Satın aldığımız bir eşyaya karşılığında ücret/para veririz. Aslında belli bir zaman çalışarak elde elde ettiğimiz bu parayı veririz. Haliyle Jose Mulika’nın da belirttiği gibi biz zamanımızı bir şey almak için harcarız yani yaşamımızı veririz bir şey almak için. Öyle bir zamandayız ki alma etkinliği bir hastalık niteliğine gelmiş durumda.
Kullanmadığımız ya da kullanmaya bile fırsatımızın olmayacağı düzinelerce eşya…
Sürekli bir satın alma ve bunun karşılığında daha fazla çalışma söz konusu olmaktadır. Öyle bir aşamaya geliyoruz ki bir anda satın aldıklarımız oluyoruz. Eğer bir şey almadıysak yakın zamanda kendimizde bir eksiklik hissediyoruz. Bu bağımlılık irili ufaklı herkesi sarmalamış durumda. İcat edilen tüketici toplumda biz tüketimle modernleşmeyi biz tüketimle büyümeyi bir tutar olduk… büyüyen bir ülke tüketen bir ülkedir konumuna geldik.
Tüketimi yapılan şey esasında bizizdir. Zamanımız, özgürlüğümüz, enerjimiz, ağacımız, atmosferimiz, çocuklarımızın yarını ve kısaca tükettiğimiz şey yaşamımızdır. Her aldığımız pamuklu kazak bir işçinin alın teridir, her aldığımız şey doğada eksilen bir başka şeye karşılık gelmektedir. Okuduğumuz kitap ağaca, kıyafetlerimiz pamuk ve koyun yününe vb. gibi birçok şey sayılabilir.
Gel gelelim dinimiz İslam’ın bize öğütlerine. Herkesçe bilinen gereksiz harcamalara israf denilmektedir. Gereğinden fazla kullanma veya gerekli olan yer dışı bir yerde kullanma israftır. Ne olabilir bu şeyler: zaman, para, emek…
Araf süresi 31’de bunun altı çiziliyor: “Yiyiniz, içiniz, fakat israf etmeyiniz; çünkü Allah israf edenleri sevmez.” Allah sevmiyorsa bir şeyi ona inanan ve onu seven de sevmemeli o şeyi. Öyle ki akmakta olan bir nehirde abdest alırken dahi israf etmemeye dikkat çekmiştir hadislerimizde.
Doğada her şey insan için vardır adeta ama insanın sınırsızca ve hoyratça bunu kullanması hem din hem de güncel yasalar buna izin vermemektedir. Kişi inanıyorsa dini kurallar gereği dağa çıkıp istediği kuşu avcılık adına vuramaz. Eğer kişi açsa ve doyması gerekiyorsa doyacağı kadarını avlaması akla, bilime ve dine uygun olanıdır. Ancak keyfe keder ormana gidip bıldırcın, keklik ve tavşan avlaması pek de sağlıklı bir davranış değildir.
Doğada her şey insan içindir dedik ama bu demek değildir insan gücü yetiği kadar her şeye hükmetsin ve bu hüküm süresince istediği kadar tüketim yapsın. Doğada olan şeyler belli bir kurala göre insanın kullanımına sunulmaktadır. Belgesel programlarını izleyen bilir, “her hayvan acıkınca avlanır”. Tok bir aslan bir geyik avına çıkmaz.
Doğada her şey insan içindir ama bu demek değildir ki insan sınırsız bir petrol yataklarına sahiptir. Herkesin altında aracı olması güzel ama o araçla en kısa mesafeye dahi gitme, toplu taşıt araçlarını kullanmama sebebi oluyorsa bu durum da şehir yaşamının yoğun trafik ile karşılaşması adına sorunlu bir durum olmaktadır.
Son günlerde ortaya çıkan Çin’deki Corona virüsü, bu fütüratsızca israfın ve hoyratça yeme içmenin neticesi denilebilir. Çünkü doğada her şey belli kurallara göre işlemektedir. Buna sünnetullah diyoruz. Eğer tüm yılanları öldürürseniz karşınıza baş edilemeyecek kadar fare çıkacaktır. Ya da başka bir hayvanın soyunu kurutursanız karşınıza önlenemez başka bir sorun çıkacaktır. Haliyle sünnetullaha uygun olanı yapma eğilimi göstermemiz gerektiğini akılda tutmalıyız.