virüs aşısı eser miktarda streptomisin, neomisin ve polimiksin B içerir. Canlı kızamık, kabakulak ve kızamıkçık aşılarında da çok az miktarda, 48-96 saat sonra gecikmiş tipte lokal bir reaksiyon (eritematöz, kaşıntılı papül) gelişebilir. Bu, aşının yapılmasını kontrendike kılmaz; ancak neomisin için bilinen bir anaflaksi öyküsü varsa neomisin içeren aşılar uygulanmamalıdır.

* Nadiren DTB, difteri-tetanoz ve tetanoz toksoid aşılarından sonra ürtikeryal veya anaflaktik reak-siyonlar gözlenebilir. DTB aşısından sonra anaflaksi riski 100.000 injeksiyonda ikidir. Böyle bir reaksiyon halinde aşının tekrarlanması kontrendikedir. Aşıdan sonraki dakikalar içinde gelişmediyse geçici ürtikeryal bir döküntünün IgE ile yönlendirildiği düşünülemez; muhtemelen bir önceki aşı dozu ile kazanılan ve transplasental geçen antikor ve aşı antijenlerinden birinin yol açtığı, dolaşan antijen-antikor komplekslerine bağlı serum hastalığı tipinde bir reaksiyondur. Böyle bir döküntü sonraki aşı dozunda tekrarlamaz.

Yüksek serum konsantrasyonunda tetanoz IgG antikorları olan bir kişiye 10 yıldan kısa aralıklarla rapel yapılması halinde Arthus benzeri reaksiyon gelişebilir.

* İnsan diploid kuduz aşısı rapel dozundan sonra yaklaşık %6 oranında immün kompleks benzeri hastalık görülebilir, jeneralize ürtiker ile karakterizedir. Artralji, artrit, anjioödem, bulantı, kusma, ateş ve halsizlik eşlik edebilir.

* Pnömokok ve H. influenzae aşılarından sonra nadiren hipersensitivite reaksiyonları gelişebilir.

3- Canlı Attenue Aşılarından Sonra Doğal Hastalığı Taklit Eden Hastalık Tablosu

* Kızamık aşısından 7-12 gün sonra %5-15 oranında 1-2 gün süren ateş, döküntü gelişebilir.

* Kızamıkçık aşısından 5-12 gün sonra ateş, döküntü ve/veya lenfadenopati ortaya çıkabilir.

* Kabakulak aşısı nadiren parotitis ve orşite neden olabilir. Urabe suşunu içeren kabakulak aşısının aseptik menenjite yol açtığı bildirilmiştir.

* Oral polio aşısından sonra aşılanan kişilerde ve bu kişilerle temas edenlerde paralitik hastalık görülebilir. İmmünokompetan bireylerde bu risk 6.8 milyon dozda 1’dir. Risk ilk aşı dozunda en yüksektir (700.000 ilk dozda 1 olgu). Antikor yetmezliği olanlarda gerek aşı sonrası, gerekse aşılanmış bir kişiyle temasta paralitik hastalık riski daha yüksektir.

* BCG aşısından sonra nadiren osteomiyelit ve dissemine BCG infeksiyonu görülebilir (1.000.000 dozda 1). Hücresel immün yetmezlik halinde bu infeksiyon fatal seyredebilir.

4- Nörolojik Komplikasyonlar

* Konvülsiyon: Boğmaca aşısından sonraki 48 saat içinde konvülsiyon insidansı 1750 dozda 1’dir. Bunlar genellikle jeneralize ve febril konvülsiyonlardır. Daha sonra afebril tekrarlayan konvülsiyonlar gelişeceğine dair bulgu yoktur.

* Alışılmamış ağlama: Boğmaca aşısından sonraki 48 saat içinde 3 saat veya daha fazla süren, durdurulamayan, şiddetli, devamlı ağlama 100 dozda 1 sıklıkta bildirilmektedir. Bunun gerçek anlamı ve sekele yol açıp açmadığı bilinmemektedir.

* Kollaps veya şok benzeri durum (hipotonik, hiporesponsif epizod): Sıklığı boğmaca aşısından sonra 1750 dozda 1’dir. Farklı çalışmalarda bu oran 100.000 aşılamada 3.5-291 arasında değişmektedir. Böyle bir epizodun ağır nörolojik hasar veya entellektüel yetersizlikle sonuçlanacağına dair kanıt yoktur.

Konvülsiyon, devamlı durdurulamayan ağlama, kollaps gibi yan etkiler asellüler boğmaca aşısı içeren karma aşı uygulamalarından sonra daha az oranda bildirilmekle beraber asellüler boğmaca aşısı ile ilgili deneyimler sınırlıdır.

* Ensefalopati: DBT uygulandıktan sonra nadiren (140.000 dozda 1 olgu) ağır nörolojik hastalık görülebilir. Bu olguların bir kısmında kalıcı nörolojik sekel gelişmekle beraber olgu sayısının çok az olması, bu olgular üzerindeki çalışma yönteminin sınırlı olması nedeniyle boğmaca aşısının kalıcı beyin hasarına yol açtığı kanıtlanamamıştır.

Kızamık aşısından sonra nadiren ensefalit (1 milyon dozda 1) bildirilmekle beraber nedensel bir ilişki gösterilememiştir. Kızamık aşısı ve subakut sklerozan panensefalit arasında bir ilişki saptanamamıştır.

* Guillain Barré Sendromu: Kesin bir ilişki kanıtlanamamakla beraber tetanoz toksoidinin Guillain Barré Sendromuna ve brakial pleksus nöropatisine yol açtığı sanılmaktadır.

Finlandiya’da bir oral polio aşısı kampanyasından sonra erişkinlerde Guillain Barré Sendromu görüldüğü bildirilmiştir ancak daha sonra böyle bir ilişkiye rastlanmamıştır.

Erişkinlerde influenza aşısından sonra Guillain Barré Sendromu görüldüğüne dair bildiriler olmakla beraber epidemiyolojik veriler böyle bir ilişkiyi kanıtlamak için yeterli değildir.

Üç çocukta H. influenza tip b konjuge aşısını (PRP-D) izleyerek gelişen Guillain Barré Sendromu bildirilmiştir.

Plazma kökenli hepatit B aşısından sonra erişkinlerde Guillain Barré Sendromu tanımlanmıştır. Rekombinant aşılardan sonra da Guillain Barré olguları görülmüştür ancak nedensel bir ilişki öne sürülemez.

5- Trombositopeni

Kızamık-Kızamıkçık-Kabakulak aşısından sonra trombositopenik purpura bildirilmiş ve bu ilişki anlamlı kabul edilmiştir. Hepatit A ve B aşılarına bağlanan trombositopenilerde ise henüz böyle bir ilişkiden söz edilemez.

6- Artralji ve Artrit

Rubella aşısından sonra artrit bulguları ile beraber veya yalnız artralji görülebilir. Eklem tutulumu aşıdan sonraki 7-21. günlerde başlar ve genellikle geçicidir. Çocuklarda daha çok ufak periferik eklemlerde olmak üzere artralji %0.5 oranında bildirilmiştir. Rubella aşısından sonra artrit riski doğal infeksiyondan sonra görülenden çok azdır. Rubellaya duyarlı erişkin kadınlarda aşıdan sonra geçici artralji %40’a varan sıklıkta bildirilmektedir (ortalama %25. Persistan artrit ile rubella aşısı arasındaki nedensel ilişki kabul edilmiştir. Tek bir olguda eklem deformitesi göste-rilmiştir.

FAZ 1, FAZ2, FAZ 3 NE DEMEK?

FAZ 1 KLİNİK DENEYLER: Aşı, güvenliğini değerlendirmek, bağışıklık tepkisi oluşturduğunu doğrulamak ve doğru dozu belirlemek için az sayıda gönüllüye verilir. Genellikle bu aşamada aşılar genç, sağlıklı ve yetişkin gönüllülerde test edilir.

FAZ 2 KLİNİK DENEYLER: Aşı daha sonra güvenliğini ve bağışıklık tepkisi oluşturma yeteneğini daha fazla değerlendirmek için birkaç yüz gönüllüye verilir. Bu aşamadaki katılımcılar, aşının hedeflendiği kişilerle aynı özelliklere (yaş, cinsiyet gibi) sahiptir. Bu aşamada genellikle çeşitli yaş gruplarını ve farklı aşı formüllerini değerlendirmek için birden fazla denemeye ihtiyaç duyar. Aşıyı almayan bir grup, aşılanan gruptaki değişikliklerin aşıya mı atfedildiğini veya tesadüfen mi gerçekleştiğini belirlemek için genellikle bir karşılaştırma grubu olarak faza dahil edilir. Buna plasebo denir.

FAZ 3 KLİNİK DENEYLER: Aşı, daha sonra binlerce gönüllüye ve aşıyı almayan, ancak bir plasebo alan benzer bir grup insana verilir. Bu sayede aşının engellemesi için tasarlandığı hastalığa karşı etkili olup olmadığı belirlenebilir ve güvenliği çok daha büyük bir grup insanda incelenmiş olur. Aşının çalışma performansının birden fazla popülasyon üzerinde başarılı bir şekilde etkili olduğunu doğrulamak için çoğu zaman faz 3 deneyleri birkaç ülkede ve ülkenin farklı bölgelerinde yürütülür.

Sağlık Haberleri