Samimiyeti ile gönüllere taht kuran Nurullah Genç'in zarif kaleminden en güzel 10 şiir...
Son dönemin en sevilen şairlerinden biri olan Nurullah Genç'in en sevilen 10 şiirini sizin için hazırladık...
110
BENİ YAKIŞINA
O esrarlı yangına bu can nasıl dayandı? Sahile vurdu kalbim,su yandı,kum da yandı. Bir mum gibi eriyip aktı uykusuzluğum, Ölüme başkaldıran dertli uykum da yandı. Yurdundan mahrum edip dolaştırdın Cem gibi. Ruhumla söndü alev,sonra ruhum da yandı. Kül oldu bir yiğidin figanıyla her umut. Bülbülün küllerine konan puhum da yandı. Böylesi bir yangını görmedi Nemrut bile. Kaktüsün gölgesinde nazlı âhım da yandı. Âhımdır zannederdim en belalı kıvılcım, Kirpiğine dokunan kanlı âhım da yandı. Bir damla su ver bana ey çöl! Bari sen küsme. Kalmadı hiçbir şeyim bak,günahım da yandı. Yenilgiler bir tufan gibi çöktü üstüme. Ülkem yıkıldı heyhat! Ordugâhım da yandı. Köleleri her akşam duman kıldı gözlerin, Başıma tâc ettiğim padişahım da yandı. İlk defa böylesine tutuştu gökkuşağı. Renklerim siyah oldu ve siyahım da yandı. O'ndan başka ne varsa yandı, Yandık sen ve ben. O'nu göreyim diye, kıblegâhım da yandı.
210
ADIN SENİN
Saçlarına can veren yıldızlar nerde gülüm Hangi ferman dokundu bakışlarına senin Belki sahrada değil, şimdi göklerde gülüm Taşıyor bulutları gözlerinde, nazenin
Senin her kirpiğinde bir dervişin ahı var Muhteris aynaların eskidiği yerdesin Yüzünde en çaresiz devlerin günahı var Zamanı sonsuzluğa bağlayan mahşerdesin
Divan-ı harbe giden yiğitlerin ardında Kanayan kitaplara gül götüren yağmurum Hüznü bir tabut gibi buluyorum derdinde Senin toprağın için çırpınıp ağlıyorum
Memnû bir zerrin kadar edâlı ve soylusun Gamzelerinde nazlı kıvılcımlar gizlenir Bağbozumunda bile yediveren boylusun Gün olur ki, kalbinde gözlerim filizlenir
Bu sevda dayanılmaz bir ağıttır zülfünde Rüzgarın her bûsesi içimde kurşun olur Yıldız kayar, ay susar geceye güldüğünde Dağda çiğdem solarken çölde ceylan vurulur
Ben bu yol ayrımında sensiz olsam ne çıkar Kahra göçen kuşların kanatlarında kaldın Ölümün gözyaşları bir gün hicranı yıkar Tarihe bir sır gibi düşer senin de adın
310
UZAKTAN UZAKTAN
Hasbahçesinde ömrün yakın olmaz bana gül Bîzârım ümidime kurulan her tuzaktan Tutuştu o lâcivert hayâle düşen kâkûl Bakanlar baktı sana; ben uzaktan uzaktan
Yandı birden korkuyla gözlerine uçan kuş Bulutlar aynalara seni sordu ıraktan Deniz sanki isyankâr bir rüyada boğulmuş Nehirlar aktı sana; ben uzaktan uzaktan
Peşimde her âşığın gölgesini taşırım Alırım esrârını her devin bir dudaktan Dağda haramilerle, kurtlarla ağlaşırım Gökler sıcaktı sana; ben uzaktan uzaktan
Nerede bu çileyi çekenlerin tarihi Kalbimin enkazına kan akıyor duvaktan Çölde kalan ruhların bile döndü talihi Türküler yaktı sana; ben uzaktan uzaktan
En kâvi diken dahi murâd alır bağında Bırakıp derde beni, kurtulursun firâktan Gece- gündüz esridin bir kaktüs yaprağında Gelmem yasaktı sana; ben uzaktan uzaktan
Simsiyah bir kıyamet tohumu filizlenir Mezarıma isminle atacağın topraktan Acılar sanki neden bu sevdada gizlenir İçim tutsaktı sana; ben uzaktan uzaktan
410
RÜVEYDA'YA AĞIT
Ben bir aziz değilim, hele gündüz değilim Attığı her adımda siyah bir iz bırakan Bir yanında ürküten bir baldıran gövdesi Bir yanında kederi özümleyen bir lâle Merhamet sahrasının uyuyan gecesiyim
Bırak da, böyle bitsin bu günahkâr serüven Bırak da kurtarayım bu emânet sarayı Yeter, intiharınla oyduğun yüreğimi Umutsuz şarkılarla avutulduğum yeter Göğsümde bir yanardağ kıvranıyor Rüveyda Yaraları kapandıkça kanıyor Rüveyda Duman çöktü güneşin sitem aynalarına Aralandı perdeler; şimdi sessiz değilim Dertliyim, viraneyim, ben bir aziz değilim Azizler tohum eker sevgi tarlalarına
Senin gözlerin dram; oysa ağlatan benim Ben dilenci; sen sultan; sevgi dağıtan benim Sen ışık; ben karanlık ve aydınlatan benim Ben ölümüm; sen hayat; cana can katan benim Sabah sende oluyor; güneşi tutan benim Soran ben; sorulan sen; hüznü damıtan benim Öldüren ben; ölen sen; kabirde yatan benim Sen sevda yüklü bulut, göklerimin sahibi Saklıyorum içimde seni bir tufan gibi
Nerde uğruna ömür verdiğim belâ, nerde Her hatıra bir demet zakkum meyhanelerde Düşlerim esrarınla çoğalan pervanedir Götür benden ahzânı, bana ihsanı getir Yalanı reddederken düşüyorum yalana Ben bir aziz değilim Rüveyda, anlaşana
Bu ağıdı öldüğün için söylemiyorum Sen ölmedin Rüveyda; at vuruldu; ben öldüm Her hamlesi bir tabut şimdi bakışlarının Yıkayıp kefenledin; mehtabına gömüldüm Her iklime kanatlı bir haberci salsınlar Çağır âşıklarını; namazımı kılsınlar Duysun âlem ateşin dağı erittiğini Bu illetin taşları bile çürüttüğünü
Gün olur da, ayrılık yumağı çözülür mü Bergüzârım ayaklar altında ezilir mi Rüveyda, görür müyüm yeşil ufuklarını Seninle bir sonsuzluk bulur muyum Rüveyda Yoksa hep bu kabirde kalır mıyım Rüveyda
510
İNTİZAR
Gözlerin dokunuyor kalbime ey cefakar Öyle uzun bir hicran sundunki hayatıma Zehrini yudumluyor ruhum melankolini Lambalar sırılsıklam gönlümde sönmesin yar Ellerin ab-ı hayat, gülüşün yar, sesin yar Rüzgar mıdır, yağmur mu dumanlı bakışların İrkiliyor durmadan bedenim, hülya mıdır Neş'eme ızdırabın çektiği perdesin yar Umudumun maviye büründüğü yerde mi Mahulyam, ey şebnem edalım, nerdesin yar
Unutma ceylanların çölleri sevdiğini Toprak neva sırrını ezberliyor göklerin Renkler uğursuzluğu fısıldayıp duruyor Ülfetim nevbaharı bekliyor, bilesin yar Zarif bir düğüm gibi duruşun yar, sesin yar Gülleri incinmesin masum dudaklarının Aldırma, leylakların solduğuna içimde Ruşenimsin ey canım, beyaz bir lalesin yar Işığısın şehrayin kalıntısı ömrümün Sensizim, avareyim; durmayıp gelesin yar
Esrarengiz şarkılar dinliyorum geceden Neden ıslak bilmem ki, çehresi yıldızların Mestediyor ruhumu endamın, ey cefakar Eridim; ırmağına döküldüm; şulesin yar Neden resimler gibi hercaidir sesin, yar Ey deniz yürüyüşlüm, ey hüznümün kaynağı Küskün ırmaklar bile benden daha mutludur Şafakta billur olup, gönlüme giresin yar Eski umutlarımın son bulduğu yerde mi Sihirli akşamların ülkesinde misin yar
Yasaklara nigehban olma, ey mah-ı zemin Orkideler seninle büyüsün bahçemizde Rahmeti özümleyen bir bende-i numune Olalım yeryüzünde, ey can, hep tazesin yar Gurbetin lisanıdır gülüşün yar, sesin yar Üflerken erdemini maveradan hicabın Zümrüdüanka neden alev alev yanıyor Ey enis-i mücella, sen ki, yelpazesin yar Limanısın ruşenimin bela okyanusunun Semadan damla damla inen firuzesin yar
Esirinim; ey nur-u nigahı, m, yakma beni Sonsuzlığa seninle varalım, ey cefakar İliğime işledin; no'lur, bırakma beni Nazlısın; nazarındır ufuklarımı saran Ayrılık acısıdır damarlarımda kıvranan Yorgunum, yaralıyım; no'lur, bırakma beni Şahikasın; şavkınla tutuştu hücrelerim Esirinim; ey nur-i nigahım, yakma beni
610
GEL
Gökleri kucaklasın kolların, gel içime Ellerin gözlerimin mehtabını süslesin Akıyorsun ırmaklar gibi hayallerime Büyülüyor gönlümü sanki rüyada sesin
Naz ile uğulduyor kulaklarımda meltem İğneli bakışların yıktığı viraneyim Istırap sergilerken yüzünde, binbir sitem Neyleyim visalini, ben artık divaneyim
Masmavi bir denizin ortasında ve kırgın İçiyorum çöllerin bütün susuzluğunu Damla damla kuruttu bu sevda ve bu yangın Mendillerin gözümde arayıp bulduğunu
En acı duygularla bakıyorum göklere Bahçıvanlar şimdi hep diken yetiştiriyor Rabbim, kavuşmasamda dünyada çiçeklere Ebediyyet bahçesi artık beni bekliyor
Mutluluk diyarına gideceğim göklerden Nur ile penceremi bezeyecek çiçekler İhtirasın, ölümün olmadığı o yerden Meçhuller dünyasını dolduracak melekler
Büyülüyor gönlümü sanki rüyada sesin Akıyorsun ırmaklar gibi hayallerime Ellerin gözlerimin mehtabını süslesin Gökleri kucaklasın kolların, gel içime
710
PİŞMANLIK VE HÜZÜN
Zaman çığlık dolu; bu son geceden Aydınlığa indi bütün kederler Bir ses 'uyan' diyor, 'ölüm gelmeden Yoksa seni karanlığa iterler' Zaman çığlık dolu; bu son geceden Neden korkuyorum, bilmem ki neden
Kelepçe vurdular, eyvah, dilime Eski bir ülkede, yitirdiklerim Toztoprak misâli çöktü elime Rüyalar içinde getirdiklerim Kelepçe vurdular, eyvah, dilime Öksüz kaldı benden hece, kelime
Elim silahlı sermayem: Gurur Neçiçekler benim; ne ben çiçeğim Bir gün hesap için divan kurulur Ayaklar altında kalır yüreğim Elim silahlı sermayem: Gurur Korkarım beni de alnımdan vurur
Pişmanlık ve hüzün hep yığın yığın Bütün varlığımla soyujluyorum Ortasında kaldım bir bataklığın Kurtarın dostlarım, boğuluyorum Pişmanlık ve hüzün hep yığın yığın Bahçesi harâbe tüm insanlığın
Karşımda yokluğun alev gözleri Zindanlar içinde zavallı ruhum Mükâfat mı, bana şu kan gölleri Yoksa işkence mi, avutulduğum Karşımda yokluğun alev gözleri Bana diş biliyor yıllardan beri
Dilene dilene eğilmiş belim Yüzüm kaktüs yaprağına benzemiş Bİlmiyorum, neden böyle tembelim Kim bana 'çalışma, yaşarsın' demiş Dilene dilene eğilmiş belim Artık görmüyorum, sağırım, kelim
Acaba çıkar mı yollarım düze Yoksa yokuşlar mı öldürür beni Birgün kavuşursam belki, gündüze Talih bir defacık güldürür beni Acaba çıkar mı yollarım düze Sonsuzluğa, mutluluğa, denize
810
BABALAR GÜZELİNE MERSİYE
Gittin; dünya bir kafes, devâ mahpus, söz ketum Gittin; çekildi suyu can nehrinin; kaldı kum Doruklarda bahardın, derinde servi boylu Muhabbet savaşçısı, yiğit, cihangir soylu Göklere yönelirdin gece gündüz, susardın Zamana defineler verip mekânı sardın Bu gün hüznün hayale kuyu kazdığı gündür Bu gün kederden sabrın bile bezdiği gündür
Yetim kalmış çiçekler sana meftun bakardı Yuvanda gülkurusu bakışların kokardı Tenhada çoğaltırdın gözlerini kimsesiz Gözlerin başkaları için ağlardı sessiz Bereket dağıtırdın çocukların kalbine Sonbaharına erip döndürüldün Rabbine Bu gün ötenin bir dost eli sezdiği gündür Bu gün samanyolunda aşkın gezdiği gündür
Kör bakmayı bilmezdin; özde ruhun yanardı Rüzgâr, yağmur ve güneş seni meczup sanardı Şimdi yansın kapılar, pencereler kırılsın Vadiyi sel götürsün, dağ ikiye yarılsın Öncü bir kıyametten geçtiğin ândı ölüm Sen rüyadan uyandın; senden uyandı ölüm Bu gün kardelenlere kanın sızdığı gündür Zamanın ezberini yine bozduğu gündür
Ân gelir, seni nâçâr kılan dert nîran olur Alıcı kuşlar gibi vurulup vîran olur Yedi iklimden sorar düşlerini yârenler Buhurdanlıkta taşır hâtıranı erenler Kırlangıç yuva yapsın şimdi lâlezarına Erguvan tohumları ekildi mezarına Bu gün kovulmuşların katran süzdüğü gündür Bu gün toprağın alevleri üzdüğü gündür
Bu mezar taşı kime ne söylüyor; bu yıldız Bu gök, yaralı bulut, çâresizlik; bu ıssız Ülkenin hangi dağı, ovası şimdi benim Seninle sessizliğin koynuna girdi tenim Âh kırılan ellerim, ah çürüyen kanlı göz Bir cefâ girdabında dalgalanıp yandı öz Bu gün fırçanın kalbe diken çizdiği gündür Matemin bir şairi lif lif çözdüğü gündür
Her yüzde bir tebessüm oluyor filizlerin Haramilerde bile ışıldıyor izlerin Nâm yurdunda gölgeydin, merhamet burcunda dev Sokak garip; münzevi bir rüyada şimdi ev Hicrana varan yolun her köşesinde serap Şehir şehir ürperiş, ülke ülke ıstırap Bu gün bir kelebeği dağın ezdiği gündür Bu gün kalemin “eyvah” diye yazdığı gündür
910
BİRKAÇ DELİ GÜVERCİN
Siyah belki aldatır içindeki beyazı Talihin aynaları kırıyorsa, hüzündür Sen yine anlamadın ne baharı, ne yazı Beni cehennem kılan o esrarlı yüzündür
Sen küçük bir lalesin; avuçlarında nergis Ben acının zehrine su katan hummalı dev Gözlerinde isyanı damıtıyor kan ve sis Gözlerimi yakıyor bu karayel,bu alev
Sen uzak bir nehirsin denizlere yabancı Ben ruhumun çölüne göklerden su taşırım Senin kalbinde kahra gülümseyen bir sancı Ben kalbimi dağların derdiyle paylaşırım
Bilmem neyi aradım bir ömür kuşlarında Binbir gece yürüdüm hangi muamma için Zümrüd-ü anka uçar senin bakışlarında Benim rüyalarımda birkaç deli güvercin
1010
BAĞIŞLA BENİ KÖLEM
Yoksa dönmeyecek mi yüzünü bana güneş O eflâtun şarkılar çalacak mı yeniden Meğer dil en belalı gecesiymiş ömrümün Ne kadar da güçsüzmüş bir sultan kölesinden
Ah, o özel anları öldüren kelimeler Atabilseydim sizi lügatimden, atardım Köleyi sultan kılıp evrenin son tahtına Kendimi köle gibi kervanlara satardım
Bağışla beni rüyam, çölümdeki son deniz Bağışla allı turnam, dağ başındaki duman Masum bir dalgınlığın infilâkıyla şimdi Gel de gör; yıkılıyor üzerime asuman
Yalnız ay ışığında görüyorum kalbimi Huzurunda bir mahkûm gibi eğiliyorum Bir şey var ıstırapla beni alnımdan öpen İki ufuk arası bir şey var, biliyorum
İşte, senin yüzünle donattım karanlığı Başkası kül, bahçesi, ötesi, tarihi kül Senin bakışlarında gülümsüyor yıldızlar Onlara gizlendiysen avuçlarıma dökül
Geriye mi atacak adımlarını yollar Nasıl mutludur şimdi gözyaşı, korku, elem Sana sultanlığımın ölümsüz fermanıdır Ellerimden tutuver, bağışla beni kölem