Koronavirüs aşısı üzerine çalışan 3 doktora öğrencisine YÖK ve TÜBİTAK desteği

Koronavirüse karşı antikor ve aşı çalışması yapan İstanbul Üniversitesi-Cerrahpaşa Viroloji Anabilim Dalı'nda 3 doktora öğrencisine TÜBİTAK ve YÖK'ten destek geldi. Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Hüseyin Yılmaz da "İkinci aşamada çalıştığımız S proteini aşı olarak kullanma potansiyelini araştıracağız. " dedi

İstanbul Üniversitesi-Cerrahpaşa Viroloji Anabilim Dalı'nda doktora yapan 3 öğrencinin, koronavirüse karşı süren antikor testi ve aşı çalışmalarına TÜBİTAK ve YÖK destek verdi

İstanbul Üniversitesi-Cerrahpaşa Veteriner Fakültesi Viroloji Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Hüseyin Yılmaz, "Aşının bu dönemlerde üretilmesi zor, sonbaharda üretime geçilebilir. Risk grubundaki insanlarımızın hala riski devam ediyor. Yani virüsle başa çıkabiliriz, bu virüsü yenebiliriz. Eninde sonunda insanların bağışıklık sistemi bu virüsü yenecek. Bir yandan antikor testi geliştirirken, diğer yandan da bu proteine karşı oluşacak immünolojik yanıta bakmaya çalışacağız. Bu bağlamda da bizim 3 doktora öğrencimiz TÜBİTAK tarafından desteklendi" dedi

"HAYVANLARDA BU VİRÜS KONTROL ALTINA ALINAMIYOR"

İstanbul Üniversitesi-Cerrahpaşa Veteriner Fakültesi Viroloji Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Hüseyin Yılmaz, Koronavirüs salgını ile ilgili açıklamalarda bulunarak, Türkiye'de ve dünyadaki aşı çalışmalarını değerlendirdi. Yılmaz, "Virüsün yayılması açısından baktığımızda biliyorsunuz virüs çabuk yayılıyor, çok çabuk bulaşıyor. Koronavirüslerin karakteri bu zaten. Koronavirüs bir topluluğa geldiği zaman, hayvanlarda da bu böyle, bulaştıktan sonra popülasyonda kalma eğilimi gösteren virüsler. İşte bu yüzden, popülasyonda kalma eğilimi olduğu için, bulaşması fazla ve çabuk olduğu için bunun önüne geçmek gerekiyor. Kesinlikle bir araya gelmemek lazım. O yüzden hep sosyal mesafeyi koruyalım diyoruz. Hayvanlarda bu virüs kontrol altına alınamıyor. Alınamamasın nedeni, hayvanların beraber yaşamak zorunda kalması. Bizim kedilerde yaptığımız çalışmalarda çoklu kedi ortamı olursa, bu virüs daha sık görülüyor. Ama tek bir kedi olan evlerde kedi koronavirüsleri daha az görülüyor. Tavuklarda da benzer bir şekilde, beraber yaşamak durumunda oldukları için, onlarda da enfeksiyonun kontrol edilmesi zor bir durum oluyor. İşte bu yüzden tavuklarda aşılar yapılıyor, sprey yoluyla kullanılıyor ve şu anda hayvanalar üzerinde kullanılan en başarılı aşılar, tavuklarda kullanılan aşılar. Kedilerde, buzağılarda aşı üretilemedi. İşte bu nedenle, biz diyoruz ki SARS-CoV2'ye karşı aşı geliştirilmesinde de sorunlar olabilir. Bu, aşının sadece bulunması değil, güvenliği ile ilgili sorunlar da yaratabilir. Bu hastalıkta fazla antikor bulunması, dezavantaj teşkil ediyor. Çünkü antikorlar makrofajlara bağlanıyor ve bu antikor aracılığı ile enfeksiyon artışı şekilleniyor. Bu açıdan baktığımızda, bize antikor lazım ama yararlı, yani virüsü nötralize eden antikorlar lazım. Ki bu antikorlar mukoza da bir de serumda bulunabiliyorlar. İşte çıkım noktası olarak hem mukozayı koruyabilecek aşı, hem de dokularda var olan yani virüsün vücut içinde yayılmasını engelleyen bir aşı yapmak lazım. Kanatlılarda yaptığımız deneylerden yola çıkarsak bunun mukozaya yani buruna, boğaza uygulanabilecek sprey tarzında bir aşı olmasında yarar var ki virüsün girişi direkt engellenebilsin." dedi.

"İKİNCİ AŞAMA AŞI OLARAK KULLANMA POTANSİYELİ"

İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Veteriner Fakültesi Viroloji Anabilim Dalı Doktora öğrencilerinin TÜBİTAK tarafından desteklenen çalışmalarından bahseden Yılmaz, "Şu anda bizim İstanbul Üniversitesi tarafından desteklenen projemizde, virüsün "spike" yani S proteini üzerine çalışıyoruz. Bu proteini rekombinant olarak üretmeye çalışıyoruz. Hedef şu, S proteinini ürettikten sonra, bununla bir antikor testi geliştirmek. Bir de ikinci aşamada bu proteini aşı olarak kullanma potansiyelini araştıracağız. Bir yandan antikor testi geliştirirken, diğer yandan da bu proteine karşı oluşacak immünolojik yanıta bakmaya çalışacağız. Bu bağlamda da bizim 3 doktora öğrencimiz TÜBİTAK tarafından desteklendi. Sayın rektörümüz, sayın dekanımız ve TÜBİTAK'a teşekkür etmek istiyoruz" diye konuştu.

"AŞININ BU DÖNEMLERDE ÜRETİLMESİ ZOR"

Yılmaz, aşı çalışmalarında izleyecekleri yolu ise şöyle anlattı:

"Multidisiplin tarzında düşündüğümüz ikinci proje, S proteinini bir nano teknolojik ürün haline getirip, sprey aşı geliştirme üzerine çalışmalar yapacağız. Asıl hedefimiz bu. S proteinini bir taraftan antikor testi olarak kullanmak ama bir taraftan da bunun mukoza yoluyla kullanabilecek bir aşı potansiyeli olabilir mi diye düşüncemiz mevcut. Aşı zaten son üründür. Son ürüne gelmeden aşım var demek doğru değil. Yani insan çalışmalarının sonunda elinde aşı oluyor ve ondan sonra diyebiliyorsunuz aşım var diye. Bir de o da yetmiyor, lisans almanız lazım. Lisans alma, bu çalışmalar, biraz süreç gerektiren çalışmalar. Tabii koruması ve güvenli olması önemli aşının. Koruyan ve insan sağlığı açısından da bir risk oluşturmayan aşı üretildiğinde firmayla anlaşılıp üretime geçilecektir. Aşının bu dönemlerde üretilmesi zor, sonbaharda üretime geçilebilir"

"AŞININ İKİ NOKTADA SORUNLARI BULUNUYOR"

Aşıların birinci noktada koruyuculuk, ikinci olarak ise insanlarda enfeskiyonu artıracak yan etkiler oluşturabileceği konusunda şüphelerin olduğunu vurgulayan Yılmaz, "Biraz önce söylediğim gibi, aşının üretimi değil, koronavirüslerin karakterinden dolayı, koruyucu bir aşı elde edilse bile insanlara zararı konusunda bütün dünyadaki bilim insanlarının şüpheleri var. Yani aşının birinci noktada koruyuculuk, ikinci noktada güvenlik anlamında sorunları bulunuyor. Aşı ile elde edilecek antikorların, insanda bazı istenmeyen immünolojik yanıtlara neden olabileceği, hatta enfeksiyonda artış yaratabileceği yönünde bulgular var. Biliyorsunuz, Amerika'da son yapılan gözlemlerde çocuklarda Kawasaki hastalığına benzer sendromlar ortaya çıkmaya başladı. İşte bunun da geçirilmiş koronavirüs enfeksiyonlarından arta kalana antikorların yaptığı bir immünolojik reaksiyon olduğu değerlendiriliyor şu anda. Ancak bilim takip ediyor, net bir sonuca ulaşamadılar" şeklinde konuştu.

"MUTLAKA İNSAN ÇALIŞMALARI YAPILMALI"

Türkiye'deki aşı çalışmalarının ne durumda olduğunu değerlendiren Yılmaz, "Türkiye'de benzer bir şekilde yani virüsü öldürerek ilerleyen aşı çalışmaları var, zayıflatarak ilerleyen aşı çalışmaları var bizim sistemimizdeki gibi rekombinant protein aşı çalışmaları ve diğer bazı moleküler yöntemlerle ilerleyen aşı çalışmaları var. Ben şahsen inaktif aşıların yeterli immün yanıt oluşturmayacağından tutun da yan etkilerinin çok olabileceği görüşündeyim. Bu nedenle virüsü öldürerek geliştirilecek aşıların hem gerçekten immünolojik anlamda hem de yan etkiler anlamında çok başarılı olacağını düşünmüyorum. Direkt spike proteini üzerinden giden bioteknlojik aşıların daha başarılı olacağı kanısındayım. Bu arada tabii unutulmaması gerek bir nokta var. Aşılar önce hayvan denemeli yapılıyor. Yurt dışı şu anda hayvan denemelerini bitirdi, biz hayvan denmelerini yapmaktayız. Hayvan denemelerinden sonra insan denemelerine geçilecek. Bir başka vurgulanması gereken nokta, hayvanlardan alınan her sonuç insanlarda bu şekilde olacak diye bir kayıt, kural yok. Mutlaka insan çalışmalarının yapılıp, yapıldıktan sonra bu aşının etkinliği ya da güvenliği vardır diyerek kullanılması gerekiyor" ifadelerini kullandı.

"ASLINDA VİRÜS ZAYIF BİR VİRÜS"

Yurt dışında biten hayvan denemelerinin sonuçlarını beklemekte fayda olduğunu dile getiren Hüseyin Yılmaz, "Bakalım o sonuçlarda neler çıkacak. Gerçekten koruyucu olacak mı? Yan etkileri olmayacak mı? Eğer koruyuculuk düzeyi düşük, yan etkileri de varsa biz buradan bilim insanları olarak şunu öğreneceğiz; "Evet, aşı hazırlamada sorunlar var" bu denemeleri yapmadan bir şey söylemek gerçekten zor. Zaten bu salgının, nereye gideceği de belli değil. Biliyorsunuz vakalarda da düşüş var. Biz eğer sosyal mesafeye ve maske takmaya, koruma kontrol önlemlerimize devam edersek, bu vakaların azalması devam edecek ama koruma kontrol önlemlerini eksik yaparsak, vakalar yine artmaya başlayabilir. Biz tam virüsü kontrol altına alacağız derken virüs endemik dediğimiz, yani artık bütün toplumda varoluşunu devam ettirecek hale gelecektir. Bu da iyi bir şey değil. Aslında virüs, zayıf bir virüs. Dış ortamlara karşı çok dayanıksız. Bu nedenle kontrol edilebilecek bir virüs. Halkımıza sesleniyorum: Mesafeyi korur, maskelerini takar, el hijyenine dikkat ederler, kurallara uyarlarsa biz bu virüsten gerçekten kurtulabiliriz. Zaten virüs azalıyor, toplumda bir bağışıklık da gelişecek. 4 gün içerideyiz, diğer günler dışarıdayız. Dışarıda olduğumuz zamanlarda toplumun bir kesimine virüs bulaşıyor ve bir şekilde bu toplum bağışıklığı da oluyor yavaş yavaş. Yalnız yaşlılarımızı ve başka hastalığı olanları riske atmamalıyız. Bu kişilerin kesinlikle dışarıya çıkmaması gerekiyor. Çıksalar da yalnızca hava almak için çıkmaları gerekiyor. Risk grubundaki insanlarımızın hala riski devam ediyor. Yani virüsle başa çıkabiliriz, bu virüsü yenebiliriz. Eninde sonunda insanların bağışıklık sistemi bu virüsü yenecek" dedi.

"HEM YÖK HEM DE TÜBİTAK TARAFINDAN BURSLA DESTEKLENEN DOKTORA ÖĞRENCİLERİYİZ"

Nisan ayından beri çalışmaları yürüten doktora öğrencilerinden Hamit Besim Talı ise, "Öncelikle bizler genç araştırmacılar olarak, Türkiye'nin önde geçen bilim insanlarının rehberliğinde hem kendi eğitimimizi tamamlıyoruz, aynı zamanda burada böyle bir çalışmanın parçası olmaktan da onur duyuyoruz. Ben bir doktora öğrencisiyim ve burada benimle birlikte iki arkadaşım daha var. bizler, hem YÖK hem de TÜBİTAK tarafından bursla desteklenen doktora öğrencileriyiz. Bu durum bizleri teşvik etmekte. Bunun dışında, laboratuvar çalışmalarında hem kendi eğitimimizle beraber, projelerin gerekliliklerini yerine getirmek adına çalışmalarda yer almaktayız" ifadelerini kullandı.

Kaynak: DHA

Gündem Haberleri