CHP Lideri Kılıçdaroğlu'nun konuşmasından satır başları şöyle:
"Milletin önünde hesaplaşalım. Arkadan dedikodu yapmayacaksın. Ne derlerse desinler. Az önce söylediğim gibi bu millet şunu söylemeli “İyi ki varsın CHP.”
Türkiye dünyanın en güzel coğrafyasında yer alıyor. Olağanüstü güzel bir coğrafya. Petrol boru hatları, doğalgaz boru hatları buradan geçer, dünyanın en eski kültürü bizim topraklarımızdadır. Ama bu toprakların bir başka sorunu var; komşular. Ortadoğu’da kan var, acı var. Biz Türkiye olarak bütün bu gelişmelerden rahatsızdır. Çarşıda üretimde fabrikada parkta okulda hastanede herkes huzur içinde olsun. Ve bu coğrafyayı biz bir barış denizine dönüştürelim, en büyük arzumuz bu zaten. Ama bu bölgenin bir özelliği daha var. Petrolün tarihini bilenler, bu bölgenin özelliğini kavrarlar. Petrol ne kadar önemlidir, oynanan oyunlar nedir? Bunları bilen kişi Türkiye’yi ve bölgeyi sağlıklı yönetiyor. Tarihten yoksunsa, bodoslama dalarsa olayın içine çıkmaz sokaklarla karşı karşıya kalır. Türkiye’nin geldiği nokta bu noktadır.
Biz hükümet edenlere, Ankara’daki beylere önce petrolün tarihini oturun bir okuyun diyoruz. Bölge bir devletin tek başına yapılandırdığı bölge olmaktan çıkmış durumda. Irak’a yapılan saldırı sonrası ne büyük acılar çektiğimizi hepimiz biliyoruz. Suriye’de benzer bir olay yaşanıyor. 3,5 milyon Suriyeli sadece Türkiye’de. Binlerce çocuk öldü. Binlerce insan göç ettiler. Bugün Ortadoğu aktörlerin yönlendirdiği bir Ortadoğu’dur. Oradaki devletlerin elinden ipler çıkmış durumda. Bir ucunda Amerika, bir ucunda Rusya, bir ucunda İran, bir ucunda Türkiye var. Bu dört aktörün Ortadoğu’daki acıyı sonlandırması lazım.
'HÜKÜMETE SAĞDUYU ÇAĞRISI YAPMAK GÖREVİMİZ'
Ama bugün geldiğimiz noktanın en kötü aktörlerinden ve kaybedenlerinden birisi Türkiye. Defalarca söyledik, yahu silah göndermeyin terör örgütlerine, silah gönderdiler. Aynı olayı şimdi Amerika yapıyor. Terör örgütlerine silah desteği veriyor. Uyarmak bizim namus borcumuzdur. İnsan kanı içmekten hoşlanıyorsanız buyurun silah gönderin. Ne PKK’ya, ne onun uzantılarına. Ne El Nusra’ya ne onun uzantılarına silah göndermeyin. Ortadoğu’ya göndereceğiniz her silah acıyı büyütecektir. O nedenle biz Rusya’yı da Amerika’yı da uyarmak zorundayız. Bizim bölgemiz, bunlar bizim komşularımız.
PKK terör örgütünün Türkiye’de ne yaptığını bütün dünya biliyor. Türkiye’nin verdiği mücadeleyi bütün dünya biliyor. Terörün bizde yol açtığı acıları hepimiz biliyoruz. Ve terörden kurtulmak için, bölgeyi terörden arındırmak için her türlü çabayı göstermek bizim de görevimiz, İran’ın da Rusya’nın da Amerika’nın da görevi.
Hükümete de sağduyu çağrısı yapmak bizim görevimizdir. Ortadoğu’da barış, huzur istiyoruz. Diplomaside hamasetin geçerliliği yoktur. Diplomatik kanalların sonuna kadar zorlanması lazım. El Bab’daki şehit sayımız 70’i aştı. Esad için orada çarpışıyoruz ve 70 askerimiz şehit oldu. Siz üç hamle ötesini görmezseniz, dış politikayı iyi yönetemezsiniz.
'BEN DEFALARCA UYARDIM'
Bugün Türkiye’nin geldiği nokta budur. Elbette ki Türkiye Cumhuriyeti Devleti büyük bir devlettir. Suriye’de yaşananlar dolayısıyla kendi geleceğini güvence altına almak zorundadır. Bunlara söylenecek hiçbir lafımız yok. Ama bu noktaya gelinceye kadar izlenen politikalar Türkiye’yi böyle bir batakla karşı karşıya getirdi. Ben defalarca uyardı. Arkadaşlarım uyardı. Eski diplomatlar uyardılar, yapmayın yanlış yapıyorsunuz diye. Hatta Dışişleri Bakanlığı’nı tamamen devre dışı bıraktılar. Bürokratları “Monşerler” diyerek aşağıladılar. Kendi topraklarımızdan Süleyman Şah türbesini kaçırmak zorunda kaldılar.
Ege adalarını soruyorum. Keçi Adası kime ait arkadaşlar? Bize mi ait Yunanistan mı ait? Ben soruyorum başka bir zata, bana başka bir zat cevap veriyor. “Konuşursam sen konuşamazsın” gibi bir laf ediyor. Zaten ağzını aç diye soru soruyorum. Beni tehdit et diye değil çık adam gibi cevap ver. Okuma yazması olmayan kişinin anlayacağı bir dille soruyorum. Bize mi ait, Yunanistan’a mı ait. “Teslim ettik” diyor. Otur bana cevap ver, tehdit etme. Hiç meraklanma, ağzımı da açarım, kulaklarımı da açarım. Benim dışımdaki insanları dinlerim ve ben ondan sonra konuşurum. Ben hamaset yapmam, Türkiye’nin çakılına, kum tanesine biz sahip olacağız. Bir karışı teslim etmek istemiyoruz.
Söyledim, İstanbul kongresinde söyledim 2019’da geleceğiz, Süleyman Şah Türbesi’ni kendi topraklarımıza yeniden götüreceğiz, Türk bayrağını da oraya gideceğiz. Asıp kesiyorsun, bunlara karnımız tok.
'RAKKA'YA GİDECEKTİN, BUYUR GİT...'
Rakka’ya gidecektin, buyur git. Niye gidemiyorsun? Hamasetle bu işler yürümüyor. Bu işler akılla, bilgiyle yürür. İkinci dünya harbine Türkiye neden, nasıl girmedi? Kendi tarihini bilmeyenler kendi tarihi konusunda bilgi sahibi olmayanlar Türkiye’nin geleceğini inşa etmeye çalışıyorlar. Bu politika son derece tehlikeli bir politikadır.
Bugün 16 Ocak Basın Onur Günü. Gazeteciler 16 Ocak’ta gerçek anlamda bir onur günü kabul ediyorlar ama sevinçle kutlayamıyorlar. Büyük acılar yaşıyorlar. Oysa medya özgürlüğü ve medyanın gücü bütün demokrasilerde çok önemlidir. Medya yasama yargı ve yürütmeden sonra dördüncü güç kabul edilir. Medya, halk adına otoriteyi denetler. Yolsuzluk yapıyorlar mı, haksızlık yapıyorlar mı, oturur özgürce yazarlar. Medyanın böyle bir özelliği var. O nedenle otoriter yönetimler medya özgürlüğünden hep şikayet etmişlerdir. Otoriter yönetimler eleştiriden hoşlanmazlar. Gazeteciler üzerine baskı yaparlar, gazete patronlar üzerine baskı yaparlar, mali baskı yaparlar, onları yoluna getirmek, kendi istediklerini yazacak medya haline getirmek isterler.
Dünyanın bütün demokrasilerinde Türkiye’de medya özgürlüğü olmadığı açık ve net kabul edilmektedir. Kimse cesaret edip Erdoğan’ı eleştiremiyor. Hele bir de havuz medyası var. Müteahhitlerin parasıyla oluşturulan medya. Onların tek bir görevi var, bir hükümeti alkışlamak, iki CHP’yi eleştirmek. İki temel görevleri var. Sanıyorlar ki biz de geri adım atacağız. İstediğiniz kadar eleştirin. Ama 2019’da yeni bir dönem başladığında, sizin özgürlüğünüzü de sağlayacağız. Ama müteahhitten para almayacaksınız, örtülü ödeneklerden para almayacaksınız, devletin bankasını “Oğlum Süleyman iki milyon gönder” demeyeceksiniz. Herkes özgür yazacak.
'ZARARDAN VERGİ ALMA HANGİ DEMOKRASİDE VAR'
Bir çiftçi düşünün zarar etmiş. Zarardan vergi alınıyor. Zarardan vergi alma hangi demokraside var? Sanayici zarar ederse, vergi vermez. Tüccar zarar ederse vergi vermez. Ama çiftçi ciro üzerinden yüzde 4 vergi kesilir. Haber yapılıyor mu bu? Yapılmıyor. E benzin alıyorsunuz, zam geldi. Gelecek tabi, memleketi böyle yönetirseniz zam da gelecek tabi. Depoyu doldurduğunuzda ödediğiniz bedelin yüzde 58’i vergi. Niye medya bunu yazmıyor? Havuz medyası niye yazmıyor? Otomobil alan adama mı güveniyorsun sen devleti yönetmek için? Bizler bunların tamamını düzelteceğiz. Hakkı hukuku ve adaleti vergide de getireceğiz, medyada da getireceğiz. Herkes özgürce yazacak ama devletten beslenmeyecek. Besleme basın olmayacak.
15 Temmuz’da bir darbe girişimi oldu. Hep beraber karşı çıktık. Parlamentoda bombalar altında görev yaptık. İki tane 15 Temmuz var. Bir halkın 15 Temmuz’u, iki Sarayın 15 Temmuz’u. Sarayın 15 Temmuz’u da 20 Temmuzda darbe yapmasıdır. 20 Temmuz darbesinden sonra 1 milyon aile mağdur edilmiştir. Hak ve Adalet platformu 2173 kişiyle görüşme yapılıyor. Mağdur ailelerin sorunları belirlenmiş durumda.
Bir, OHAL mağdurları arasında işsizlik oranı yüzde 65. Kimse iş vermiyor. İnsaf ya, bunlar bizim vatandaşlarımız. Çektiği sıkıntıların en büyüğü yüzde 92 ile ekonomik, yüzde 85 sosyal dışlanma. İşlerinden atılanların yüzde 99’u, 15 Temmuz öncesi herhangi bir cezai soruşturmaya uğramamış. Mahkeme ve savcıyla hiçbir işi olmamış. OHAL mağdurlarının yüzde 50’si bulundukları mahallelerden ve şehirlerden ayrılmak zorunda kalıyor, mahalle baskısı nedeniyle. Gözaltına alınanların yüzde 70-75’i iki veya daha fazla gün gözaltında bulunmuş ve tutuklananların büyük kısmı kötü muamele görmüş.
(Kılıçdaroğlu kendisine gelen mesajları okudu) “Ameliyat sonrası gözaltına alınıyor. Sehven olduğu anlaşıldı. Yaklaşık 10 ay ailemden 550 km uzakta bir şehirde tutuklu kaldım", “SGK bilgilerime KHK ile görevine son verildi yazılması sebebiyle. Özel sektörde bile iş verilmedi. Sosyal güvencem yok. Ya kendiliğimden iyileşeceğim, ya öleceğim. Bu sıkıntılar iyi ki ölüm var dedirtti bana.” “Eğitim-Sen üyesi olduğum için cezalandırıldım. Ne için tutuklandım, ne için yattım, ne için serbest bırakıldığımı bilmiyorum...”
Bugün Ali Furkan’ın cenazesi defnediliyor. Babası hapse atıldı, 8 yıl 9 ay hapis cezası verildi. Son sınıf öğrencisi, tam burslu, Kırşehir’in en değerli gençlerinden birisiydi. Bugün cenazesi kaldırıldı. Ben 20 temmuz darbesi dediğim zaman korkuyorlar, hakkımda soruşturma açılır mı diye. Yaz kardeşim, 20 Temmuz’da bir sivil darbe yapıldı.
'FİİLİ ANAYASA İHLALİ VAR'
Fiili bir anayasa ihlali var. Yok anayasa. Niçin uygulanmıyor. Yine anayasadan örnek vereyim. Madde 121 diyor ki, OHAL süresince CHP’nin başkanlığında toplanan bakanlar kurulu KHK çıkarabilir. Bitti, hangi konularda? OHAL’in gerekli kıldığı konularda diyor. Aksi çıkarsa anayasaya aykırı. Taşeron işçinin OHAL kararnamesiyle ne ilgisi var? Meclis’e gelse tam çıkacaktı. KİT’lere kadroyu vereceğiz. Eğitimin sağlığın sosyal güvenliğin arabanın kış lastiğinin OHAL ile ne ilgisi var? Bu ne demek aynı zamanda parlamentoyu devre dışı bıraktın demek.
Enis Berberoğlu’na selamlarımızı sevgilerimizi ve muhabbetlerimizi gönderiyorum. Ankara’daki beylerin arzusu üzerine orada esir olarak tutulduğunu da gayet iyi biliyoruz. Bir mahkeme karar verdi, ama iktidarın hoşuna gitmediği için iki hakim değiştirildi. 11 bin Bylock kullandı diye ya hapse atıldı ya görevden alındı. 11 bin kişiyi aldılar, bugün geldiğimiz noktada “pardon yanlış yapmışız” dediler. Ergenekon Balyoz davalarında yaşanan dram bugün de yaşanmaktadır. İtibarlarının iade edilmesi lazım.
Bakın bir hakim şunu söylüyor. Diyor ki “Bylock’un delil olarak dikkate alınması için ayrıntılı araştırma yapılması gerekir” Vay sen misin bunu diyen hakimleri sürdüler. Yine her darbe döneminde karşılaştığımız bir şey var. İktidara muhalefet olanlar herkes hapiste. İktidara muhalifler. 12 Eylül’de de böyleydi, şimdi de böyle. Ve her darbe döneminde, savunma hakları kısıtlanır. Her darbe döneminde kişilere yeni suçlar ihdas edilir. Bu darbede de KHK ile ihdas edildi. Babaya ceza verirken, eşine ve çocuklarına da ceza verildi. Pasaportların tamamı iptal edildi ve sivil ölüme terk edildiler. Her darbe döneminde yargıya kaos yaşanır, bu darbe döneminde de yargı çalışmıyor.
Mehmet Altan ve Şahin Alpay kararları… AYM dedi ki, bir karar verdim. Alt mahkeme diyor ki ben senin kararına uymam arkadaş diyor. Ben gücümü siyasi otoriteden alıyorum diyor. Efendim hukuktan… Memlekette hukuk mu kaldı sen oradan güç alıyorsun. Adın AYM imiş, Yargıtaymış geçiniz bunları diyor. Saray talimat verdi aynen uyacağım diyor. Bu kararı veren hakimlere sesleniyorum, çocuklarınız sizden utanacak. Adaleti katlettiğiniz için, peşkeş çektiğiniz için. Diyeceksiniz ki, anayasada hüküm var. Evet var, madde 153. AYM’nin kararları kesindir. Tereddüt var mı? Devam ediyor. AYM kararları yasama, yani TBMM, yürütme, yani hükümet ve yargı oranlarını idari makamları bağlar. O hakim bunu bilmiyor mu? Ama anayasa uygulamada diyorsa istediğini yazıyor. Uygulamayacağım diyor.
Belki bazıları diyebilir ki, AYM’nin kuruluş kanununda da hüküm var. Evet orada da hüküm var. Madde 66. Mahkeme kararları kesindir, devletin yasama yürütme ve yargıyı bağlar. Ama kimi bağlamıyor? Alt mahkemede olup saray’dan talimat alanları bağlamıyor.
HSYK’ya seslenmek isterim. Az önce Bylock dolayısıyla iki hakim karar vermişti, dedikleri için sürüldüler. Enis Berberoğlu davasında, burada casusluk diye bir şey yoktur dediği için hakimler sürüldüler. Şimdi ben HSYK’ya seslenmek istiyorum. Anayasa’yı dinlemeyen, AYM’yi dinlemeyen hakimlere siz ne yapacaksınız? Niye toplanmıyorsunuz? Karar vermiyorsunuz? Bir yerden talimat mı bekliyorsunuz? Adalet dağıtmayacaksanız, adalete ihanet etmeyin. En büyük kötülüğü o koltukta oturarak yapacaksınız. Ya oturun adam gibi karar verin ya da o koltuklardan ayrılın.
Şiddet kullanan sivillere sorumsuzluk getirdiler. Yani devlet gücünü sivillere, devlet dışı militanlara devrediyor. Hiçbir darbe döneminde bunlar olmamıştı. İlk kez bu darbe döneminde yaşıyoruz. Bunları anlattım diye kimse moralini bozmasın. Gerçekleri anlatmak zorundayım. Çıkış yolumuz var, umudumuz var. Türkiye’yi yeniden dünyanın en saygın ülkelerinden birisi haline getireceğiz.