"Live action" dendiğinde akla, birbirinden beter üç şey gelir. Aklımıza esen sıra ile açıklarsak:
1. Aslında animasyon olan bir işin, gerçek oyuncularla yapılan uyarlaması. Scooby Doo'dan The Tick'e kadar, ünlü animasyonların bir kısmı bu muameleye maruz kaldı, aklımıza izlerken kendimizden utanmadığımız sadece Transformers geliyor.
2. Modellemesi gerçek insanlarla yapılan animasyonlar. Buna "motion capture" da deniyor. Gollum'u aslında bir aktörün, Andy Serkis'in canlandırdığını biliyor muydunuz? Üzerinde beyaz referans noktaları bulunan yeşil kıyafetler giyen oyuncuların hareketlerini kaydeden bilgisayarlar, daha sonra bu iskelet hareketlerin üzerine kaplamalar giydirir ve fizik kurallarına uygun bir animasyon elde edilmiş olur. Tabii teoride.
Yüzünüze minik sivilceler gibi görünen yüzlerce nokta bulunan bir maske ile rol kesmeye çalışmak eminiz zordur. Ama bu, ölü balık gibi bakan tiplerle dolu bir film izletmek için geçerli bir bahane değil. "Final Fantasy", "Beowulf", "Polar Express", bu türün en ünlü örnekleri.
3. Bir de live action/animation filmler var. Bunlar da, gerçek oyuncularla çizgi karakterlerin birlikte oynadığı filmler. İlk kez 1914'de, "Gertie the Dinosaur" adlı filmde denenen teknik için tek bir örnek vermek yeterli olacak: "Who Framed Rogger Rabbit".