Bu dönemde nişanlıların İslâmî örtünmeyi gözetmek, başkalarının göremeyeceği bir tarzda yalnız kalmamak gibi dinî ölçülere uygun olarak, birbirlerini daha yakından tanımak amacıyla görüşüp konuşmalarında bir sakınca yoktur.
Fakat nişanlıların flört etmeleri, dost hayatı yaşamaları, dedikoduya mahal verecek şekilde baş başa kalmaları, öpüşmeleri, el ele tutuşmaları ve benzeri İslam’ın onaylamadığı davranışlardan uzak durmaları gerekir (Tirmizî, Fiten 7; Müsned, I, 26).
Günümüzde gençler, gerek velîlerinden izinsiz gerekse velîlerin izni dâhilinde nişanlılık döneminde güya dînî hassasiyetleri gözetmek adına “dini nikah” yapmakta ve sonuçta hiç de arzu edilmeyen üzücü hadiseler meydana gelmektedir.
Bu tür olayların yaşanmaması için yapılan akitlerin mutlaka kayıt altına alınıp hukuki güvenceye kavuşturulması gerekir. Çünkü dindar olduğunu söyleyen gençler veya aileleri resmî tescîlin olmadığı durumlarda aralarında akdedildiği ifade edilen akitleri inkâr etmekte ve taraflardan biri ve genellikle kız tarafı mağdur duruma düşmektedir. Böylece, dinimizin nikahtan gözettiği ulvî gâye gerçekleşmek şöyle dursun, insanlar din adına birbirlerine zulmeder hale gelmektedirler.
Nikah kıyıldığında dînen evlilik hayatı başlar ve karı-koca arasında mehir, nafaka, mîras gibi bir takım haklar ve sorumluluklar tahakkuk eder. Günümüzde bu haklar, evlilik resmen tescîl ettirilmeksizin korunamadığından, evlenecek kişilerin “resmî nikah” kıyılmadan ‘dînî nikah’ kıydırmaları kânunen yasak olduğu gibi, dînen de doğru değildir.
Bu îtibarla, adayların İslâmî ölçülere riâyet ederek nişanlılık dönemini geçirmeleri, evlenmeye kesin karar vermedikçe resmî veya dînî denilen nikahı geçekleştirmemeleri uygun olur.
Kaynak: Diyanet İşleri Başkanlığı