ABD ‘nin önderliğinde Batı ülkelerinin kurduğu ve büyük oranda tüm dünyaya kabul ettirdiği uluslararası sistem bir dönüm noktasında. Dünyadaki mevcut sorunlara çözüm üretmek bir yana kronikleşmesine eden oluyor.
Barış, demokrasi, insan hakları, teşebbüs hürriyeti gibi evrensel olarak kabul edilen değerler üzerine meşruiyetini bina eden sistem, kendi içerisinde birçok çelişkiler yumağı haline dönüştü. Daha doğrusu dönüştürüldü.
Herkesin büyük bir ittifakla kabul ettiği bu değerler silsilesinin uygulamaları konusunda ne yazık ki aynı mutabakatı görmek oldukça zor. Uygulamada, barış, demokrasi, insan hakları, uluslararası hukuk gibi sistemin temel direkleri öylesine çarpıtılıyor ki savaşın, hak ve hukukların askıya alınmasının temel gerekçesi haline getiriliyor.
Bütünleştirici bir işlev görmesi gereken bu temel değerlere, ayrıştırıcı, yıkıcı ve parçalayıcı bir görev yüklenerek kaosun, savaşın gerekçesi olarak sunuluyor.
Bunun sonucu olarak, demokrasi ve insan hakları gibi meşru taleplerle yola çıkıp baharı bekleyenler, kışa yakalandılar. Söylemleri aynı olsa da; sokağa çıkanların niyetleri ile sokağa çıkaranların niyetleri aynı olmadığı ortaya çıktı.Biri kendi hak ve hukukunu talep etme derdinde iken diğeri kaos çıkarıp rant devşirme peşinde koşuyor.
Tabiri caizse “Keçi can derdinde, Kasap yağ derdinde”
İnsanlar, özgürlük, demokrasi isterken yaşam hakları elinden alınıyor. Mal güvenliği, can güvenliği ortadan kalktı. İnsanların yaşamlarını devam ettirebilmek için gerekli en temel hizmetleri sunacak kurumlar, aygıtlar ortadan kalktı. Bozulan düzeni onaracak bir otorite kurulmasına müsaade edilmiyor. Dünyanın birçok yerinde, çökertilmiş devletlere, yönetilemeyen bölgelere, birbirleriyle savaşan topluluklara tanık oluyoruz.
Bütün bu sorunlar yetmezmiş gibi, küresel düzenin lokomotifi olan devletler, kendi içerisindeki küresel ekonomik güçlerle çekişme halindeler. Devletler, ulusal sınırları içerisinde mutlak otorite olduğunu ve kuralları kendisinin belirleyeceğini daha keskin bir dille söylemeye başladı.
Ekonomi ise küreselleşti, küresel boyutta birbirleri ile entegre oldu. Küresel ekonomi, ulusal sınırları kendi sınırı olarak kabul etmez. Kendine daha güvenilir, daha çok kar getiren bir liman buldu mu oraya demir atar. Ulus devletler, küresel sermayeyi kontrol etmek istiyorlar. Küresel sermaye ulus devletleri yönetmek istiyor.
Dünyada çok taraflı, çok kutuplu bir kaos var. Bu sorunları çözecek, kaosu ortadan kaldıracak mekanizmalar ne yazık ki etkili bir şekilde işlemiyor, işletilemiyor. BM, NATO, AB, APEC, G7,G8, G20 gibi örgütler, forumlar, düzenli olarak toplanıyorlar ama çözüm adına projeler sunamıyorlar, önemli adımlar atamıyorlar. Sistem kilitlenmiş durumda.
Küresel egemenlik peşinde koşan büyük devletler, çözümün yeniden savaşta olduğunu düşünüyor olacaklar ki, güçlü ve popülist liderleri işbaşına getirdiler. Mevzilerini mevcut duruma göre göre tahkim ediyorlar.