Öğrenilmiş şiddet

Yusuf Yaman

Birey gelişim sürecinde karşılaştığı olaylar karşısında diğer insanların tepkilerini taklit ederek tepki birikimi elde ediyor. Böylelikle genetik yatkınlığıyla birlikte bir durum karşısında ne yapacağını öğrenmiş oluyor. Çocukluk döneminde anne babanın yaşamı çocukta anne veya baba olma konusunda unutulmaz bir bilgi oluşturacaktır.

Çocuk farkında olmadan bu gözlem ve duyumlarla birikim elde eden çocuk gelecekteki aile ortamı için ilk rol modelini hafızasına almıştır. Öyle ki aile yanında akrabalar komşular okuldaki öğretmeni ve de sınıf arkadaşları çocuk için bir davranış örüntüsü oluşturmaktadır. Haliyle bu iletişim ağında elde ettiği deneyimleri iler ki yaşamında kullanmak üzere heybesine doldurmuş olacaktır. Birikimsel davranış kotası sürekli dolacaktır. Birey, bu davranış örüntüleriyle çeşitlendikçe kıyaslama ile eleme ve en iyisini seçme gibi süreçlerin olabileceği bir yaşam ile karşılaşacaktır. Haliyle olgunlaşma denilen boyut bu olsa gerek. Bu anlatılar işin kısmen bilimsel boyutu bir de filimsel boyutu var.

Çocuk, annenin akrabaları geldiğinde babanın tahammül etmemesi ile başlayan ve de “annenler sürekli bizde” şeklinde ilerleyen tartışmada, seslerin yükselip hakaretlerin başladığı bir ortamda büyüyorsa, akraba misafirin olmasının kendisinde tartışma sebebi oluşacak bir algıyı oluşturması olasıdır. Aynı şeklinde annenin kayınvalide sendromu ile başlayan tartışmada çocuğun benzer şekilde bir tartışma kültürünün oluşacağı olasıdır. Evde yemeğin tuzunun eksik olmasından kaynaklı tartışmada tahammülün olmamasının öğretilmesi, eve geç gelmenin karşılığında hakaret veya şiddetin olması kaçınılmaz bir şekilde şiddet kültürünü oluşturan ilk damlalar olacaktır. Bu durum okulda sınıf arkadaşının en küçük olayda kavga çıkarması, sınıf arkadaşının ailesinden edindiği kültür ile tepkilerini sert şekilde ifade etmesi yine çocukta öğrenilebilecek bir şiddet kültürünün damlaları denilebilir. Öğrenilmiş şiddet birçok bilim insanının dolaylı ifadelerle dile getirdiği bir söylem olagelmiştir.

Prof. Erol GÖKA bir yazısında şiddetin kavramlara yüklenen anlamlarla ilişkisini dile getirirken yine bu öğrenilmiş şiddete vurgu yapmıştır. Trafikte kaza yapan iki araba şoföründen biri arabasına çok değer vermektedir. Arabası onun için canı gibi olmuştur. Diğer şoför içinde kasko vardır. Araba bir araçtır. Tamir seçenekleri vardır. Bu iki şoförden arabasına değer veren için bir kaza anında arabasına kendi hatası da olsa bu kişi arabasına yönelik yapılan bu kazayı kendi canına yapılmış gibi algılayıp karşı tarafa saldırarak şiddete başvurmaktadır. Ancak diğer şoför arabasına böyle bir anlam vermediği için kaza sonrasında daha ılımlı ve makul bir şekilde süreci yönetebilmektedir. Şiddet tüm toplumlarda ve zamanlarda var olagelmiştir. Bunu ifade etme şekli yetişilen ortamla ilgilidir.

Nihayetinde en ılımlı insan da arabası kazaya karıştı diye bir duygusal tepki oluşturmaktadır. Kendisini suçlayabileceği gibi karşı tarafı da suçlayacaktır, ama bu durumda şiddet yerine sorunu nasıl çözeriz şeklinde bir yaklaşım sergilemektedir. Haliyle şiddet öğrenilmiş bir davranış örüntüsüdür. Çocuğumuzun gelecekte anne babasına, arkadaşlarına, kendi çocuklarına ve nihayetinde tüm çevresine nasıl davranacağını en temelde anne babalar öğretmektedir. Ya da anne baba rolünü üstlenen birey ve kurumlar üstlenmektedir. Haliyle müreffeh bir toplum tasavvuru oluşturmanın temelinde çocukların nasıl yetişeceği ile ilgilidir.

İlk yorum yazan siz olun