İstanbul'daki halkalama çalışmaları, İstanbul Üniversitesi-Cerrahpaşa Veterinerlik Fakültesi'nin Avcılar'daki kampüsünde yapılıyor.
Çalışmalar kapsamında zarar vermeyen ağlarla yakalanan kuşlar, akademisyenler tarafından incelenirken, kuşlarda bacak boyu, tüy büyüklüğü, kanat genişliği, kuyruk boyutu, vücuttaki yağlanma durumu gibi fiziksel özelliklerin yanı sıra herhangi bir hastalığı olup olmadığı ve kene taşıyıp taşımadığı da kontrol ediliyor.
İncelemenin ardından halkalanarak doğaya salınan kuşlar, bir başka istasyonda bulunan bir ağa takıldığında halkaları üzerinde yazan bilgilerle o kuş türünün nasıl bir göç yolu izlediği, tür sayılarındaki değişiklikler gibi önemli bilgiler elde ediliyor. Dünya genelindeki istasyonlar da birbirleriyle veri alışverişinde bulunuyor.
2 AY İÇİNDE YAKLAŞIK BİN 600 KUŞ HALKALANDI
İstanbul Üniversitesi-Cerrahpaşa Ormancılık Meslek Yüksekokulu Öğretim Görevlisi Ergün Bacak, AA muhabirine yaptığı açıklamada, 2 ay içerisinde yaklaşık 1600 kuşu halkaladıklarını söyledi.
İstanbul Üniversitesi-Cerrahpaşa Veteriner Fakültesi, İstanbul Üniversitesi-Cerrahpaşa Ormancılık Meslek Yüksekokulu, Ondokuz Mayıs Üniversitesi Bafra Meslek Yüksekokulu ve Doğa Koruma Milli Parklarının desteğiyle, aynı zamanda gönüllü kuş fotoğrafçıları ve gözlemcileriyle bu çalışmayı yürüttüklerini kaydeden Bacak, göç eden ötücü kuşları zararsız ağlarla yakalayıp kuşların göç yollarını tespit ettiklerini, beslendiği habitat ve önemli alanlar ile kuşların hangi zamanlarda geçtiğini tespit ettiklerini aktardı.
Ağları her saat kontrol ettiklerini ve ağa yakalanan kuşları zarar vermeden çıkardıklarını anlatan Bacak, "Onların sağlığına herhangi bir zarar gelmeyecek şekilde belirli ölçümlerini alıyoruz. Yağ, kas skorları, kanat boyu, kuyruk boyu gibi ölçümlerini, tüyleri kontrol ederek yaşlarını tespit edebiliyoruz. Doğa Koruma Milli Parklar tarafından basılan bir halka var. Dünyanın herhangi bir yerinde bu halka bulunursa, biliyoruz ki; bu kuş İstanbul Üniversitesi- Cerrahpaşa Avcılar Kampüsü'nde halkalanmış ve göç yollarıyla ilgili bilgi sahibi oluyoruz." diye konuştu.
"KUŞLAR SİYASİ SINIRLAR TANIMIYORLAR"
Yaptıkları çalışmanın uluslararası çapta olduğuna dikkati çeken Bacak, "Kuşlar siyasi sınırlar tanımıyorlar. Bilim de siyasi sınırlar tanımaz. Mesela benekli bülbül Güney Afrika'ya yakın bir alanda, Demokratik Kongo Cumhuriyeti'nin doğusunda kışlayan bir kuş. Kuzey Avrupa, Rusya, Ukrayna civarında üreyen bir kuş. Yaklaşık 10-11 bin kilometrelik bir yol alıyor. Şu an 9 bin kilometrelik bir yolu katetti. Üreme alanına gidecek. Türkiye'de üremiyor, sadece besleniyor. Bu doğal alanların onlar için ne kadar değerli olduğunu gösteriyor." ifadelerini kullandı.
Benekli bülbülün ölçümlerini aldıklarını ve doğaya yeniden salacaklarını belirten Bacak, şöyle devam etti:
"Belki de Avrupa'daki başka bir istasyonda tekrar yakalanacak. Böylece göç yollarıyla ilgili bilgi sahibi olacağız. Aynı zamanda göçe hazır olup olmadıklarını, kaç yıl yaşadıklarını, hangi alanların onlar için risk oluşturduğunu, hangi alanların önemli olduğunu, göçe ne şekilde hazırlandıklarını, hatta hangi keneleri taşıdıklarını, hangi hastalıkları taşıyabildiklerini ve hangi hastalıkların onları etkileyebildiğini bileceğiz. Uzun yıllar yapılırsa eğer küresel iklim değişikliğinin kuşlar ve bütün canlılar üzerine etkisini rahatça inceleyebileceğiz."
Türkiye'de 490'a yakın kuş türü bulunduğunu ve yeni türlerin de Hatay'da yapılan çalışmalar sonucu eklenerek sayının arttığını kaydeden Bacak, Türkiye'deki kuşların bir kısmının göçmen, bir kısmının ise yerli türler olduğunu, kuşların bazılarının Türkiye'de üremediği halde konaklama ve dinlenme alanı olarak kullandığını belirtti.
Türkiye'de halkalamayla ilgili farklı istasyonlar olduğunu ifade eden Bacak, "Ankara, Antalya ve Samsun'da gibi yerlerde var. Biz henüz bir istasyon olmasak da bir proje çerçevesinde bunu yapıyoruz. 3 Mart'ta başladığımız çalışmada yaklaşık 1600'e yakın 54 farklı türde kuş yakaladık. Uzun süreli yapılan çalışmalarda bu, 100-150'leri geçebiliyor. Türkiye üzerinden göç eden kuşlar genellikle Afrika-Avrupa arası gidiyor. Avrupa'da ürüyorlar. Bazı kuşlar var ki nadir de olsa yatay hareket ediyorlar. Kuzey güney-güney kuzey istikametinde değil, biraz daha kuzeybatı-güneydoğu istikametinde hareket ediyorlar." dedi.
Bacak, İstanbul'un süzülerek göç eden kuşlar için öneminin tüm dünyada bilindiğini, yaptıkları çalışmalarda ötücü göçünün de önemli sayılarda olduğunun ortaya çıktığını anlattı.
"6-7 BİN KİLOMETRELİK MESAFEYİ 8-10 GRAMLIK BİR KUŞ KATEDİYOR"
Küçük olması özelliğiyle dikkati çeken sinekkapan kuşuna ilişkin bilgi veren Bacak, "9 gram ağırlığında bir kuş. Hindistan-Pakistan civarından geliyor. 6-7 bin kilometrelik mesafeyi 8-10 gramlık bir kuş katediyor. Türkiye'de az sayıda üreme kaydı var. O da Avrupa'ya gidecek ve orada üreyecek muhtemelen. Bizler bu çalışmaları gördükçe kuşların ne kadar mucizevi yaratıklar olduğunu, bildiğimizden çok daha büyük yollar katettiklerini görüyoruz, inanamıyoruz. Biz Avrupa'nın doğu ayağıyız. Bizde olacak herhangi bir değişiklik Avrupa'yı etkileyecektir. İstanbul'da son kalan yeşil alanların korunması önemli. Bu kuşların son göç etme alanları bunlar, muhakkak korumalıyız." diye konuştu.
İklim değişiklikleri ve kötü hava şartlarının kuşların rotasını değiştirmesine sebep olabildiğini dile getiren Bacak, sözlerine şöyle devam etti:
"Kuvvetli bir rüzgar, ani bastıran bir yağmur, dolu, kar hayvanların farklı rotaya gitmesine neden olabiliyor. Bazı bireylerde sebebi tam anlaşılamamasına rağmen popülasyonların ya da türünün göç ettiği alanlardan farklı alanlara gittiğini biliyoruz. Bizim amaçlarımızdan biri göç eden kuşların göç ederken beslendiği, dinlendiği önemli alanların tespit edilmesi. Türkiye ve dünyada habitatlar yok oluyor. Şehirleşme baskısı, insan nüfusunun artmasının baskısı bu alanları tehdit ediyor. Burada doğal habitattayız ama yarın buraya ne olacağını bilmiyoruz. Çünkü kuşlar binlerce yıldır aynı göç güzergahlarını kullanıyorlar. Benekli bülbüle benzer türümüz daha var. Geçtiğimiz sonbahar aylarında halkaladığımız 2 tane bülbül Afrika'ya indi, tekrar geldi. Bu alanın kuşlar için ne kadar önemli olduğunu gösteriyor. Çok sadıklar alanlarına. O habitat ve doğal alanlar, sulak alanlar yok edildiği zaman tekrar geri dönüşü olmayacak şekilde yok edilmiş oluyor. O hayvanları da yok etmiş oluyorsunuz. Sadece bir sulak alanı yok ettiniz, 'Bu kuşlar başka bir alandan gider.' diye bir şey söz konusu değil."
"YABAN HAYVANLARINDAN KALAN HASTALIĞI KENDİ ÜZERİMİZE ÇEKMİŞ OLUYORUZ"
Yeni tip koronavirüsün Vuhan'daki yaban hayvan pazarından çıktığını hatırlatan Bacak, pangolin memelisi ile bir yarasanın yaban hayvanları pazarında bir araya gelmesi neticesinde hastalıklarının mutasyon geçirerek koronavirüse sebep olduğunu anlattı.
İstanbul Üniversitesi-Cerrahpaşa Ormancılık Meslek Yüksekokulu Öğretim Görevlisi Ergün Bacak, şu değerlendirmede bulundu:
"Biz ne kadar ormanlara girer, doğal alanları yok edersek aslında yaban hayvanlarında kalan hastalığı kendi üzerimize çekmiş oluyoruz. Siz doğal alanı yok ettikçe hastalıklarla karşı karşıya kalmış oluyorsunuz. Ebola diye bir hastalık var. Geçtiğimiz senelerde Avrupa'ya kadar sıçradı. O kadar çabuk öldürüyor ki. Afrika'da lokal olarak bulunurdu. Şempanzeler arasında görülüyordu. Çiğ et yiyen insanlara bulaştı. İnsanların habitatları yok etmesi, yaban hayvanlarıyla çok içli dışlı olması bu hastalığın insana sıçramasına ve pandemi oluşmasına neden olabiliyor. Bizim doğayı korumamız, yaban hayvanlarını ve kuşları korumamız kendimizi korumamız anlamına geliyor."
KAYNAK: ANADOLU AJANSI