Günümüzde farklı anlamlarda kullanılarak bir deyim haline gelen “mangalda kül bırakmamak “, Osmanlı Devletinde, Yeniçeri ocağına alınacak askerlerin seçilme yöntemiyle ilgili olarak ortaya çıkmış.
Ben burada yazamıyorum, bu yöntemi merak edenler en basit şekilde “google “sorup öğrenebilirler.
Her şeyi kendimize göre eğip bükmekte üzerimize bizden daha mahir kimseler yok sanırım.
Bugünün en makbul adamlarının en bariz özellikleri;” mangalda kül bırakmamak” ,pireyi develeştirmek ve deveyi pireleştirmek, alabildiğince demagoji yapmak, davacıyı davalı durumuna düşürmek.
Konuşurken dağ olurlar, hadi buyur yap dersen gölgesinde kaybolurlar. Bunların sözleri irem bağı, icraatı viran bağı.
Yapamayacağı işi, tanımadığı kişi, kuramayacağı düşü, tutamayacağı kuşu, bilmediği bir şey yoktur. Lafla peynir gemisini bile yürütürler.
Bu bir tür kendini topluma pazarlama metodu olarak yaygın kullanılıyor. Toplumda itibar kazanma, toplumda kendine bir yer edinme sanatı olarak icra ediliyor.
Bu sanatın icra edenlerin müşterileri, çok sık aralıklarla değişirler. Hayal kuranlar ile hayal satanların, kendine güveni olmayanlar ile kendini bile kandıranların, mütevaziler ile mütecavizlerin buluştuğu gösteri alanlarında çok sık aralıklarla icra olunur. Müşteri bulmakta zorlanmazlar.
Ya kolaya talip olanlar ,ya zordan kaçanlar ,ya adres bilmeyenler ,ya yaya …
Ne yazık ki toplum olarak bizler yaptıklarımızla, yapamadıklarımızla, yapmadıklarımızla övünmeyi çok seviyoruz. Yâda bu tip insanlara, olması gerektiğinden daha fazla bir değer yüklüyoruz.
İnsan iradesi; bir boşluğa düştüğü zamanda, kendisini her zamankinden daha fazla aciz, her zamankinden daha fazla çaresiz hissettiği bir zamanda, kim var yanımda diye sorduğunda ilk akla onlar gelir. İlk kapıları onların çalınır. İlk hayal kırıklığını da onlarla yaşar.
Oysa büyük adamlar, dertlerini seven, mücadele azmini yitirmeyen, gerektiğinde yalnızlığa talip olanlardır. Kendi içindeki boşluktan bakabilmek, kendi eksikliklerini görebilmek demektir. Kimin kapısı çalınır, kimin yemeği yenir, kiminle yola çıkılır bilenlerdir.
Bizim genlerimizde, empati var, merhamet var, şefkat var, nezaket var, bir başkasını anlamak ve dinlemek var.
Ağırbaşlı olmak, mütevazı olmak, derviş gönüllü olmak, bir başkasının derdiyle hemhal olmak var. Bizim Yunus’umuz, Mevlana’mız, Hacı Bektaş’ımız var.
Her kapı çalınmaz, her çalınan kapı açılmaz ama açılan kapılar çalınanlardır. Çalacağın kapıyı iyi belirle. Zira hikmet kapısı da var, illet kapısı da var, zillet kapısı da var. Hikmet kapısından, davula vurur gibi kapıyı çalanlarla girilmez.
“Mangalda kül bırakmayanlar “Osmanlı’da Yeniçeri Ocağına asker olarak kabul edilmedikleri gibi, hikmet kapısından da içeride alınmazlar.