Kartal Koşuyolu Yüksek İhtisas Eğitim ve Araştırma Hastanesi Doç. Dr. Rezzan Deniz Acar'ın "Yaz Geldi; Nasıl Beslenmeli?" başlıklı basın bülteni.
Yaz aylarında mevsimin güzelliklerinin yanında sıcaklığın aşırı artışı ile beraber metabolizmada meydana gelen değişiklikler de dikkat çekmektedir. Bu metabolizma değişiklikleri özellikle kronik hastalığı olan bireyler için zorlayıcı durumlar oluşturabilmektedir. Önemli konu sıvı kaybından korunmak yani, vücudun susuz kalmamasıdır.
Vücudun su dengesini korumak, kalbin vücut kaslarına giden kan damarlarına daha etkin kan pompalamasını ve dolayısıyla vücudumuzdaki kasların daha etkin çalışmasını sağlamaktadır. Diyabet ve kalp hastalığı olan veya diüretik dediğimiz idrar söktürücü ilaçlardan kullanan hastaların diğer bireylere oranla daha fazla sıvı dengesine dikkat etmesi gerekir. Basit bir şekilde su dengemiz hakkında fikir sahibi olabiliriz. Örneğin idrar rengi açık ve berrak ise bu iyi yeterli su aldığımız anlamına gelirken daha koyulaşmış ve az miktarda idrar susuz kaldığımızın ilk göstergesidir. Susuzluk hissettiğimizde ise vücut çoktan susuz kalmış ve bize alarm veriyor anlamına gelmektedir. Susuzluğumuzu gidermek için en iyi yöntem şekerli veya gazlı içecekler yerine su içmektir. Tavsiye edilen miktarlarda yani 8-10 bardak (1.5-2 litre) su tüketilmesidir. Çay veya kahve bu tüketimin yerine geçmemelidir. Çünkü kafeinli içecekler, idrar söktürücü etki yapmakta ve vücuttan idrarla su atılımını artırmaktadırlar.
Yaz mevsiminin en güzel özelliklerinden birisi de sebze ve meyve çeşitlerinin artmasıdır. Her gün oldukça lezzetli ve aynı zamanda kalp hastalıkları ve inme riskini azaltan gıdalarla beslenme şansını elde ettiğimiz aylardayız. Bu aylarda pek çok araştırmacı tarafından renklere odaklanmamız gerektiği önerilmektedir. Koyu yeşil ıspanak ve lahana, daha açık yeşil marul, kırmızı domates, kiraz, çilek, mavi-mor yemiş ve böğürtlen, sarı-turuncu şeftali gibi meyve ve sebzeleri öğünlerimizde tüketmemiz ve renkleri karıştırarak yememiz öncelikli olarak tavsiye edilmektedir.
Meyve ve sebzeler birer vitamin deposu olmasının ötesinde yapılan pek çok araştırma sonucuna göre ateroskleroz dediğimiz damarlardaki yağlanma sürecini yavaşlatmaktadır. Günde 5 porsiyon sebze ve meyve tüketen bireylerde 14 yıllık bir takip sonucunda daha az tüketen bireylere oranla kalp hastalıkları ve inme gelişme riskinin çok daha az olduğu gösterilmiştir. Meyve ve sebzeden zengin ve doymamış yağları içeren gıdalarla beslenen hastalarda doymuş yağ tüketenlere oranla kan basıncının da daha düşük olduğu gösterilmiştir. Fakat diyabetik hastaların meyve şekerini sınırlı tüketmesi ve meyve porsiyonunu günde 2-3 olarak sınırlaması gerekmektedir. Aksi takdirde kan şekerinde kontrolsüz yükseklikler yaşanabilmektedir.
Yaz aylarında tuz tüketimine de dikkat etmek oldukça önem taşımaktadır. Böbrekler diyetle alınan fazla tuzu atmakta zorlanabilmektedirler. Bu durum tuzla beraber aşırı sodyum yükü ile vücutta su tutulumuna ve damarlarda dolaşan sıvı miktarının artmasına dolayısıyla da kan basıncının yükselmesine yol açar. Bunun yanı sıra potasyum kalp ritminin korunmasında oldukça önemli bir yere sahiptir ve meyveler eşsiz bir potasyum kaynağıdırlar. Kalsiyum ise en çok bilinen minerallerden birisidir. Kalsiyum eksikliğinde menopoz sonrası gelişebilecek kalça kırığı gibi hadiseler insan yaşam kalitesini son derecede kötü etkileyebilmektedirler. Süt, yoğurt, peynir, ayran, kefir gibi süt ürünlerini tüketmek güneş ışığıyla birleştiğinde daha güçlü kemiklere sahip, daha sağlıklı bireyler olmamızı sağlayacaktır.
Bağlantı Mangal mevsimi demişken kırmızı etten bahsetmemek elbette olmaz haftada iki gün kırmızı et tüketilmesi önerilmektedir. Diğer günlerde ise mutlaka en az bir öğünde protein kaynağı olan beyaz et dediğimiz tavuk ve balık veya bitkisel protein kaynaklarından baklagillerin tüketilmesi tavsiye edilmektedir. Et tüketiminde kızartma yerine ızgara, haşlama veya buharda pişirmek gibi teknikler kullanılmalıdır.