Bugün malumunuz babalar günü. Sevgisini, bilgisini, zamanını, sohbetini, servetini karşılıksız ve sınırsız çocuklarına sunan dünyanın en zengin insanlarıdır babalar. Bu yüzden olsa gerek gerçek hayatta, sevgisiyle, merhametiyle temerküz etmiş insanları babacan olarak ifade ederiz.
Sadece verebilen insanlar zengindir. Vermek her baba yiğidin harcı değildir. Ali cenaplık ister, eli ve gönlü açıklık ister, yüce gönüllülük ister.
Bir şeyi verebilmek için ondan insanın kendinde bulunması lazım. Neyle donatılmışsan, neyle dolmuşsan içinden o sızar işte. Bal fıçısından bal, zehir fıçısından zehir sızar.
Sevgiyle ömrünü bereketlendirenlerin ömürleri su gibidir, azizdir. Değdiği, dokunduğu her yer yeşerir, filizlenir. Gül bahçesinde yaşamakta bizim elimizde, yaşadığımız yeri çorak toraklara çevirmekte bizim elimizde. Sevgisiz yaşanılan, her yer, her şey çoraktır. İşinizi severek yapmazsanız işiniz, aşınızı severek yemezseniz aşınız. Dünyaya sevgiyle bakarsanız, muhabbetle kucaklanırsınız. Bu yüzden canı gönülden neyi veriyorsak, hayatımızı inşa ettiğimiz yerlerin etrafı onlarla çevrilir.
En güzel duygular ancak yürekte hissedilen duygulardır. Hakiki manada kalplere dokunmayan, kalbi harekete geçirmeyen sözler davranışlar hükümsüzdür. Biri kalbine, diğeri kalıbına taliptir. Kalıbına talip olduğunuzun, kalbine hükmedemezsiniz. Ama kalbine sirayet ettiğinizin kalıbına hükmedersiniz.
Ancak mesele sevmek meselesidir ve tek taraflı bir edimdir. Bir başkasını sevmek, ancak ona geri çekilip yer açmaktır. Bir bahçıvan hassasiyetiyle çiçeklere ihtiyacı olan sevgiyi, suyu zamanında verip çiçeklerin yeşermesi, büyümesi ve açması için ona zaman tanımaktır. Onu bir şeye zorlamaya, verdiğinizin karşılığını almaya zorlamak sevmek değildir. Sevmek can suyu olmaktır. Mühüm olan onun gül açmasıdır. Gül’e hangi bülbülün konacağına siz karar veremezsiniz. Bu yüzden sevmek aranızdaki mesafeyi de sevmektir.
Babaların evlatlarına karşılıksız sunduğu sevgide böyledir. Siz evladınızı seversiniz, evladınızın sizi sevmesini beklemeden. Allah rahmet eylesin Mustafa Küçük’ün
-Ben yanarım yavrum sana,
-Yavrum yanar yavrusuna,
-Tabiatın kanunu bu
-Koyun meler kuzusuna türküsünde olduğu gibi. Herkes sevdiğine yanar. Sevdiğinin ona yanmasını gözetmeden beklemeden.
İnsan oğlunun en büyük zenginliği sevgisidir. Sevgisinin zekâtı da, sevgide cömertliktir.
Kenan Rıfai ne güzel özetlemiş konuyu:
“Zenginin zekâtı malına fukârayı iştirak ettirmek olduğu gibi, fukaranın zekâtı da zenginden ümidini ve gözünü kesmektir.
İlmin zekâtı onu ehline ve tâlibine vermektir.
Evin zekâtı gelen misâfiri ağırlamak ve itibar etmektir.
Sohbetin zekâtı dedikodudan uzak olmaktır.
Evlâdın zekâtı yetimlere ihsandır.
Kuvvetlinin zekâtı zayıflara yardımıdır.
Nefsin zekâtı kötü ahlâkları terk etmektir.
Aşkın zekâtı vermek, hep vermektir.”