Kediler, geçmişten günümüze kadar insanların özel ilgi ve sevgisini gösterdiği hayvan türlerinden biridir. Bu yüzden olsa gerek, neredeyse her evde kucaktan kucağa dolaşan bir sevimli kedi görmek mümkün. İnsanları eğlendirdikten sonra vakit bulursa, kendisi de eğlenmek için, mutlu olmak için bir arayış içerisine girer. İnsanların onunla oynarken yüzlerindeki mutluluğu görüyor olmalı ki kendi mutluluğunu kendi kuyruğuyla oynamakta arıyor.
Aslında kediler en çok fareyle oynamayı severler. Ancak fareyi bulmak, fareyi yakalamak emek ister, zaman ister, mekân ister. O da kolayını bulup kısa yoldan kendine eğlenmenin en kısa yolunu keşfetmiş olmalı.
İşte yine böyle bir gün,“ Büyük bir kedi, kendi kuyruğunu kovalayan küçük bir kediye sormuş: ‘Neden kuyruğunu kovalıyorsun?’ Yavru kedi yanıt vermiş: ‘Bir kedi için en güzel şeyin mutluluk, mutluluğun da kuyruğum olduğunu öğrendim. Bu nedenle onu kovalıyorum, yakaladığımda mutluluğa ulaşacağım.’ Bunun üzerine yaşlı kedi şöyle demiş: ‘Gençken ben de evrenin sorunlarına ilgi duymuş ve mutluluğun kuyruğum olduğuna karar vermiştim. Ama şunu fark ettim; ne zaman onu kovalasam benden uzaklaşıyor, ne zaman kendi işime baksam hep peşimden geliyor ”demiş.
İnsanlarımız başarıyı, mutluluğu bir takım kişisel gelişim kitaplarında, diplomalarında, cv ‘lerine yenisini yazacak makamlarında, mevkilerinde, servetlerinde arıyorlar. Kuyruğunu yakalamaya çalışan kediler misali.
Oldum olasıya bu kişisel gelişim kitaplarına hep uzak kalmışımdır. Bir büyüğümüz çok okurdu bu kişisel gelişim kitaplarını.
Dünyanın merkezine kendini koyarak ,”kendim için bir dakika” ,”kendim için bir saat” ,”kendim için bir gün” derken bütün hayatını kendi ekseninde dönerek geçirmek. Bütün mutluluğunu, kendine çizdiği kariyer planlamasını yakalamak üzere kurgulamak.
Uzaktan hep takip ettim, o tam mutluluğu yakaladım diye düşünürken, hep kariyerini elinden kaçırdı. Hakkını yemeyim, hiç vazgeçmedi. Her seferinde yeniden, yeniden yakalamak için çok efor sarf etti. Kendi ekseninde döndü durdu, mutluluğu yakaladı mı doğrusu pek emin değilim.
“Kendi tatminiyle yetinen insanın erdemli bir hayata çapa attığını söyleyemeyiz.” Bizim varlığımızı anlamlandıran şeyin yalnızca kendi tatminimiz olduğunu düşünemeyiz. Bu hayat insan olmanın gereklerini yerine getirmekle anlamlıdır. Dikenin üstünde ki gülü koparıp kokusunu genzine çekerken, dikenli çalılarının dibini sulamazsan, bir dahaki sefere koklayacağın bir gül bulamazsın.
Emek vererek, alın teri dökerek, başkalarının hakkını ve hukukunu gözeterek, üreterek mutlu olmanın erdemini keşfedebiliriz. Mutluluğu, hayatın içindeki acısıyla, kederiyle, çevremizle barışık yaşadığınızda daha bir anlamlı olur. Aksi takdirde birisinin lütfuyla sahip olabileceğiniz mutlulukla, önüne sütünü, mamasını hazır bir şekilde koyduğunuz kedinin mutluluğu arasında bir fark olmaz. Mutluluk emek ister, ihtimam ister, iltimas istemez.
Mutluluk, insan olarak, insanca yaşamanın ta kendisidir. Bunun için özel bir çaba sarf etmene gerek yok, insan olmanın erdemine nail olduğunda, insanca yaşadığında üzerine giydiğin elbisendir. Makamınla, mevkilerinle, paranla yani kuyruğunla oynayarak yakalayabileceğin bir oyun değildir.
Mutluluk, peşinden koşarak yakalayabileceğin bir şey değildir, “Mutluluk, kovalandığında asla kendini yakalatmayan bir kelebeğe benzer; ama sessizce oturup beklersen üzerine konabilir”