Seçmenin beklentisi her zaman güven ve istikrardır. Kaos ve belirsizlik hissettiğinde macerayı değil denenmiş olanı tercihe meyyaldir. Çünkü insanın doğası gereği güven ve öngörülebilirlik ihtiyacı asla değişmez. Ne hükümet sistemine bakar ne de kollektif romantizme.
Seçmenin gündelik hayatta aldığı kararlar, sorumluluklar ve korumak istediği düzen her zaman ‘konfor’ eksenlidir. Konforunu garantilediğinde ise diğerleri ve dış dünyaya dair idealize edilmiş düşler kurmaya başlar ve daha iyisi için yeni seçeneklere göz kırpabilir.
Fakat eldekini, dimyata pirince giderken evdeki bulguru asla kaybetmek istemez, ancak eldeki sağlamsa daldakine uzanır.
Altılı masanın yaklaşan seçimlerde seçmenin saymış olduğum temel beklentilerinden daha çok masanın istikbaline odaklandığını görüyoruz. Seçmeni konsolide ve ikna etmeyi değil birbirlerini ikna etmeye enerji harcayan ve ‘kutsal’ masaya yönelmiş canhıraş bir çaba izliyoruz.
Pandemi sonrası yaşanan küresel kriz, yaşadığımız deprem felaketi, üçüncü dünya savaşı tamtamları arasında, seçmenin altı benzemez bir yapıya iktidarı teslim etme macerasına girişmesi mümkün görünmüyor. Zaten masayı kutsayan ve cepheyi oluşturan temel motivasyon hükümet sistemi filan değil anti-erdoğanizim…
Masada kişisel husumetle beslenen ve hesap görmeye azmetmiş en az iki ortak var, bir diğeri yıllardır haset duygusuyla dopdolu, bir diğeri hasbelkader vekillik hesabında, başı çeken defalarca kaybetmiş bir ‘loser’ ve son olarak masanın haylaz çocuğu…
Öyle bir ‘ideoloji ’ye düçar olmuşlar ki, masayı oluşturan her bir partinin özgünlüğü, farklılığı ve değerler siyaseti ortak düşman ‘Erdoğan’ karşısında eritilmiş gibi ‘gösteriliyor’. Altı siyasi parti sürecin şehvetiyle aslında melezleştiğinin, silikleştiğinin, kurucu değerlerinden uzaklaştığını henüz farkında bile değil. Akıllarını başlarından alan Erdoğan nefretinin gözlerini kör ettiği çok açık, narkoz geçtiğinde uzuvlarının yerlerinde olmadıkları acı gerçeği ile karşılaşacakları muhakkak.
Yaşadıkları bu politik evrimin kendi seçmenlerinde nasıl karşılık bulduklarından bile habersizler, adeta kendi kitlelerinden noterden mutlak vekalet almış gibi masada taviz üstüne taviz vermeyi, bir kumarbaz gibi her defasında varlık sebeplerini masaya sürmeyi sürdürüyorlar. İstanbul Sözleşmesinden HDP ilişkilerine, Suriye meselesinden ABD ilişkilerine kadar birçok mayınlı alana henüz girilmemiş durumda… Hele hele vekillik listeleri ve ittifak protokolü pazarlık masasının en büyük sınavlarından biri olacak.
Ortakların 15 Mayıs’ta evlerine yani kendi partilerine ve seçmenlerine döndüklerinde bir ’züğürt tesellisi’ olarak -ama masayı yıkmadık- cümlesi aile üyelerini ne kadar tatmin edecektir hep birlikte göreceğiz.
Kazan kazan üzerine kurulmuş bir ortaklığın kaybet kaybete dönüşeceği günler uzak değil…
Üstelik genel başkanların milletvekili de olmayacakları düşünüldüğünde seçim sonrası var olan koltuklarını dahi kaybedecekleri çok büyük bir kumara giriştiler…
Cesaret olsa belki takdir ederdik fakat derin bir nefret ve gözleri kör eden bir ihtirastan ibaretler, sandık şifadır.