Bağırsaklarda bulunan mikrobiyal toplulukların bulunduğu mikrobiyotanın vücutta önemli işler yaptığına dikkat çeken Düzce Üniversitesi Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp Merkezi Müdür Yardımcısı Dr. Nisa Sipahi, mikrobiyotanın ikinci beyin olarak adlandırıldığını ifade etti.
Düzce Üniversitesi Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp Merkezi Müdür Yardımcısı Dr. Sipahi yaptığı açıklamada mikrobiyotanın bazı hastalıkların önlenmesinde veya tedavisinde yardımcı olduğunu ifade etti.
Sipahi, "Bağırsak florası ya da yeni bilinen adıyla mikrobiyota bağırsaklarımızda yaşayan mikrobiyal topluluğu ifade eder. Kendi vücut hücre sayımızın yaklaşık 10 katı kadardır. Vücutta birçok fonksiyonda görev alırlar. Bizi hasta ederler, bazı hastalıkların önlenmesi ya da tedavisinde bize yardımcı olurlar. Bununla birlikte doğumdan sonra bağırsağın olgunlaşmasında, bağırsak yapısının kararlılığında görev alırlar. Vücudumuzdaki bazı genlerin kendi işini yapabilmesi için onlara katkı sağlarlar, sindirime katılırlar. Yediğimiz birtakım besinlerin sindirimi bağırsaklarımızdaki bakteriler tarafından gerçekleştirilir. Bağışıklık sisteminin düzenlenmesi ve güçlü bir şekilde işini yapabilmesinde görev alırlar. Dolayısıyla tüm bu sebeplerden ötürü bağırsaklarımızdaki mikrobiyal topluluk için ikinci beyin adı verilmektedir" ifadelerini kullandı.
Vücudumuzdaki bu mikrobiyal topluluğun denge halinde olduğunu ifade eden Sipahi, "Çeşitli bakteriler, mantarlar ve mayalar var. Bunlar çeşitli gruplar halinde ve bu gruplara üye milyarlarca mikroorganizma bulunmaktadır. Bunlar arasında iki baskın aile grubu var. Bunlar arasında da bir denge var. Bu denge birinin lehine bozulduğunda obezite, stres, diyabet, depresyon gibi çeşitli hastalıklar meydana geliyor. Hatta düzensiz bağırsak sendromu, kanser özellikle kolon kanseri ile çok fazla ilişkilendiriliyor" diye konuştu.
'MİKROBİYOTA BOZUKLUKLARI KORONAVİRÜS İÇİN BELİRTİ OLABİLİR'
Dr. Sipahi, incelemeler sonucunda bağırsak mikrobiyota bozuklukları ile Covid- 19 arasında çeşitli ilişkiler bulunduğuna dikkat çekerek, şöyle konuştu:
"Mikrobiyota ya da bağırsak floramız vücutta birçok şeyde söz sahibidir. Evet Covid- 19 ile çeşitli ilişkileri var. Bunu üçe ayırabiliriz. Birincisi mikrobiyotadaki birtakım bozukluklar obezite, kanser gibi hastalıkları tetikliyor. Bu hastalık grupları da Covid-19 için risk grubu. Burada mikrobiyota Covid-19’a kapıları açıyor diyebiliriz. Tabii ki tek etken mikrobiyota değil. Hastalıklar vücutta çok faktörlüdür. İkinci olarak mikrobiyotanın bağışıklık sistemini düzenleme görevi var. Bağışıklık sistemi çok karmaşıktır, çeşitli moleküller, hücre ve dokular yer alır. Bunların bir kısmı bağışıklık sistemine başlama sinyali verirken bir kısmı ise dur sinyali verir. Mikrobiyotanın da bu şekilde görevleri var. Bağışıklık sisteminin de sağlıklı ve güçlü olabilmesi için düzgün bir mikrobiyota şarttır. Bağışıklık sisteminin de Covid- 19 hastalığında ne kadar önemli olduğunu zaten 1 yıldır konuşuyoruz. Üçüncü olarak aralarında bir etkileşim var mıdır? Mikrobiyota Covid- 19’a yakalanma riskini artırır mı? Tedavide bize yarar sağlar mı? Evet birtakım bulgularımız var. Örneğin Covid-19 bulaşan bir bireyde yapılan mikrobiyon analizinde bağırsaktaki bakterilerin vücutta interkolin- 18 adı verilen bir stokini salgılattığı görülmüş. Özellikle yoğun korona hastalarında. Bu stokin vücutta biraz problemli bir stokin. Çeşitli hastalıkları tetikleyebiliyor. Vücudun kendi dokularını, organlarını tanımayıp onlara saldırma, onları yok etme güdüsünü tetikleyebiliyor. Son dönemde bahsedilen stokin fırtınasının başlangıç molekülü dahi olabilir. Onun dışında koronalı bireylerin bağırsak florası incelendiğinde tür çeşitliliğinin oldukça daraldığı görülmüştür."
DENGELİ BESLENMENİN ÖNEMİ
Dr. Sipahi, mikrobiyotanın korunması için dengeli beslenmenin önemine dikkat çekerek, şu açıklamada bulundu:
"Mikrobiyotayı korumak için tek tip beslenmememiz gerekiyor. Düzensiz ve fazla antibiyotik tüketmemek çok önemli. Bununla birlikte bağırsak florasındaki bakterilerin yiyeceklerini onlara vermek çok önemli. Yani probiyotik adı verdiğimiz muz, elma, enginar, tahıllı, posalı, lifli gıdaların tüketilmesi, süt ve süt ürünlerinin tüketilmesi çok önemli. Mikrobiyal dengeyi korumak adına gerçekten fayda sağlıyor. Bununla birlikte çeşitli gıda takviyeleri alınabilir. Arıların mucizesi olan propolis, bal gibi ürünlerin de tüketilmesi gerekiyor. Bal ve propolisin bağırsak mikrobiyotasını modüle etme özelliği var."