O Ses Türkiye'de jüri olarak görev yapmaya başladığından beri eskisinden daha çok gündem olan Yıldız Tilbe, sosyal medyayı da aktif kullanıyor. Özellikle attığı komik ve ironik tweetlerden sonra binlerce beğeni ve paylaşım alan sanatçı, sanki bir fenomen... Son olarak Yıldız Tilbe'nin Said-i Nursi ile ilgili attığı tweetler ise dikkat çekti.
Said-i Nursi'nin ölümünün yıldönümü olan 23 Mart'ta "Said-i Nursi benim akrabamdır, Allah'ın Rahmeti üstüne olsun, ki öyledir. Bana bu konuda hakaret edenler, bana değil kendilerine hakaret etmiştir. Allah onların da ölmüşlerine rahmet etsin" tweeti atan Tilbe'ye takipçilerinden farklı tepkiler geldi.
SAİD NURSİ KİMDİR, KAÇ YAŞINDA ÖLDÜ?
15 yaşında bir medrese öğrencisi iken hocası tarafından verilen Bedî-üz-Zamân (zamanın güzelliği) lakabı ismiyle birlikte anılır.
Said Nursi, 1878 yılında Bitlis vilayetine bağlı Hizan ilçesi Nurs köyünde yedi çocuklu bir ailenin dördüncü çocuğu olarak doğmuştur. Babasının adı Mirza, annesinin adı ise Nuriye'dir. 15 yaşında bir medrese öğrencisi iken hocası tarafından verilen Bedîüzzamân (zamanın eşsizi) lakabı ismiyle birlikte anılır.
Çocukluğunda çevresindeki medreselerde eğitim gördü. Kendisinde görülen hafıza sebebiyle, önceleri "Molla Said-i Meşhur" diye tanındı. Daha sonra "Zamanın eşsizi" anlamında "Bediüzzaman" unvanıyla şöhret buldu. Talebelik yıllarında temel İslamî ilimlerle ilgili doksan kitabı ezberledi. Şirvan, Siirt, Bitlis, Doğubayazıd ve Tillo'dan sonra 1894'te Mardin'e geçti. Oradan da Bitlis'e gitti, sonrada Van'da 12 sene kaldı. Van'da kaldığı sürede eğitim metodunu tamamen kendisinin hazırladığı bir medrese kurdu. Esas hedefi, aynı metodun uygulanacağı bir üniversiteyi Doğu Anadolu'da kurmaktı. Bu üniversitede din ilimleri ile fen ilimleri birlikte öğretilecek, etnik diller de serbest tutulacaktı. Bu üniversiteye, Kahire'deki Ezher Üniversitesi'nden hareketle "Medresetü'z-Zehra" ismini verdi.
1900'lü yılların başında 1907 yılında doğuda Medresetü-z Zehra adında bir İslam üniversitesi kurmak fikriyle İstanbul'a geldi ve hayatı boyunca bu fikrini gerçekleştirmek için gayret gösterdi. 13 Nisan 1909 tarihinde tarihe "31 Mart Vakası" olarak geçen isyanda isyancıları yatıştırmaya çalışmış, isyan bastırıldıktan sonra Said Nursi de olaya karıştığı iddiası ile tutuklanmış fakat mahkemesi görüldükten sonra beraat etmiştir.
Birinci Dünya Savaşı yıllarında 1914 yılında Doğu cephesinde gönüllü milis alayı komutanı olarak hizmet etti. Savaş esnasında Mart 1916'da Bitlis'te yaralanıp iki buçuk yıl Rusya'da esir kaldı. 1917'deki Bolşevik İhtilali esnasındaki kargaşadan yararlanıp esaretten kurtuldu. Leningrat'tan Almanya'ya, oradan da Petersburg üzerinden Varşova'ya gelir. Viyana'yı da gördükten sonra, Sofya üzerinden trenle 1918 Haziranında İstanbul'a ulaşır. Dönüşte, Genelkurmay'ın kontenjanından Osmanlı'nın en üst düzey dinî danışma merkezi olan ve Mehmet Akif Ersoy'un sekreterliğini yaptığı "Darü'l-Hikmeti'l-İslamiye"de 4 yıl görev yaptı. İngilizlerin İstanbul'u işgali yıllarında onların aleyhinde Hutuvat-ı Sitte adıyla bir risale neşretti.
1925 yılında van'da eğitim faaliyetlerinde bulunurken, o sırada meydana gelen Şeyh Said hareketi sebebiyle, bu harekete karşı çıktığı halde, tedbir olarak 1926 yılında önce Burdur'a, ardından 25 Ocak 1927'da Isparta ve Isparta ili, Eğirdir ilçesine bağlı, Eğirdir'in 25 km kuzeybatısında Barla'ya gönderildi. Burada sekiz yıl kaldı. "Risale-i Nur" isimli Kur'an tefsirinin çoğu bölümlerini burada yazdı. Eserleri ve fikirleri sebebiyle 1935 senesinde Eskişehir Mahkemesine sevk edildi.
1936 yılında sürgüne gönderildiği Kastamonu'da eserlerini yazmaya devam etti. 1943'te Denizli Mahkemesi'ne, 1948'de Afyon Mahkemesi'ne sevk edildi. Mahkemeler beraatla neticelendi.
1950 yılında çok partili hayata geçildiğinde dini hak ve hürriyetler genişledi. Bediüzzaman, bu dönemde eserlerini matbaalarda bastırdı.
Said Nursi, 23 Mart 1960 tarihinde 82 yaşında Şanlıurfa'da öldü. Naaşı Halilürrahman Dergâhı'nda kendisine ayrılan yere defnedildi. Ancak iki ay sonra 27 Mayıs 1960'da bir askerî darbe oldu. Millî Birlik Komitesi hükümeti Bediüzzaman'ın kabrinin nakledilmesine karar verdi. 12 Temmuz 1960 günü mezarı Urfa'daki yerinden alınarak Isparta'ya götürülerek şehir mezarlığına gizlice defnedilmiştir.