Nitekim O, bu gerçekliği şöyle açıklamıştır: “Şüphesiz o zikri (Kur’an’ı) Biz indirdik Biz! Onun koruyucusu da elbette biziz. ” (Hicr, 15/9) Bu ilahî beyan onun korunmuşluğu konusunda müminler için en büyük güvencedir. Nitekim tarih de bunun canlı şahidi olmuştur. Zira Kur’an-ı Kerim inzal olmaya başladığında bir taraftan derilere yazılırken bir taraftan da birçok mümin tarafından ezberlenerek hafızalara yazılmış, ayrıca Müslümanların inanç ve amelî dünyalarına taşınarak hayata yansımış ve yazılmıştır.
Diğer taraftan İslam fetihlerinin artması ve yeni beldelerin İslam’a dâhil olmasıyla, üçüncü halife Hz. Osman bir komisyon kurmuş, Kur’an nüshaları çoğaltılmış, bunlar Mekke, Kufe, Basra, Şam, Bahreyn, Yemen’e gönderilmiştir. Müslümanlar bu ana nüshalara göre pek çok Kur’an nüshası yazmış, böylece bu ilahî kitap hiçbir değişikliğe uğramadan günümüze kadar gelmiştir. Son olarak şu da kaydedilmelidir ki, bugün Taşkent, İstanbul, Kahire ve Medine’de Hz. Osman döneminde istinsah edilen nüshalar olmasa bile bu nüshadan kopyalandığı güçlü ihtimal dâhilinde bulunan Kur’an nüshaları vardır. Bu nüshalardan, meselâ birisi, Tayyar Altıkulaç tarafından “Hz. Osman’a Nisbet Edilen Mushaf-ı Şerif” adıyla basılmıştır (İSAM Yayınları, İstanbul 2007).
Kaynak: Diyanet İşleri Başkanlığı