Tüm dünyayı etkisi altına alan yeni tip koronavirüs salgının gölgesinde geçen ikinci Ramazan ayının ilk haftasını da geride bıraktık. 11 ay boyunca heyecanla beklenen 11 ayın sultanı Ramazan'da oruç tutmak isteyen ancak daha önce testi pozitif çıkan, virüse yakalanan ve hastalığı atlatan kişilerin oruç tutup tutamayacağı da merak konusu oldu. Peki Korona geçirenler oruç tutabilir mi? Koronayı atlatan kişiler oruç tutabilir mi? İşte tüm detaylar...
KORONA GEÇİRENLER ORUÇ TUTABİLİR Mİ?
Mübarek Ramazan ayının ilk haftasının geride kalmasıyla insanların bünyeleri de oruç tutmaya artık alıştı. İlk günlerde Kovid-19 salgını sebebiyle bağışıklığının düşeceği korkusu yaşayan vatandaşlar, sağlıklı beslenme ve uzmanların önerilerini dikkate aldıkları takdirde herhangi bir sorunla karşılaşılmayacağının açıklanması üzerine biraz olsun rahatladı.
Kovid-19'u atlatmış olan kişiler ise oruç tutup tutmama konusunda tereddüte düşüyor. İslam dininin insan sağlığına verdşpş büyük önemi de göz önünde bulunduran Müslümanlar, koronavirüsü atlatmış olasalar bile oruç tutmanın sağlık üzerinde olumsuz etki bırakmasından endişe ederken uzmanlar, koronavirüsü atlatmış ve hastalığın üzerinden bir ay geçmiş kişilerin oruç tutmasında herhangi bir sıkıntı olmayacağı görüşünde hemfikir. Bu kapsamda, eğer Kovid-19'a yaklanıp hastalığı atlattıysanız ve tedavinizin üzerinden bir ay geçtiyse oruç tutmanızda herhangi bir sakınca bulunmamaktadır.
KORONAYI ATLATAN KİŞİLER ORUÇ TUTABİLİR Mİ?
Bunun yanı sıra eğer Kovid-19'u atlattıysanız ama yine de oruç tutmak istiyorsanız bu durum biraz risk teşkil edebiliyor. Bu durumda kişinin mutlaka doktoruna danışması gerektiğini belirten sağlık uzmanları, ancak doktor tavsiyesi üzerine oruç tutulabileceğini belirtiyor.
Koronavirüs geçiren ve aktif hastaların oruç tutmasıyla ilgili açıklamalarda bulunan Medipol Mega Üniversite Hastanesi'nden Göğüs Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Muhammed Emin Akkoyunlu, "Kişi 1 sene önce corona virüsü atlatmışsa tabi ki oruç tutsun. Ne düzeyde atlattığı ve ne kadar hasar kaldığı çok önemli. Kişiden kişiye değişmekle beraber eğer aktif covid-19 hastasıysa, hafif de geçiriyorsa oruç tutmamalı. Eğer virüsü atlattı ve ilk 1 ay içerisinde ise yenilenme ve toparlanma sürecinde demektir. Bu insanların oruç tutmasını genel itibariyle önermiyoruz" diye konuştu.
Hastalığın ağır yada hafif seyretmesine bakmaksızın doktor kontrolü ve izninin önemli olduğunu dile getiren Prof. Dr. Akkoyunlu, “Koronavirüsü atlatalı 3 ay olanlar, özellikle orta ve ağır düzeyde geçirmiş olanların bazılarında uzun süren tedaviler veriyoruz. Bu dönemde tedavisini aksatmayacak şekilde veya aynı zamanda vücudu zayıf bırakmayacak düzeyde oruç tutmasına yine doktor kontrolünde izin verilebilir. Doktora danışılmadan tutulmamasını öneriyoruz” dedi.
İSLAM DİNİ VE SAĞLIK
İslâm Dini, insan hayatına ve sağlığına büyük önem vermiştir. Kur’an-ı Kerim’de ve Hz. Peygamber’in hadislerinde, hayat ve sağlığın, Yüce Allah’ın insana en büyük emanet ve nimeti olduğu beyan edilerek, bunların korunması emredilmiştir. İslâm’a göre, hastalıklardan korunmak, tedaviden daha önce gelmektedir. Günümüz tıbbının da en önemli konusu koruyucu hekimliktir. Çünkü koruyucu hekimlik, hastalar için daha kolay ve daha ucuz bir tedavi metodudur. Dolayısıyla İslâm’ın tıp anlayışı ile, günümüz tıp anlayışı bu noktada paralellik arzetmektedir.
Kur’an-ı Kerim temizliğe ve insan sağlığına büyük önem verir. Dengeli beslenmenin gereğine işaret ederek, aşırı yemekten ve israftan insanları sakındırır. Yer yer bazı gıdalardan bahseder. Örnek olarak et, balık, süt gibi besin maddeleri ile-, hurma, üzüm, buğday, nar; sarımsak, acur, soğan, mercimek; incir ve zeytin gibi tahıl ve meyvelerden söz ederek bunların değerine işaret eder. Yine Kur’an-ı Kerim, şifa verici baldan haber vermektedir.
İslâm, sağlık ve boş vaktin iki büyük nimet olduğunu, insanların çoğunun bu iki nimeti kullanmakta aldandığını bildirerek onları uyarmaktadır. Bu konuda Hz. Peygamber şöyle buyurmuşlardır: "İnsanların çoğunun aldandığı (ve kıymetini takdir etmediği) iki nimet vardır: Vücut sağlığı, boş vakit.” Hastalanan kimselerin gerektiği şekilde tedavi olmalarını tavsiye eden Hz. Peygamber, bizzat kendisi de tedavi olarak bu konuda örnek olmuştur. Bir hadis-i şerifte şöyle buyururlar: “Yüce Allah, indirdiği herhangi bir derdin, şifasını da indirmiştir. Her derdin bir devası (yani her hastalığın bir ilacı ve tedavisi) vardır. İlacı bulunur, tedavisi yapılırsa, Allah’ın izni ile hasta iyileşir." Türkçemizdeki "Dert veren Allah, dermanı da verir" atasözü, bu hadisin en iyi ifadesidir.
Başka bir hadis-i şerifte ise-, tedavi olmayı ilahi takdire aykırı sayarak, “Ey Allah’ın Rasulü tedavi olalım mı? Allah’ın takdirine karşı bunun yararı olur mu?” diye soranlara: “Tedavi olmak da Allah’ın takdiridir. Tedavi olunuz, zira Cenab-ı Hak hiçbir hastalık yaratmamıştır ki, devası ile yaratmış olmasın. Sadece biri, yani yaşlılık müstesna.” buyurmuştur.
Görüldüğü üzere bu hadis-i şeriflerde her derdin bir dermanı, her hastalığın bir ilacı ve tedavisinin bulunduğu ifade edilmektedir, onlar yapıldığı zaman Cenab-ı Hakk’ın şifa vereceği beyan edilmektedir. Bu itibarla, “Derdi fazla çektikçe ecrinin de o ölçüde fazla olacağı" anlayışı, Hz. Peygamber’in tavsiye ettiği bu tedavi hükmüne aykırıdır. Bazı sofuların: “Allah’ın müptela kıldığı her bela ve musibete razı olmadıkça velayet mertebesi tamam olmaz, binaenaleyh veli için tedavi caiz olmaz” sözü doğru değildir.
Tedavi oldukları halde iyileşmeyen hastalara gelince bunu ya hastalığın hakiki tedavisinin bilinememesine, yahut da hastalığın teşhis edilememesine hamletmek gerekir. Bunun için Hz. Peygamber, cahil ve ehliyetsiz doktorların bu mesleği icra etmelerini yasaklamıştır. Bu konuda hastalara verecekleri zarar ve ziyandan kendilerinin mesul olacaklarını beyan etmiştir. Hz. Peygamber konu ile ilgili olarak şöyle buyururlar: “Kim bilgisi olmadığı halde hekimlik yapmaya kalkışırsa, sebep olacağı zararları öder.”
Geceleri hiç uyumaksızın ibadet eden, gündüzleri oruç tutan Abdullah b. Amr b. As’a Hz. Peygamber: “Böyle yapma, gecenin bir kısmında ibadet et, bir kısmında da uyu, muhakkak vücudunun senin üzerinde hakkı vardır." buyurarak, fıtrata uygun hareket etmesini sağlamış ve kendisinin dengeli, sağlıklı bir hayat sürdürülme taraftarı olduğunu vurgulamıştır. Aynı şekilde Hz. Peygamber, kişinin midesini tıkabasa doldurmasını hiç bir zaman tasvip etmemiştir. Her zaman dengeli ve tabii beslenmekten yana olmuştur. Bu konuda şu hadisi meşhurdur: “Kuvvetli mü’min, zayıf mü’minden daha hayırlıdır.’’
İslâm dini, sağlığa zararlı olan alkol ve uyuşturucu gibi maddelerin kullanılmasını yasaklamış, günümüzde olduğu gibi cahiliy- ye döneminde de varolan sihir, büyü, üfürükçülük, efsunculuk ve kehanetle uğraşmayı menetmiş ve bu kapıları kapatmıştır. On- dört asır önce karantina uygulamasını getirmiş ve "Bir yerde veba çıktığını duyarsanız oraya girmeyin, bulunduğunuz yerde veba çıkmışsa oradan ayrılmayınız." ilkesini getirmiştir. Böylece Hz. Peygamber, ferdî ve umumî sağlığa dikkat edilmesine önem ve özen göstermiştir.
İnsanın sağlıklı ve dinç olması için güreş, yüzücülük, binicilik, avcılık ve okçuluk gibi sporların yapılmasını istemiş ve çocuklara öğretilmesini de tavsiye etmiştir. Kendisinin de Hz. Aişe ile koşu yaptığı hadis kaynaklarında yer almaktadır. Hz. Aişe, O’nunla yaptığı iki yarışı şöyle nakleder: “Bir yolculukta Hz. Peygamberle yarıştım ve O’nu geçtim. Şişmanladığımda yaptığım diğer bir yarışı ise Hz. Peygamber kazandı.”
İslâm’da zorunlu olduğu için tıb ilmini öğrenmek ve tatbik etmek toplumlara farz-ı ki- fayedir. Şayet bu meslek kimse tarafından öğrenilmezse toplumun tüm fertleri bu sorumluluktan kurtulamazlar.
Hz. Peygamber, hem kendi sağlığıyla hem de ashabının sağlıklarıyla yakından ilgilenmiş ve zamanının bütün tedavi yöntemlerine başvurarak gerekli ilaçları kullanmıştır. Mesela, çeşitli rahatsızlıklarında defalarca kan aldırmış ve başkalarına da bunu tavsiye etmiştir. Hz. Peygamber zaman zaman ateşte kızdırılmış demirle dağlama yöntemini kullanmıştır. Yine O’nun temizliğin önemine işaret ettiği sık sık dişlerin misvaklanmasını tavsiye ettiği bilinen hususlardandır. Aynı şekilde, yiyecek-içecek kaplarının ağızlarının açık bırakılmamasını öğütlemiş, insanların gelip geçtikleri yerlere ve durgun sulara defi hacet yapılmamasını emretmiştir. Hz. Peygamber’in kendi zamanının tıp bilgisine dayanarak bir çok hastalık için değişik ilaçlar ve tedavi yöntemleri tavsiye ettiği yukarıda bir nebze bahsedildiği gibi, hadis kaynaklarımızda yer almaktadır. Bu uygulama ve tavsiyelerin kaynağının ne olduğu ve bunların nasıl değerlendirilmesi gerektiği konusunda, geçmişte ve günümüzde farklı yorumlar yapılmıştır. Biz bu ihtilafları bir tarafa bırakarak şunu söyleyebiliriz:
Hz. Peygamberin kendi dönemine ve içinde yaşadığı topluma ait geçmişten intikal eden bilgi ve tecrübeye dayanarak yapmış olduğu tavsiyelerin halk sağlığı bakımından pratik değeri bulunanların kabul ve tatbiki mümkün olmakla beraber, modern tıp ilminin kabul edemeyeceği, hatta zararlı sayacağı hususları, Hz. Peygamber’den geliyor diye kabul etmek ve savunmak mümkün değildir. Bu konuda ısrar etmek, Hz. Peygamberin sünnetini ve onun maksadı ve hedefini doğru olarak anlamamak demektir. Şunu çok iyi bilmek gerekir ki, Hz. Peygamberin esas görevi, tıp, ziraat, sanat, ticaret öğretmek olmayıp, dini tebliğ etmek ve anlatmaktır. bütün hastalık çeşitlerini bilen ve bunlara reçete yazan, tedavi eden bir uzman hekim değildir. Kendisine böyle bir görev de tevdi edilmiş değildir. Bu bakımdan, müslüman günümüzde herhangi bir hastalığa yakalandığı zaman, modern tıbbın öngördüğü en ileri tedavi yöntemi ne ise (doku ve organ nakli de dahil) ona başvurmalıdır. Hz. Peygamberin, dolayısıyla dinimizin tavsiyesi de budur.
Sonuç olarak; İslam’da insanın değeri çok büyüktür. Bütün varlıklar içerisinde en şereflisi insandır. İnsan yeryüzünde Yüce Allah’ın halifesidir, her şey insan için insan da yaratanına kulluk için yaratılmıştır. Yüce Allah insanı en güzel şekilde yaratmış, ona şeref ve izzet bahşetmiştir. Bu sebeple o harika bir varlıktır. Onun hayatını ve sağlığını korumak da en başta gelen bir görevdir. Nice sağlıklı günler dileğiyle.
Kaynak: dergi.diyanet.gov.tr