İşte Kılıçdaroğlu'nun konuşmasından satır başları
Eğer Türkiye bu krizi aşacaksa, Türkiye egemen güçlerin himayesine girmeyecekse, ekonomik krizi aşmak zorundadır. Bunun için 13 maddelik öneri paketini kamuoyuna sunduk. İsraf yapmayın dedik, israf yaparsanız krizin önünü alamazsınız dedik. Akılcı bir borçlanma politikası güdün. Vergi politikasını yeniden düzeltin dedik. Tarıma destek verin dedik, bir ülke üretirse güçlü olur dedik. Bütün bunları söyledik, bizi arkasından suçladılar. hiç önemli değil biz ne dediğimizi biliyoruz.
'BİZİM İNSANIMIZ ZEKİ'
3 Ağustos’ta 100 günlük icraat planını açıkladılar. 100 gün doldu ne oldu? Programın açılışında şu cümleyi kullandılar: Yastık altından döviz ve altınlarınızı çıkarın. Havuz medyasında ve onların medyasında günlerce yayınlandı. 100 günün sonunda bankalarda döviz mevduatları arttı. Bizim insanımız zeki. Sana bakıyor, bu lüks şatafat için para mı harcayacağım diyor.
'BİZ TEKLİF VERİYORUZ, REDDEDİYORLAR'
"Çocuklarla cinsel istismarla mücadelede cezaları artıracağız" dediler 100 günde buna bile önlem almıyorlar. Biz veriyoruz teklifi reddediyorlar. Yap kardeşim, biz de destek verelim. Üstelik seçimden önce partiler bir araya geldi bunda uzlaştık. 'Hayvanlara dönük şiddet yasası çıkaracağız' dediler, geldi mi hayır gelmedi. Onlar bizim dünyamızın parçası. Biz bu dünyada tek başımıza yaşamıyoruz. Dünyanın bir dengesi var, arılar olmasa insanlığın sonu gelir. Biz bunları korumak zorundayız.
'MİLLET UNUTUR KILIÇDAROĞLU UNUTMAZ'
'Emekli aylıklarının en az 1000 Tl'ye tamamlanması' sözü verdiler. Ben seçimlerden önce de sonra da bin liranın altında maaş alan binlerce emekli var dediğimde 'Kılıçdaroğlu yalan söylüyor' dediler. Baktılar doğru söylüyoruz bunu teklif ettiler. Ne zaman yapacaklar ilk 100 gün içinde yapacaklar. Kanun teklifi yine gelmedi. Biz kanun teklifi hazırladık, madem söz verdiler. Biz teklifi getiriyoruz göreceğiz. 'Sendikalaşma oranını yükselteceğiz' dediler. Yapabilen işçi varsa tebrikler. Flormar işçileri sendikalaştı hepsini işten attılar. Çalışma Bakanlığı sahip mı çıktı? Ve sanıyorlar ki 100 gün geçti millet unuttu. Millet unutabilir ama Kılıçdaroğlu unutmaz.
'BİZİM İNSANIMIZ İKİNCİ SINIF'
Hastaneye başvurduğunuzda 14 ayrı ödeme yapıyorsunuz. Ne adım atarsanız para ödüyorsunuz. Hiçbir Suriyeli bunları ödemiyor. Bizim insanlarımız ikinci sınıf. Ben bunları söyleyince vay Suriyelilere karşı mısın? Ben kendi halkımın hakkını savunmak zorundayım. Asgari ücretli kardeşime de sesleniyorum. Seni perişan eden Saray'a karşı durmak senin namus borcundur. Kendi maaşına yüzde 26 zam, asgari ücrete ne kadar zaman yapacak bakalım, göreceğiz.
'DAHA KRİZİN BAŞINDAYIZ'
Tarım Bakanı da ilginç biraz daha 'tavuk balık yersek, kendi kendimize yeteceğiz.' Hani Fransız Devrimi'nde Saray'dakiler 'Ekmek bulamıyorlarsa, pasta yesinler' diyor ya. Aynılar haberleri yok. Evlerde mutfaklarda yangın var. İnsanlar geçinemiyor. Bakın iflaslara, konkordatolara. Söyledik önlem alın, çözemezsiniz dedik. Daha krizin başındayız, reel sektör daha krizi görmedi. Kışın göreceksiniz. Bu krizin sebebi öngörüsüz bir yönetim. Freni olmayan bir kamyona bindik yokuş aşağı gidiyoruz. Fatura kime çıkıyor, vatandaşa. Eğer kasaya damadını koyarsan böyle olur. Liyakata önem vereceksin, işi ehline vereceksin. Sen gittin damada verdin. Kime kızacaksınız kasayı damada teslim edene kızacaksınız.
'LÜKSE ŞATAFATA TAM GAZ'
Neymiş israfı önleminin yolunu arayacaklarmış. Yahu çağırın bir ev kadınını anlatsın size. 100 günde pahalılık fırladı, faizde rekor kırdık, konkordato ve işsizlikte rekor kırdık. İşsizlik fonunu talan ediyorlar. hak arayan işçi tutuklandı. Yurttaşın tamamı borç batağında. Et ve gıda maddellerini ithal ediyoruz. Bundan sonra da edeceğiz. Lükse şatafata tam gaz. O devletin itibarı diyorlar. Savurganlık yapan bir devletin itibarı olamaz. Sen üretiyorsan devletin itibarı vardır. Tasarrufu vatandaş yapacak, savurganlığı saray.
CEMAL KAŞIKÇI'NIN SON SES KAYDI
2 Ekim’de İstanbul’da bir cinayet işlendi. Cinayeti işleyenler bütün ayrıntıları yapıp özel uçaklarla geldiler. Cinayeti işlediler ellerini kollarını sallayarak gittiler. Saray’da oturan zat ‘biz bu cinayetle ilgili ses kayıtlarını isteyen herkese dinlettik, kayıt gerçekten felaket. Hatta Suudilerin istihbaratçısı bunu ancak eroin alan birisi yapar’ diyor. Hiç bir gazeteci demiyor ki bunu sen biliyorsun peki bu katilleri neden serbest bıraktın. Bunu dinliyorsun. Bütün istihbarat örgütlerine bunu dağıttım diyorsun. Şimdi o ses kayıtlarının TBMM’ye gelmesini isteyeceğiz. Devlet adamı olmak farklıdır.
“BU BİR REDDİYEDİR”
11 Kasım 2018'de Birinci Dünya Savaşı bitti diye buluşurlar. Bizim için savaş Mondros Mütarekesi ile bitmişti. Yani dönemin yöneticileri teslim olmuştu. Dönemin önemli liderleri Osmanlı savaşa sokanlar bir Alman zırhlısına binerek yurdu terk ettiler.
İnglizlerin isteği ile Mustafa Kemal'in ordugahı dağıtıldı. Çanakkale'nin iki yakası işgal edildi. 9 Kasım 1918'de düşman askerleri çıktı. Binlerce şehidimizin yattığı Çanakkale'de teslim oldular. Yani yüzyıl önce.. 13 Kasım 1918'de Gazi Mustafa Kemal İstanbul'a gelir. Ve Galata Rıhtımı'na gider. Giderken düşman donanmalarını görür ve "Geldikleri gibi giderler" der.
Bu bir reddiyedir. Çanakkale'nin işgaline karşı çıkan bir reddiyedir. Bunu en iyi Gençliğe Hitabe'de anlatır.
Şeyhülislam Mustafa Kemal ve arkadaşlarının katledilmesini ister. Bu fetva üzerine Mustafa Kemal ve arkadaşları idama mahkum edilir. Rifat Börekçi bu fetvaya karşı çıkar. Bunun üzerine Rifat Börekçi ve arkadaşları idama mahkum edilir.
Sonrasında Kurtuluş Savaşı başlar. Mustafa Kemal Diyanet İşleri Başkanlığı'nı kurar. Ve başkanlığına vatansever Rifat Börekçi'yi getirir. Düşünün 98 yıl önce Atatürk ve arkadaşları için idam kararı verildi, 98 yıl önce müftü Rifat Börekçi ve arkadaşları için idam kararı verildi.
“İYİ Kİ ARAMIZDA RİFAT BÖREKÇİLER, MUSTAFA KEMALLER VAR”
Bunlar düşmanı temizlediler, inancımızı özgürce yaşadık. İyi ki aramızda Rifat Börekçiler, Mustafa Kemaller var. 98 yıl önce Damat Feritler vardı. Şimdi geldik aynı tablo yine toplumun önünde.
İlk Diyanet İşleri Başkanı Rifat Börekçi ve şimdi 18. Diyanet İşleri Başkanı'na bakın. Bu Diyanet Başkanı "Keşke Yunan galip gelseydi" diyen adamın önünde diz çöküyor.
“KEŞKE YUNAN GALİP GELSEYDİ" DİYEN ADAMIN ÖNÜNDE DİZ ÇÖKÜYORSUN
Bu ülkenin minarelerinde ezan özgürce okunsun diye canımızı dişimize taktık. Sen şimdi gidiyorsun "Keşke Yunan galip gelseydi" diyen adamın önünde diz çöküyorsun. Ben bunu kabul etmiyorum.
“TARİHİNE İNANCINA İHANET EDİYORSUN”
Biz ölenin arkasından rahmet okuruz. Musalla taşında deniyor ki ona hakkını helal edin. Ve bu kişi bayrağına düşman olan bu kişi, inancımıza düşman olan bu kişi "Keşke düşmanlar galip olsaydı" diyor.
Bu kişi "10 Kasım 9'u 5 geçe kenefe gidin" diyen kişi. Bu kişiyi DİB gidip ziyaret ediyor. Bunun insani ziyaretle ne ilgisi var. Sen makam aracıyla, üzerinde cübbeyle gidiyorsun. Resmi ziyaret bu. Sana o koltuğu sağlayanlar idamla yargılandı. Rifat Börekçi idamla yargılandı, Mustafa Kemal idamla yargılandı. Ve sen tarihine de inancına da ihanet ediyorsun.
“O ZAT O KOLTUKTA OTURMAMALIDIR”
O zat o koltukta oturmamalıdır. O koltuk her inanca, her kimliğe saygı koltuğudur. O koltukta insanlar bölüştürülmez. O koltuk saygıyı temsil edecek bir koltuktur. O nedenle o zatın da o koltuğu bırakması benim arzumdur.