Tahta; bildiğimiz tahtadır. Takoz ise, bir aracın kaymasını, ya da, yerinden ayrılmasını engellemek için lastiklerinin önüne konulmuş engelleyici, ağaçtan yapılmış aparattır.
Takoz; engelleyici, durduran, hareket ettirmeyen, yerinde bekleten demektir.
Takoz koymak: Bir işin olmasını, ya da yapılmasını engellemek demektir.
Bu takozu ticari, teknolojik, siyasi, bürokratik veya herhangi bir alanda ülkenin gelişmesini durdurmaya çalışan tavır, davranış ya da eylem olarak düşünürsek, o zaman anlamı; engellemek, karşı çıkmak, tuzak kurmak, köstek olmak veya en hafifiyle gölge etmek manalarına gelir.
Takoz konusunda, Sn. Selçuk Bayraktar’ın bir röportajında söyledikleri gerçekten dikkat çekici;
TB2 “Akıncı” dan örnek veriyor ve diyor ki; “ Bu uçak 6 ton ağırlığında, içerisinde 100’den fazla bilgisayar, milyonlarca satır yazılım ve 10 binlerce parçadan oluşan çok komplike bir uçaktır. Dünyada üç ülke yapabiliyor. Ve bunun arkasında, yirmi yıllık bir emek var. Böyle bir uçağın önüne tahta bir takoz koyarsanız, bütün sistemleri çalışsa bile, bu kadar emek, bu kadar zaman ve bu kadar masrafla yaptığınız bu uçak yerinden hareket edemez. Bütün bu sistemleri bir araya getirmek ne kadar zor! Bunu küçük ahşap bir takozla engellemek ne kadar kolay!”
Türkiye’nin önüne de, yüz elli yıldır her alanda takozlar konulmaktadır. Bu takozlar bazen vesayet odakları ve bürokrasi, bazen üniversiteler, bazen Askeri müdaheleler, bazen medya, bazen sendikalar, bazen terör örgütleri, bazen bir kısım siyasiler olabiliyor. Zaman ve zemine göre farklı takozlar dış güçler tarafından görevlendiriliyor.
Yakın tarihimizde, Abdülhamit Han Osmanlı’yı yeniden kurmaya başlamış; devasa altyapı-üstyapı yatırımları yapmış, okullar, fakülteler açmış, devleti 20. yüzyıla girerken müthiş bir şekilde atağa kaldırmış fakat içeriden ittihat terakki, yerli yabancı, dinli dinsiz, Ermeni'si Yahudi'si kim varsa birleşmişler; dış mihraklardan aldıkları desteklerle de güç kazanarak onu devirmişler, sonrası ise; felaket! Yedi cephede savaşa girmişiz, koca devlet yıkılmış, beş yüz bin şehit vermişiz ve iki milyondan fazla insanımız savaşta, yaralanmalar ve hastalıklar sebebiyle ölmüş, topraklarımız on kat küçülmüştür. Yüz yıldır hâlâ kendimize gelemiyoruz.
Cumhuriyet döneminde de, yeni devletimiz hiç rahat bırakılmamıştır. Milli ve yerli kalkınma hamlemiz hep takozlarla durdurulmuştur; İlk uçak fabrikamız Kayseri’de TOMTAŞ adlı şirket tarafından 1926 yılında kurulmuş. 100’den fazla uçak üretmiş. İkinci dünya savaşına kadar üretimlerine devam etmiş fakat 8 Ekim 1948 Marshall yardımı ve 18 Şubat 1952 ‘de Türkiye’nin Nato’ya katılmasıyla bu fabrika Amerika’nın ve NATO’nun yönlendirmesi ile gereksiz görülerek kapatılmıştır.
Vecihi Hürkuş 28 Ocak 1923’te ilk yerli uçağını uçurur. Bu konuda önemli çalışmalar yapar. Fakat ona da içeriden ve dışarıdan her türlü engel çıkarılır. 1933’te yerli kabin uçağını üretir. İkinci dünya savaşından sonra Amerikan etkisiyle fabrikaları kapanır. 1954’te Hürkuş Havayolları şirketini kurar fakat sabotajlar, kaçırmalar ve kazalar sonucunda şirket uçuştan men edilir.
İlk yerli savunma sanayi fabrikasını kuran; Bakü Fatihi Nuri (Killigil) Paşa kendi fabrikasına yapılan sabotajla fabrika ve çalışanları ile birlikte 2 Mart 1949’da kaza süsüyle havaya uçurulmuş.
Nuri Demirağ; Ülkemize 1250 km. demir yolu yapmış. 1936 yılında Beşiktaş’ta bir uçak fabrikası kurmuş ve aynı yıl tek motorlu uçak üretmiştir. 1938 yılında N.D-38 model A Sınıfı yolcu uçağı üretmiştir. İlk paraşüt üretimini yapmış, Gök Okulunu kurmuş 290 pilot yetiştirmiş. Birçok ülkeyle uçak ihracatı bağlantıları yapmış, bu uçakları üretmiş fakat kendisine ihracat izni verilmediği gibi Devlet de uçaklarını almamış, uçakları elinde kalmış, fabrikası ise 1944 yılında kapanmıştır. Fabrikası ve Gök Okulunun bulunduğu tapulu mülkü olan, Yeşilköy havaalanı arazisi de 1944 yılında kamulaştırılarak elinden alınmıştır.
İlk motor (1956) ve ilk otomobil üretimini (1961) rahmetli Necmettin Erbakan hocamız yapmış; “gümüş motor” fabrikası Avrupa’lı rakip şirketlerin oyunları ile devre dışı bıraktırılmış, ilk yerli otomobil ise sabotajla yürütülmemiş, daha sonra bu proje de rafa kaldırılmıştır, Şu an müzededir.
Cumhuriyet tarihimiz boyunca; yukarıda sıraladığım örnekler ve bunlara benzer engellemeleri çokça görebiliriz. Türkiye’nin gelişmesine engel olmak için, yerli ve milli her girişim gizemli bir el tarafından, bürokrasiyi de etkileyerek; tereyağından kıl çeker gibi, basit bir takozla devre dışı bırakılmaya çalışılmaktadır. Buna askeri, ekonomik ve siyasi müdahaleleri de dahil edebiliriz.
Bugün, Sayın Cumhurbaşkanımız Sn. Recep Tayyip Erdoğan; o tahta takozları Türkiye’nin önünden kaldırmaya çalışmaktadır.
Ancak takozlar sağlı sollu her taraftan engeller oluşturmaya çalışıyor. Hem gelişmemizi engellemek, hem de vatanımızı bölmek için, yüzyıl önceki gaflet ve hıyanet erbabı sanki bugün yeniden hortladı. Aynen; dilleri zehirli, gönülleri kirli ve tavırları çirkin; aynı söylemler ve aynı eylemlerle yüzyıl önceki ittifaklar yeniden diriltilmeye çalışılıyor. Tarihten ders alan hiç yoktur. Ancak Türkiye’nin yükselişini kimse durduramayacak; hukuk, ahlak ve demokrasi dışı yöntemlerle kimse iktidarı devralamayacaktır. Milletimizi birbirine düşürmek ve vatımızı bölmek için pusu kuranlara, bu millet engin feraseti ile fırsat vermeyecektir.