Bembeyaz bir sayfayı , kurşun kalemi ve ufak bir silgiyi masaya koymuş öylece bakıyorum . Hangileri gerekli ;hangileri bu masada yerini almamalı?“
Boş kağıt olmaksızın mektubunu nasıl yazacaksın Gülşen ?”diye sesleniyor içimdeki sabırsız kadın aniden …
Haklı ; şöylece dursun bakalım kenarda …
Kelimelerin ırmaklar misali çağlayıp kağıda içini dökeceği an gelecektir muhakkak birazdan .“Peki ya ucu hafif yıpranmış şu eski kurşun kalem…
O da kalmalı mı masada Gülşen ?”diye soruveriyorum kendi kendime …
Bazen cevabını bildiğimiz sorular boşluğa bakıp bakıp güldürür küskün bakışlarımızı . “Kalmalı elbet kalemcağız !”
Çünkü tüm betimlemeli sözcüklerin önünde reverans yapıp; onları kağıt üzerinde dansa kaldıracak olan ta kendisidir.“ Ya ufak silgi ?”diye yankılanıyor rengini kaybetmiş kimsesiz bir soru sağ kulağımda .
Bir mektup yazılacaksa …
Bembeyaz bir kağıt ve emektar bir kurşun kalem elbette ki en güzel valsini yapmalı satırlar boyunca …
Ama hep aynı soru ;yine o soru … “Ya ufak silgi ?” Duyguları , fikirleri, özlemleri, kırgınlıkları, heyecanları, hatır sormaları, öğütleri, keşkeleri, şükranları …
Kısacası işte tüm yaşanmışlıkları silmeli mi ?
Yoksa tüm içtenliğiyle dans ederken kalem ve kağıt ; silgi de sadece kenardan bakıp alkış mı tutmalı ?
Uzun uzun düşünüyor Gülşen . Bir kağıda , bir kaleme sonra da silgiye bakıyor . Hafif bir tebessümle silgiyi alıp cebine koyuyor. Geçmişte yaşanmış ve gelecekte yaşanacak olan ne varsa silinmemeli ;diyor .
Ve başlıyor şimdiki aklı ile geçmişteki Gülşen ‘e bir mektup yazmaya …
Sevgili Gülşen ;
Nasılsın? Umarım ufacık çocuk hallerinle musmutlusundur. Gözlerinin ışığı bugünkü gibi parlak mı?Umarsızca ve cesurca kahkahalar atıyor mu o küçük kız çocuğu ?
Sana sormak istediğim sayısız soru var kalemimin ucunda bu akşam . Gel gör ki bir tarafım, yanıtlarını yaşayarak öğrendiğin sualleri bir kenara koy diye öğüt verip duruyor hala.
O küçük ellerini sımsıkı tutmak ve sana gelecekten bazı sırlar vermek istiyorum aslında …
Kabuğuna çekilip yalnız kalmayı büyüdüğünde de çok seveceksin . Bir yalnızlık nasıl yavaş yavaş demlenir ve kendi başınalığın tadı şekersiz çay kadar lezzetlidir ; hep bileceksin .
Küçükken de elinden kaleminin asla düşmediğini biliyorum . İleride yazmayı çok seven ve yazmanın sağaltıcı gücüne inanan bir yazar olacaksın . Şimdiden yaşadığın her şeyi şükranla deneyimlesen ve tüm silgileri cebine kaldırsan hiç de fena olmaz aslında .
Bisikletten düşmekten nedense korkan bir yanın var değil mi ?
Merak etme ileride de pek sevmeyeceksin iki tekeri . Onun yerine ; sahil boyu , dere kenarı , ağaç altı , sokak arası saatlerce yürümeyi tercih edeceksin . Gözlerin en kaliteli kadrajlar gibi fotoğraflayacak hep
geçtiğin caddeleri. Bakacaksın ; göreceksin …
En çok da yeni ülkeler keşfetmeyi seveceksin ileride . Gotik mimariye sahip Ortaçağ kasabalarına tutkun olacaksın . Tarihi yapılar arasında gezinirken dönem şairlerini hayal edeceksin gözlerini kapatıp : “ Kim bilir neler yaşandı bu coğrafyalarda ?” sorusu bir gidip bir gelecek kaleminin ucuna …
Hiçbir zaman korkma kaybolmaktan ! Kaybolmanın , kendini bulmak olduğunu fark ettiğin an ayakların yerden kesilecek .Bazen yeni deneyimlediğin bir kahvede ; bazen bitirebilmek için kendini zorladığın
bir kitapta ; gitmekten hiç hoşlanmadığın kapalı gişe filmlerin son sahnesinde …
Küçük gizemlere dikkat et ! Hayatın sana ne zaman , nerede ve ne şekilde öğretmenlik edeceğini
bilemezsin . “Öğretmek” demişken …
Gönülden yapacaksın heybendeki her bilgiyi etrafındakilerle paylaşmayı … Çocuklarla, yaşlılarla , kuşlarla , kedilerle …
Devamlı paylaşacak ; bildiklerini üleştirecek; onlara öğretecek ve onlardan öğreneceksin .