Memur-Sen Genel Başkanı Ali Yalçın, "Örgütlenmenin amacı; hakkınızı aramak ve pazarlık noktasında güçlü olmak. Grevin gerekçesi, toplu pazarlıkta anlaşamamak, emeğe hakkının verilmesi sonucunu doğuran çizgiye ulaşamamak. Bu yönüyle toplu sözleşme; sendikal haklar üçlüsü arasında bir yönüyle diğer iki hakka hem teorik hem de pratik gerekçe üreten hak konumundadır" dedi.
Memur-Sen Konfederasyonu tarafından akademik sendikacılığı benimseyen ve bu yönde hizmet vermek amacıyla organize edilen "Toplu sözleşmenin dünü, bugünü ve yarını" başlıklı panel, Memur-Sen Genel Merkezinde gerçekleştirildi. Memur-Sen Genel Başkan Yardımcısı Hacı Bayram Tonbul, toplu sözleşme hakkının 7'nci yıldönümünde gerçekleştirilen bu programla toplu sözleşme sistematiğinin tekrar masaya yatırılacağını ve buradan çıkan sonuçların tarihe bir not olarak kaydedileceğini belirtti.
Toplu sözleşme hakkının 7'nci yıldönümünün idrak edildiğini kaydeden Genel Başkan Ali Yalçın, Kamu görevlilerinin anayasal teminata sahip ve yasal düzenlemesi olan toplu sözleşme hakkına sahip olmasında Memur-Sen'in payının büyük olduğunu ifade etti.
"Toplu sözleşme olmadıkça toplu görüşme masasına oturmayacağız" çıkışıyla toplu sözleşme düzenlemesinin referandum paketine girmesini sağlayanın da Memur-Sen olduğunu belirten Yalçın, bu hakkın pakete girmesi sonrası, "Toplu Sözleşmeye de Toplumsal Sözleşmeye de Evet" kampanyasını yürüterek anayasal teminatın millet tarafından tescillenmesinde rol oynadıklarını belirtti.
"Örgütlenmeye dair tüm süreçlerin ortak hedefi toplu sözleşme"
Emeğe değer katma noktasında örgütlenmeye dair bütün süreçlerin ortak hedefinin toplu sözleşme olduğunun altını çizen Yalçın, "Örgütlenmenin amacı; hakkınızı aramak ve pazarlık noktasında güçlü olmak. Grevin gerekçesi, toplu pazarlıkta anlaşamamak, emeğe hakkının verilmesi sonucunu doğuran çizgiye ulaşamamak. Bu yönüyle toplu sözleşme; sendikal haklar üçlüsü arasında bir yönüyle diğer iki hakka hem teorik hem de pratik gerekçe üreten hak konumundadır" ifadelerini kullandı.
Dünyanın yeni düzen, insanlığın yeni paylaşım arayışlarına yöneldiği ve hız verdiği bir sürecin yaşandığına dikkat çeken Yalçın, adalete, bölüşmeye, hakça paylaşmaya dair tenkit ve tekliflerin eskiye nazaran fazlalaştığını aktardı. Türkiye'de de sendikal alana, toplu sözleşme mevzuatına dair kapsamlı bir tartışmanın yapılması gerektiğini belirten Yalçın, "Toplu sözleşme hakkının ve uygulamaların ideal çerçevesini birlikte tartışmalıyız. Emeğin hakkını aramasını, korumasını ve almasını sağlayacak sendikal haklar düzlemini birlikte oluşturmalıyız" diye konuştu.
"Emeğe değer vermek insan onuruna saygı göstermek için ön şarttır"
Toplu pazarlık masasının emeğin hakkını teslim etme masası olarak görülmesi gerektiğini kaydeden Yalçın, sözlerine şöyle devam etti:
"Kamu İşvereni, toplu sözleşme masasını hem kul hakkına girme riski taşıyan hem de adaleti ve hakkaniyeti tesis etme imkânına kavuşturan fırsat olarak görmeli. Kamu bütçesinden kamu görevlilerine daha az pay vermeyi başarı sayan, bu anlayışla oluşturdukları sosyal maliyete gözlerini kapayan yanlıştan dönülmeli, anlayıştan vazgeçilmelidir."
Memur-Sen olarak "Emeğe değer vermek insan onuruna saygı göstermek için ön şarttır" dediklerinin altını çizen Yalçın, emeğin tanımını, "Emek insanın varoluşsal eylemidir, emeğe değer vermek insan onuruna saygı duymanın mutlak gereğidir" ifadeleriyle yaptı.
Sendikacılar ve sendikacılığın muhaliflikten beslendiğini vurgulayan Yalçın, kastının karşıtlık ya da düşmanlık olmadığını söyleyerek, "Burada muhaliflik; kendi mecrasından bakarak duruma, konuya, güne ve yarına dair farklı bir öneri, eleştiri, tepki geliştirme iradesidir. Diğerini yok sayma ya da yok etme becerisi değildir. Bu yönüyle sendikalar, işveren düşmanı; kamu görevlileri sendikacılığı zemininde kamu işvereni/devlet düşmanı ya da karşıtı değildir. Kamu işvereni de, sendikaları, sendikacıları ve sendikalıları düşmanı, karşıtı ve rakibi görmemeli, göstermemelidir. Sendikaların, konfederasyonların isteklerine, taleplerine, tekliflerine, önerilerine olumsuz cevap vermeyi, zamana yayarak değersizleştirmeyi, sendikaların katılımcı reflekslerini, diyalog beklentilerini egemen devlet penceresinden sindirmeyi "başarı" saymak hatasına kesinlikle düşülmemeli" şeklinde konuştu.
"Adil ücret, saygın iş, katılımcı müktesebat gibi birçok konuda birikim ve sonuç üretmek durumundayız"
Yetkili sendikaların, konfederasyonların masada pazarlık gücünü hafifletmeye, pazarlık süresini azaltmaya, kamuoyu baskısı ve desteği üretmesine engel olmaya dönük yasa maddelerinden de masa pratiklerinden de medet uman anlayış teoriden de pratikten de arındırılmasının artık elzem olduğunu aktaran Yalçın, "Adil ücret, saygın iş, katılımcı müktesebat gibi birçok konuda birikim ve sonuç üretmek durumundayız. Memur-Sen olarak, emeğimizin karşılığının hak olarak görülmesini, emeğe değer, işimize, alın terimize ücret verilmesi anlayışının hâkim olması gerektiğini savunuyoruz" dedi.
Türkiye'de sendikal örgütlenme, siyasi tarihin defoları yüzünden geç toplu pazarlık siyasetin korkuları yüzünden içi boş başladığını anlatan Yalçın, "Türkiye'de özellikle kamu görevlileri sendikacılığının tarihi çok eskiye dayanmıyor. Hatta sendikal alanda ölüp dirilme eylemlerini içeren ilginç tarihi eşikler var. Darbeler, muhtıralar, açık ve gizli vesayet dönemleri, sendikaların kurulmasını, yaşamasını, etkinlik alanını büyütmesini engellemiştir" ifadelerini kullandı.
"Vesayet sistemi bitti fakat sendikal alana dair vesayet dönemi vehimleri etkinliğini yitirmedi" algısından, anlayışından, kaygısından herkesi kurtarmak ve kurtulmak gerekiyor" diyen Yalçın, "4688 sayılı Kanunun ilk halinde toplu pazarlık hakkı yoktu bugünkü halinde ise taraflar arası eşitlik yok. Yasanın ilk halinde yetkiye itibar, taraf sıfatına iktidar yoktu, bugünde yok. Toplu sözleşme metni yoktu bu günde toplu sözleşme metninin kapsamında çok fazla hakkın yer almasına imkân yok. Çünkü özlük hakları ve çalışma şartları kapsam dışı kabul ediliyor. Grev yoktu, bugünde yok. Kamu Görevlileri Hakem Kurulu yoktu, bugünkü halinde ise Kurul var fakat hakemlik yapmasına imkân yok. Kanunda birçok yasak ve sınırlamayla yürürlüğe girdi. Bugün, yasanın içeriğinde ilk halinde olmayan toplu sözleşme hakkı var fakat bu hakla ilgili birçok yasak ve sınırlama da hakla birlikte kanuna dâhil edildi" diye konuştu.
"Oluşan sıkıntının temelinde, kapsam sınırlaması yapma gereksizliği var"
Toplu sözleşme hakkına ilişkin Anayasa değişikliği sonrasında 4688 sayılı kanunda daha kapsamlı ve daha tutarlı değişiklikler yapma fırsatının kullanılamadığını anlatan Yalçın, "2010 yılında yapılan Anayasa değişikliği ile kamu görevlileri sendikacılığında toplu sözleşme hakkı anayasal teminata kavuştu. Fakat ne yazık ki Anayasa değişikliği doğrultusunda 4688 sayılı Kanunda yapılan değişiklik bu teminatı gerçek anlamda hayata geçirecek bazı unsurlardan yoksun bir içerikle gerçekleşmiştir. Öncelikle, toplu sözleşmenin kapsamıyla ilgili sınırlama yapıldı. Statü hukuku ile sözleşme düzeni arasında uyum sağlanması" gerekçesiyle toplu pazarlıkta sadece mali ve sosyal hakların kapsamda olacağı hükmüyle, toplu sözleşmenin düzenleyici etkisi kısıtlandı. Toplu sözleşmenin kapsamında sınırlama yapmak, toplu sözleşme masasına fazla sandalye koymak pazarlık hakkına müdahaledir. Bu yönüyle oluşan sıkıntının temelinde, kapsam sınırlaması yapma gereksizliği var" ifadelerini kullandı.
Kamu işvereninin toplu pazarlık masasının kapsamını genişletmeyi, sandalyelerini azaltmayı, bütçesini çoğaltmayı, süresini uzatmayı düşünmesi gerektiğini söyleyen Yalçın, yanlışta ısrarın sosyal maliyet doğuracağını belirtti.
"Sözleşme konularında cimri davranan yasa, masanın öznelerinde cömert davranmıştır" diyen Yalçın, "Sahada yetki verilmeyenlere, kanunda bir fıkrada yetki verilmesi adil ve hukuki değildir. Elbette bütün konfederasyonlar toplu pazarlığı takip etmeli, fakat kanun sahanın yetki vermediği örgütleri taltif etmemeli. Hükümet modeli değişikliğiyle iki kanatlı yürütme erkini tek kanatlı bir konuma ulaştırırken, toplu sözleşme masasının emek tarafında üç kanatlı bir temsil oluşturulmasını çoğulculuk, kapsayıcılık, çok seslilik gibi süslü kelimelerle aktarmayı ve durumu böyle atlatmayı kimse düşünmemelidir. Toplu sözleşme sürecinin yönetiminde ve Masaya sunulacak tekliflerin karşılıklı verilmesinde adil yaklaşım eksikliği mutlaka giderilmeli" şeklinde konuştu.
"Toplu sözleşme masasının gündemini oluşturacak teklifler noktasında açık bir eşitsizlik ve adaletsizlik var"
Toplu Sözleşme masasına ve sürecine yönelik sıkıntılar kapsam ve yetki alanlarıyla sınırlı olmadığını bildiren Yalçın gerek toplu sözleşme takvimi gerekse toplu sözleşme sürecinin ve masanın yönetiminde de sorunların olduğunu dile getirdi. Yalçın, "Toplu sözleşme masasının gündemini oluşturacak teklifler noktasında açık bir eşitsizlik ve adaletsizlik var. Emek tarafı, tekliflerini toplu sözleşme görüşmelerinden önce Kamu İşverenine teslim etmek durumunda. Kamu İşvereni ise teklif sunma yükümlülüğünden istisna tutulmuş durumda. Emek örgütünün verdiği tekliflere evet ya da hayır demek ya da o teklifte eksiltme yapmak suretiyle bir karşı teklif sunma keyfiyetini kullanıyor. Eşitler arası pazarlık açısından bu anlaşılabilir ya da kabul edilebilir bir durum değil. Konfederasyon ve sendika, toplu sözleşme tekliflerini kamuoyuyla paylaşırken ve kamuoyu baskısına muhatap olmayı göze alırken, işveren tarafı ise ne yazık ki masadaki muhatabıyla paylaşmak için teklif dahi oluşturmuyor. Toplu sözleşme süreci ve takvim noktasında da, eşitler arası pazarlık noktasında da sıkıntılı bir durum söz konusudur. Toplamda 12 tüzel kişilikle pazarlık yapmayı gerektiren ve 12 toplu sözleşme metni oluşturulması anlamına gelen bir süreç için pazarlık noktasında 21-23 gün arası, itiraz noktasında ise 5 günlük bir takvim öngörülüyor. Yine mevcut yasa, yetkili konfederasyon ve sendikaların toplu sözleşme görüşmelerinden çekilmesi ya da görüşmelere katılmaması halinde, yetkiyi sahanın yetki vermediği örgütlere devrediyor. Böylece kamu görevlilerinin iradesi de onların yetki verdiği emek örgütlerinin yetkisi de kanunla gasp ediliyor" diye konuştu.
Cumhurbaşkanlığı Sosyal Politikalar Kurul üyesi Vedat Bilgin de sendika problemlerinin hızla çözülmesi gerektiğini belirterek, "Toplu sözleşme müessesesinin demokratik bir sistemde işleyebilmesi için toplu pazarlığın demokratik kriterlere uygun bir şekilde işlemesi gerekir" ifadelerini kullandı.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik eski Bakanı Faruk Çelik de bu yıl toplu sözleşme yılı olduğunu vurgulayarak, "Toplu sözleşme masasına oturuyorsunuz. Eğer siz toplu sözleşme masasında aldığınız kararı uygulamıyorsanız aldığınız kararı sorgulamak durumundayız. Peki burada bir art niyet mi var? Böyle bir şey yok. Bürokrasinin toplu sözleşmenin maiyetini anlamada bir sıkıntısı var" şeklinde konuştu.
Programa eski Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik ve Cumhurbaşkanlığı Sosyal Politikalar Kurul Üyesi Vedat Bilgin'in yanı sıra alanında uzman akademisyenler katıldı.