Mirac, Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.s.)’in göğe yükselerek Allah’ın huzuruna kabul edilmesi olayıdır.
Bu ulvi seyahat, mucizelerin en büyüğüdür. Mirac mucizesi Kur’an-ı Kerim ve Hadis-i Şeriflerde sarih bir şekilde anlatılmıştır.
Kur’an-ı Kerimde: ‘’Kendisine âyetlerimizden bir kısmını gösterelim diye kulunu (Muhammed’i) bir gece Mescid-i Haram’dan çevresini bereketlendirdiğimiz Mescid-i Aksa’ya götüren Allah’ın şanı yücedir. Hiç şüphesiz O, hakkıyla işitendir, hakkıyla görendir’’ buyurulur. (İsra Suresi-Ayet-1)
Mirac olayı hicretten bir yıl ya da on yedi ay önce Receb Ayının yirmi yedinci gecesi gerçekleşir. Mirac’ın iki aşaması vardır.
Birinci aşama da Peygamberimiz (s.a.s.) Mescid-i Haram’dan Beytül-Makdis’e (Kudüs’e) götürülür. Kur’an’da ifade edilen bu aşama gece yürüyüşü anlamında isra adını alır.
İkinci aşamayı ise Peygamberimiz (s.a.s.)’in Beyt’ül-Makdis’ten Allah’a yükselişi oluşturur. Mirac’ın ikinci merhalesi, Mescid-i Aksa’dan başlayarak semanın tabakalarından geçip ilâhi huzura varmasıdır. Bu safha da Kur’an-ı Kerimde şöyle anlatılır;
‘’O, en yüksek ufukta bulunuyorken (aslî sûretine girip) doğruldu. Sonra (ona) yaklaştı derken sarkıp daha da yakın oldu. (Peygambere olan mesafesi) iki yay aralığı kadar yahut daha az oldu. Böylece Allah kuluna vahy edeceğini vahyetti. Kalp, (gözün) gördüğünü yalanlamadı. (Şimdi siz) gördüğü şey hakkında onunla tartışıyor musunuz? Andolsun ki o, Cebrail’i bir başka inişte daha (asli suretiyle) görmüştü. Sidret’ül-Münteha’nın yanında. Me’vâ Cennet’i onun (Sidre’nin) yanındadır. O zaman Sidre’yi kaplayan kaplamıştı. Göz (gördüğünden) şaşmadı ve (onu) aşmadı. Andolsun, o, Rabbinin en büyük alametlerinden bir kısmını gördü.’’ (Necm Suresi Âyet-7-18)
Kudüs yer ile gökyüzünün birleştiği mekândır. İsra Suresinde ‘Kendisine ayetlerimizden bir kısmını gösterelim diye kulunu (Muhammed’i) bir gece Mescid-i Haram’dan Mescid-i Aksa’ya götüren Allah’ın şanı yücedir. Hiç şüphesiz O, hakkıyla işitendir.’
Bu ayette hem isra, hem mirac vardır. İsra; Mescid-i Haramdan Mescid-i Aksaya bir gece yürüyüşüdür. Bu yürüyüş Hz. Peygambere çok kısa bir sürede gerçekleştiriliyor.
Peygamberimizin Kudüs’e götürülmesi bir tesadüf değil, Rasulullah’a bir ikramdır. Zira bu sıralarda, Hz. Hatice validemiz vefat ediyor, amcası vefat ediyor, Taifte taşlanıyor. Böyle bir sıkıntılı anında O’nu mükâfatlandırmak için bu mucize gerçekleşiyor.
Peygamberimiz (s.a.s.) Kudüs’e ayak basınca tüm peygamberlere iki rekât namaz kıldırması tesadüf değildir. Rasulullah’ın üzerine o gün Kudüs devrediliyor. Rasulullah’a teslim edilen emanet, bu ümmete ait bir emanettir.
Yeryüzünde ibadet maksadıyla ziyaret üç mescide yapılır. Mescid-i Haram, Mescid-i Nebevi ve Mescid-i Aksadır. Hilafet olduğu sürece Hac yolculuğu güzergâhı önce İstanbul Sonra Kudüse uğrar, Mescid-i Nebeviye gider oradan da Kâbe’ye gidilirdi. Tüm dünya Müslümanları böyle yaptı.
Peygamberimiz (s.a.s) bizi temsilen Cenab-ı Hakkın huzuruna çıktı. Başta insanlar olmak üzere bütün varlıkların ibadet, kulluk, tesbih ve zikirlerini toplu olarak arz etti. Bu yönüyle Miraç halktan, insanlardan, varlıklardan Hakka bir gidiştir.
Diğeri de Cenab-ı Hakkın biz kullarından istediklerini, emir ve yasaklarını Resul olarak getirmiştir. İbadetlerin özü ve esası olan beş vakit namazı Miraç hediyesi olarak getirmesi gibi..
Mirac Mucizesi bizlere kulların ilâhi rızaya ulaştığı, insan idrakini zorlayan âli derecelere ulaşabileceğini göstermekle birlikte, mana âleminde yükselerek ilâhi rahmet ve huzura erişmenin öncelikle gönül-ruh temizliğinden, ahlâki erdemlere yükselişten, Allah’a bağlılık ve boyun eğmekten geçtiğini hatırlatmaktadır.
İdrak etmekte olduğumuz Mirac Kandilinin tüm İslâm âlemine hayırlara vesile olmasını Cenabı Hak’tan niyaz ederim.
Abdullah YADİGAR-03/05/2016