Hindistan merkezli kabile, başka bir yerde görülmesi mümkün olmayacak kadar ilginç bir kültüre sahip.
Hindu olan ve 10. yüzyıldan beri varlıklarını sürdüren Aghori kabilesi, daha çok insan eti yeme yani yamyamlıkları ile biliniyor.
Hinduizm'e mensup olsalar da kendi gelenekleri ve tuhaf inanışları Hindu inançlarına ters düşüyor. Örneğin; reenkarnasyon ve Mokşa'ya inanmıyorlar. Tanrı Şiva'ya tapıyorlar. İnançlarının zemininde Şiva'nın mükemmeliyeti ve her şeyden Tanrı Şiva'nın sorumlu olması yatıyor.
Aghorililer, ruhun saflığına ve kusursuzluğuna inanırlar. Ancak öfke, korku gibi insani duygular, ruhun safiyetine ve kusursuzluğuna zarar vererek onu kirletir.
Onlara göre yaratılmış ve var olan her şey kusursuz ve güzeldir. Bunları ve yaşamı reddetmek kafirliktir.
Tüm bu inançlarının sonucu olarak onların en temel amacı, en kötü ve kirli şeylerde safiyeti bulmak ve bedeni Mokşa'ya temas ettirebilmek için kirliliklerden arınmak.
Ölen kişi ile tanrı arasında bağlılık sağlamak için dışkı yiyorlar, ölü bedenlerle birliktelik yaşıyorlar, insanların etlerini ve beyinlerini yiyorlar. Böylece Mokşa (özgürlük) ile temas sağladıklarına inanıyorlar.
"Karma transferi" adını verdikleri bu olayı, ölü bedenleri kirliliklerinden arındırmak için yaptıklarını söylüyorlar. Ayrıca ölü insanları yakarak küllerini vücutlarına sürüyor, kemiklerini de takı yapmak için kullanıyorlar.
Kendilerinin bir tarikat olduklarını ve dışarıdan herhangi birinin de kendilerine katılabileceklerini söyleyen Hindistan merkezli bu kabile, Hindistan'ın büyük bir kısmı tarafından kabul edilmiyor ve tepki çekiyor.