21. yüzyılın maddi getirileri olduğu kadar, manevi götürüleri de oldu çoğu zaman. Büyüklerimizin dilinden düşmedi eskiler; bayramın, seyranın tadına doyum olmazdı. Peki Osmanlı döneminde Ramazan ayı nasıl geçerdi, örf ve adetler nelerdi?
RAMAZAN HİLAL MÜJDESİYLE BAŞLARDI
Osmanlı İmparatorluğu döneminde Ramazan"ın ne zaman başlayıp biteceği şimdiki gibi aylar öncesinden belli olmazdı. İftar ve sahur vakitleri güneş ve ayın hareketlerine göre belirlenirdi.
EVLER, SOKAKLAR TEMİZLENİRDİ
Eskiden, ‘Üç Aylar’ dediğimiz vakitten itibaren, gelecek hatırlı misâfir için hummalı bir hazırlık başlardı. Şehir ve köylerde Ramazan ayı yaklaşınca herkes Ramazan hazırlığı yapardı. Mutfakların eksiği tamamlanır; evler, câmiler ve sokaklar temizlenirdi.
‘’CERRE ÇIKMAK’’
Medrese tatilleri Ramazandan hemen önceki Üç Aylar’da veriliyordu. Öğrenciler hem dinlenip hem de yeni deneyimler edinebilsin diye farklı bölgelere gönderilirdi; buna Cerre Çıkmak denirdi.
NARH DEFTERİ: EKMEK FİYATLARI SABİTLENİYORDU
Ramazan ayında kimse aç kalmasın, karnını doyurmakta zorlanmasın diye ekmek ve temel ihtiyaç fiyatları devlet tarafından sabitleniyordu. Böylece Osmanlı halkı gıda satan dükkanlardan kolaylıkla Ramazan alışverişini yapabiliyordu.
BORÇLARIN SİLİNDİĞİ ZİMEM DEFTERİ
Eğer Osmanlı’da bir ailenin durumu iyiyse gizlice bakkala gider ve borcu olanların borçlarını öderdi. Tanımadıkları insanların bütün borçlarını kapatan kişiler ‘’silin borçları, Allah kabul etsin’’ der ve giderdi. Bu borçları kimin kapattığını kimse bilmez, gizli tutulurdu.
ZAMLAR DA RAMAZANDAN SONRA
Eğer bir ürüne fiyat artışı yapılacaksa,bu tarih halkın sıkıntıya düşmemesi için Ramazan sonrasına erteleniyordu.
ÇAT KAPI MİSAFİRE DE YER VARDI
Sadece beklenen misafirler için değil, çat kapı gelen fakir insanlar için de bir sofra hazır bulunurdu. Bir haneye gelen İftar misafiri, evden çıkarken eli boş gönderilmez, mutlaka bir hediyeyle uğurlanırdı. Diş Kirası denen bu hediye, davetlinin hane sahibine gelerek sevap kazanmasına vesile olmasından kaynaklanıyordu.
TOPKAPI’DA HALK İFTARI
Başta Topkapı Sarayı olmak üzere köşklerde ve konaklarda herkese açık sofralar kurulurdu. Davet beklenmez, herkese kapı açıktı.
ANA YEMEK NAMAZDAN SONRA YENİRDİ
Ezan okunduğunda sadece oruç açan Osmanlı halkı, iftar yemeğini namazın ardından yerdi. Ayrıca fırınlarda, askıda ekmek geleneği vardı. Hayır sâhiplerinin parasını ödediği ekmekler ayrılır; fakirler bu ekmeklerden alırlardı.
RAMAZAN AHLAKI: TENBİHNAME
Osmanlı Devleti’nde, Ramazan’dan birkaç gün evvel, “Tenbihnâme" yayınlanırdı. Tenbihname ile halkın Ramazan ayını nasıl geçirmesi gerektiği anlatılıyordu. Bekçiler mahalleleri dolaşarak, “Tenbih var; akşam câmiye buyurun.” diye bağırıyorlardı. Camiiler o kadar kalabalık olurdu ki, halkın kalabalığı kapılara kadar uzanırdı.
MÜTHİŞ BİR SAYGI VARDI
Gündüzleri sokaklarda insanlar arasında müthiş bir saygı vardı; kimsenin orucu da, yaptığı iyilik de konuşulmazdı. Yardımlaşma ve dostluklar pekişir, akşam namazından sonra Türk kahvesi içilir, Karagöz ve Hacivat oyunları izlenirdi. Bu aylarda sofradaki yemeğini tek başına yemek büyük ayıptı; evlerin kapıları açık bırakılır, gelen her insan sofrada ağırlanırdı.