Bugün Anadolu'da yaşayan bazı geleneklerin kökeni, sandığımızdan da eskilere dayanıyor. "Anadolu Tanrıları" kitabında bizleri aydınlatan Halikarnas Balıkçısı, KYBELE (kurban) törenlerinin ayrıntılarını veriyor. Kurban kanının alna sürülmesi geleneğinin nasıl ortaya çıktığını da şu şekilde açıklamıştır:
"Eskiden beri kurban etmek, tapan insan ya da insanların malı olan bir şeyin Tanrıya sunulması, adanması demekti. Kurban, dualarla yapılan dinsel bir törendir. Kurbanlar ya da hediyeler, kanlı ya da kansız olarak ikiye ayrılırdı. Örneğin, ilk alınan üründen buğday ve başka unlardan yapılma çörekler, tatlılar ve etler, Tanrının önündeki kürsüye konulup yakılırdı. Kürsüye süt de akıtılırdı.
Törenin böylesinde Tanrıya sunulan yiyeceklerden ona tapmakta olanlar da yerdi. Bu çeşit kurbanlara kansız kurbanlar denilirdi. Kanlı kurbanlar canlı olanlardı. Kurbanlık hayvanlar, çiçek çelenkleriyle ve başka süslerle donatılır, yüzlerine gözlerine –çiçek suyu, gülsuyu gibi- kutsal sular sürülür ve kürsüde papaz ya da yardımcıları tarafından kesilirdi. Hayvanın bir kaba toplanan kanları ya kürsüye ya da tapanların üzerine dökülürdü (İstanbul'da ve Anadolu'da Kurban Bayramında, çocukların alnına kan sürmek geleneği buradandır). Sözde Tanrının güçlülüğü, sürülen kanla beraber, kan sürülen insana geçerdi."
DİYANET: KURBAN KANININ ALINA SÜRÜLMESİNİN DİNLE İLGİSİ YOKDiyanet İşleri, kesilen kurbanın kanının alna sürülmesinin dinle hiçbir ilgisi bulunmadığını, güvenilir kaynakların hiçbirinde böyle bir bilginin yer almadığını bildirirken, "Halkımız arasında yaygın olan bu uygulamanın başka kültürlerden girdiği anlaşılmaktadır. Dolayısıyla terk edilmesi gerekir" açıklamasını yapmıştı.