Yedi Güzel Adam kim? Yedi Güzel Adam isimleri nedir? Yedi Güzel Adam Nuri Pakdil

Yedi Güzel Adam kim? Yedi Güzel Adam isimleri nedir? soruları Yedi Güzel Adam'dan biri olan Nuri Pakdil'in hayatını kaybetmesi sonrası edebiyat severler tarafından merakla araştırılıyor. Yedi Güzel Adam’ın isimleri ve yollarının kesişme hikayesi de merak edilenler arasında. İşte Yedi Güzel Adam hakkında tüm merak edilenlerin cevabı...

Yedi Güzel Adam kim? Yedi Güzel Adam isimleri nedir? soruları Yedi Güzel Adam'dan biri olan Nuri Pakdil'in hayatını kaybetmesi sonrası edebiyat severler tarafından merakla araştırılıyor. Yedi Güzel Adam’ın isimleri ve yollarının kesişme hikayesi de merak edilenler arasında. İşte Yedi Güzel Adam hakkında tüm merak edilenlerin cevabı...

YEDİ GÜZEL ADAM KİM? YEDİ GÜZEL ADAM İSİMLERİ NEDİR? YEDİ GÜZEL ADAM NURİ PAKDİL

“Yedi Güzel Adam” adıyla anılan isimler Türk edebiyatına damga vuran Cahit Zarifoğlu, Erdem Bayazıt, Rasim Özdenören, Nuri Pakdil, Mehmet Akif İnan, Alaeddin Özdenören ve Ali Kutlay'dır. Yolları Kahramanmaraş'ta kesişen 7 Güzel Adam'ın eğitim gördüğü 169 yıllık tarihi Maraş Lisesi 2019 mart ayında müzeye çevrilmiştir.

NURİ PAKDİL KİMDİR? ÖLDÜ MÜ?

Nuri Pakdil, 1934 yılında Kahramanmaraş'ta dünyaya geldi. Lise eğitiminin ardından İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ni bitirdi. İlk çalışmalarını, şiir ve deneme türlerinde memleketinde "Demokrasiye Hizmet" gazetesinde yayımladı. Lisedeyken "Hamle" adında bir dergi çıkardı. İstanbul'da bir haftalık dergide sanat sayfaları düzenledi.

1969 yılında "Edebiyat" dergisini ve 1972'de Edebiyat Dergisi Yayınları'nı kurdu. Edebiyat Dergisi Yayınları'nın ilk kitabı Batı Notları'dır. Edebiyat dergisi, kimi aralıklarla uzun yıllar sürdürdüğü yayınına, Aralık 1984'te ara verdi. Edebiyat Dergisi Yayınları, 1972-1984 yılları arasında 18'i Nuri Pakdil imzasını taşıyan, 45 kitap yayımladı.

Kültür ve Turizm Bakanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülü'ne layık görüldü. Kasım 2014'te Necip Fazıl Saygı Ödülü'nün ilkini aldı. Hiç evlilik yapmayan Nuri Pakdil, iyi deredece Fransızca biliyor.

CAHİT ZARİFOĞLU KİMDİR? ÖLDÜ MÜ?

Aslen Kahramanmaraşlı olan Cahit Zarifoğlu, 1940 yılında Ankara´da dünyaya geldi. Babasının memuriyeti (hakim) dolayısıyla ilk ve orta öğrenimini Siverek, Ankara, Kızılcahamam ve Kahramanmaraş´ta tamamladı.

Edebiyata lise yıllarında şiir ve kompozisyonlar yazarak başlayan şair, Usta hikayeci Rasim Özdenören, Şair Erdem Bayazıt, Sair Alaaddin Özdenören ile aynı sıralarda okudular. Lise yıllarında okul dergisi olan “Hamle”de şiirlerini yayınladı. Maraş’ta öğretmenlik yapan Zarifoğlu, 1961 yılında İstanbul’a geldi. İstanbul’daki edebiyat dergilerinde şiirlerini yayınlamaya devam etti. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Alman Dili ve Edebiyat’ı bölümünde öğrenim görürken maddi imkansızlıktan dolayı muhtelif gazetelerde sayfa sekreterliği yaptı.

Cahit Zarifoğlu, Sezai Karakoç’un kurduğu Diriliş Dergisi’nde şiirlerini yayınladı.

1976’dan itibaren, Mavera dergisinde şiirleri, hikayeleri, senaryoları ve günlükleri yayınlandı. Zarifoğlu daha sonra Savaş Ritimleri ve çocuk edebiyatı dalında da kitaplar yazdı. Şair, pankreas kanseri nedeniyle, 7 Haziran 1987'de 47 yaşında İstanbul'da vefat etti.

ERDEM BAYAZIT KİMDİR? ÖLDÜ MÜ?

18 Aralık 1939’da Maraş’ta dünyaya geldi. Asıl adı Adil Erdem’dir. Annesi Şerife Hanım Ârifoğulları’ndandır. İlk ve orta öğrenimini babasının memuriyeti dolayısıyla bazı kesintiler dışında Maraş’ta tamamladı Önce İstanbul ve ardından Ankara Hukuk fakültelerine devam etti ancak fakülteyi bitirmeden askere gitti. Askerlik dönüşü Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’nin Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’ne kaydoldu (1964). Buradaki öğrenciliği sırasında Millî Kütüphane’de süreli yayınlar şube müdür yardımcılığı ve Millî Eğitim Bakanlığı basın büro memurluğu gibi görevlerde bulundu. Mezuniyetinden sonra Maraş Lisesi’ne edebiyat öğretmeni tayin edildi (1971). İstanbul Türk Mûsikisi Devlet Konservatuvarı’nda genel sekreterlik (1974), Kahramanmaraş İl Halk Kütüphanesi’nde müdürlük (1975), Sanayi ve Ticaret Bakanlığı İnsan Gücü Eğitim Dairesi başkan yardımcılığı görevlerinin ardından memuriyetten ayrıldı. Devlet Planlama Teşkilâtı’nda sözleşmeli personel olarak çalıştı. 30 Kasım 1987 seçimlerinde Anavatan Partisi’nden Kahramanmaraş milletvekili seçildi. Millî Eğitim ve Çevre komisyonlarında görev aldı. 1991’de siyaseti bırakıp İstanbul’a yerleşti. 1995’te altı ay süreyle Yeni Parti İstanbul il başkanlığı, bir ara Demokrat Parti meclisinde üyelik yaptı. 5 Temmuz 2008’de İstanbul’da öldü ve Eyüp Kabristanı’nda gömüldü.

RASİM ÖZDENÖREN KİMDİR? ÖLDÜ MÜ?

1940’ta Maraş’ta doğdu. İlk ve orta öğrenimini Maraş, Malatya, Tunceli gibi Güney ve Doğu şehirlerinde tamamladı. İ.Ü. Hukuk Fakültesini ve İ.Ü. Gazetecilik Enstitüsü’nü bitirdi. Devlet Planlama Teşkilatı’nda uzman olarak çalıştı. Bir ara araştırma amacıyla ABD’nin çeşitli eyaletlerinde, 1970-1971’de iki yıl kadar kaldı. 1975 yılında Kültür Bakanlığı Bakanlık Müşavirliği görevine geldi. Aynı bakanlıkta bir yıl da müfettişlik yaptı. 1978’de istifa ederek ayrıldığı devlet memurluğuna bir süre sonra tekrar döndü. Çok Sesli Bir Ölüm ve Çözülme adlı hikayeleri ayrıca TV filmi yapılmış, bunlardan ilki, Uluslararası Prag TV Filmleri Yarışmasında jüri özel ödülünü almıştır.

MEHMET AKİF İNAN KİMDİR? ÖLDÜ MÜ?

Mehmet Akif İnan, Türk şair, yazar, araştırmacı, öğretmen. 1952 yılında İlkokulu bitirdi. 1958'de Urfa Lisesi'nden Maraş Lisesi'ne sürgün gönderildi. Aynı yıl bir grup arkadaşıyla Derya Gazetesi'ni çıkardı. Bir yıl sonra Maraş Lisesi'nden mezun oldu ve ilk konferansını Urfalı Şairler üzerine verdi. 6 Ocak 2000 tarihinde hayatını kaybetti.

ALAEDDİN ÖZDENÖREN KİMDİR? ÖLDÜ MÜ?

1940 yılında Maraş’ta doğdu. İlk ve orta öğrenimini Maraş, Tunceli, Malatya ve İstanbul’da tamamladı. İstanbul Üniversitesi Felsefe bölümünden mezun oldu. Çeşitli okullarda öğretmenlik görevinde bulundu. 1991 yılında Kültür Bakanlığı’ndan müşavir olarak emekli oldu. 2003 yılında vefat etmiştir.

Ali Kutlay

1940 yılında dünyaya geldi. 2008 yılında hakkın rahmetine kavuştu. Şehri gezdiğimizde dizide rol aldığımızı öğrenince Kahramanmaraşlılar çok yardımcı oluyor. Şehir sahip çıkmış bu güzel adamlara. Kutlay, hiç çekinmeden lafını dobra dobra söyleyen bir insan. Yaşadıkları olaylara şair oldukları için farklı bir açıdan bakıyorlar; ölüm, ayrılık, aşk gibi kavramlar üstüne derinlikli bir bakışları var. Öykü yazmaya 16 yaşında başladı 18'inde bıraktı. O yaşta yazdığı öyküler bile kaliteliydi. Hukuk okudu.

NURİ PAKDİL KUDÜS ŞİİRLERİ NEDİR? NURİ PAKDİL EN GÜZEL ŞİİRLERİ VE KUDÜS SÖZLERİ

ANNELER VE KUDÜSLER

I

Güz suları bizim şehrin önünden akar
Kış savunması
Bizim şehir üs öbür şehirlere
Dakka şimdi bir doğu kamerası
Ölümü çeken

Geleceği parmakların bir bir gösterdi
Yeşil bir harmani dizlerinde
Çek denizi aradan
And anıtları koy
Eski çağ taşlarının üstüne
Yeni çağ silahları üstüne

Eylem öğlesi
Gül kurularını birbirine bağladık
Ekmeğimize bulaşan çağın hakkını
Kitabı açarak
Yonttuk

Soluğunda gül kokusu
Okunan ve bitmeyen bir sayfa
Gibi
Beni çeker bir girişime

Daha dinç ötede
Gerçekte olduğundan daha parlak
Yeresel
Otuzüç katlı bir yapı gibi
Damarlarımızda dolaşan kan gibi
Hamid çizgisi

II

At ipi atladı
Kitap soluyan atlar
Çocuk atı çağırdı
At çocuğu tanıdı

Denizi çek annemin başörtüsüyle ey sevgili
At geçer o zaman denizi

Bilirsiniz ormanlarla sonsuz bir at gelir
Görmüşsünüzdür çocukların rüyalarında da gelir
Biner ona
Sünnetçi

Cezayir’e atlarla gidilirdi
Babam atla bağa gelirdi
Yeni Ali
Paris’i atla dolaşacak

İyi binen ata
Bir solukta geçer Hazer’i
Yavaş yavaş ingiliz
Tuzağına düşer at süren yiğitlerin

III

Tûr Dağını yaşa
Ki bilesin nerde Kudüs
Ben Kudüs’ü kol saatı gibi taşıyorum

Ayarlanmadan Kudüs’e
Boşuna vakit geçirirsin
Buz tutar
Gözün görmez olur

Gel
Anne ol
Çünkü anne
Bir çocuktan bir Kudüs yapar

Adam baba olunca
İçinde bir Kudüs canlanır

Yürü kardeşim
Ayaklarına bir Kudüs gücü gelsin

(Ocak 1972)

IV

Narin bir üzüm anne yüreği
ağlaması çocuğun
çöl tülbent üstünde
sarar onunla anne yüreğini

Çocuk harita
anne çocuğun gözleriyle bakar
uyur çocuk
anne bekçi daim

Sokaklar dar mı
boğulur anne
bu atlar
geniş alan isterler

Çocuk koşar
ardından K da
insanın yüreğinde bir parça Kudüs vardır yani K
anne şimdi eline aldığı yüreğini yerine bırakır

Irmak yatağıdır
çocukların cepleri
bilmeyiz bütün ırmaklar sabahları
akşamları çocuk ceplerindedir

Erişince kelime beyi
çocuğun etine
pamuk gibi yumuşak olur o dağ
anneler her yerde o dağı ararlar

Dener çocuk
öndeki çocuk boynu mitralyözdür
toz kalktı mı ayaklardan
Alttaki çocukla birlikte ikisi de attır

Doğudan mı batıdan mı
yürüyen bir çocuk göreceğiz Kudüse
ben çok önce çıktım doğu’dan
anneler her yerde ararlar beni

Çocuk akdeniz görmüş
her ülkede bulunan
bir
K’dır

Büyüyor elinde bomba
bombanın gerçeği yumuk çocuk eli
ama çocuk
aykırı görülür ölüme

Ölüm de yasadır
artar K
annelere sunu günaydın
çocuk önder

(Kasım 1973)

V

Mavi ışın dolanır anne gömleğinde
bal arısı deniz suyu
tayfı çocukların
gözetir kudüsleri

Kar yağmaz uçar anne gözlerinden
anne eli ovadır
oynayınca çocuk
daha genişler

Kudüse şiir gömlek dikişi annenin
gösterir yönümüzü iğneden çıkan ipliğin konumu
kare ya dikdörtgen
annenin çocuk yanağındaki izi

*

Düşününce anne
kudüsler yakınlaşır
bir tanrı tanımazın elinde de
kudüs haritası bakar kudüs yaklaşımıyla

Kelime anne dişleri
kiminde otuz iki kiminde otuz üç kelime
çocuk bu kelimeleri
öğrenerek yaş alır

Tapınakla yürek arasında en canlı ilişki
yüreğimiz sıkışınca
anladık
el aksa’dan bir taş düşürülmüştür

İnsan
soyaçekim
göğe yansır umudu
baktıkça aynada

Ve çocuk gülünce
ışır el aksa
el aksa bilir ki
çocuk koyacak o taşı

Ki biraz kirazdır ki biraz silâhtır
çocukların
gözleri
parmakları

Getirince baba
kudüsü özümleyen ekmeği
yeniler anne andını
kirazın ve silâhın üstüne

Deniz kabartısıyla
aynı andadır anne andı ve çocuk solunumu
bilir baba
toprağı süren makinanın hüzünle kudüsü söylediğini

Ağıt yakışmaz
şiire ve çocuk yüzlerine
ki çocuk yüzleridir getirir bizlere
gereğini bağımsızlığın

İlerler zaman
kudüs koşusunda
ancak anlar
çocukların daim önde olduklarını

(Şubat 1974)


KİTAPLARI;

Harikalar Tablosu / Prevert, Oyun/Çeviri, Temmuz 1974

Ay Operası / Prevert, Şiir/Çeviri, Nisan 1975

Biat II, Deneme, Ocak 1977

Bağlanma, Deneme, Şubat 1979

Bir Yazarın Notları II, Deneme, Aralık 1980

Put Yapımevleri, Oyun, Nisan 1980

Biat III, Deneme, Nisan 1981

Anneler ve Kudüsler (Şiir)

Bir Yazarın Notları III, Deneme, Mayıs 1981

Kasırganın Çatırtıları / Guillevic, Şiir/Çeviri, Mayıs 1981

Bir Yazarın Notları IV, Deneme, Eylül 1982

Kalbimin Üstünde Bir Avuç Güneş, Oyun, Haziran 1982

Edebiyat Kulesi, Deneme, Şubat 1984

Sükût Sûretinde, Şiir, Şubat 1997

Derviş Hüneri, Deneme, Mart 1997

Batı Notları, Gezi-İzlenim, Mart 1997

Arap Saati, Deneme, Mayıs 1997

Umut, Oyun, Haziran 1997

Ahid Kulesi, Şiir, Haziran 1997

Korku, Oyun, Ağustos 1997

Klas Duruş, Deneme, Ekim 1997

Arap Şiiri (Güldeste) I, Şiir/Çeviri, Haziran 1998

Arap Şiiri (Güldeste) II, Şiir/Çeviri, Haziran 1998

Kalem Kalesi, Deneme, Ekim 1998

Bir Yazarın Notları I, Deneme, Mart 1999

Osmanlı Simitçiler Kasîdesi, Şiir, Temmuz 1999

Otel Gören Defterler 1: Çarpışan Sesler, Deneme, Aralık 1999

Otel Gören Defterler 2: Yazının Epik Resmi Çekildiği Sırada, Deneme, Mayıs 2000

Otel Gören Defterler 3: Büyük Sorgu, Deneme, Kasım 2001

Otel Gören Defterler 4: Simsiyah, Deneme, Nisan 2002

Otel Gören Defterler 5: Ateş Hattında Harf Müfrezeleri, Deneme, Ocak 2003

Otel Gören Defterler 6: Yazmak Bir Mûcize, Deneme, Haziran 2005

NURİ PAKDİL KUDÜS SÖZLERİ | NURİ PAKDİL SÖZLERİ

Yazar Nuri Pakdil,üst solunum yolları enfeksiyonu nedeni ile önceki gün Ankara Şehir Hastanesi'ne kaldırılmıştı.

85 yaşındaki ünlü edebiyatçının tedavi gördüğü hastanede kalbi durmuştu.Yapılan müdahale ile yeniden hayata dönen Pakdil yoğun bakım ünitesine nakledilmişti.

Usta yazardan bugün acı haber geldi. Nuri Pakdil tedavi gördüğü hastaneye hayatını kaybetti.

NURİ PAKDİL SÖZLERİ NEDİR? NURİ PAKDİL GÜZEL SÖZLERİ

”Kalem benim kal’em.”

”Acıyı güzele, kötüyü iyiye çevirmek lazım. Bunu da ancak sanatla yapabiliriz. Ölümsüz olan, bir tek o çünkü.”

”Gerçek değil düzme bir dünyaydı, okuduğum bütün okullarda, önüme konulan. Hayal gücümü harekete geçirmesem yıkılmıştım.”

”Dilimin döndüğü kadar sustum…!”


”Gerçek İman: Dönüştürücüdür: Tüm yeryüzünü; Hakka doğru…”

”Suskunluğu, tırnaklarımın altında bir tahta kıymığı gibi taşıyorum.”

”Sükût; Dünyanın en uzun cümlesi…”

”Çürüme başlamaya görsün insanda, akıp gidiyor hiçliğe.”

”Sultanahmed Camii diyor ki Süleymaniye Camiine : Başımızı alıp gidelim mi ?”

”Anlamak fiilinden meşaleler yapılmalı : Yeryüzünde birbirimizi görebilmek için.”

”Sözümüz eksik, hayatlarımız yarım, kalbimiz sallanıyor içimizde direnmeye hazır hayatlar ver bize Rabbim !”

”Biz, yitire yitire kazandık kendimizi.”

”İnsan, kendi sesini, daima başkalarından önce işitir.”

”Yasa batmış Kudüs bu! Elinizi uzatınız; zincirleri mi kıracaksınız? Yurtsuz kalan Filistinlilerin direniş ateşinin çıngıları göklere saçılır ve İstanbul gecelerinde toplarsınız bunları.”

”Boynumuz ağrıdı batıya bakmaktan.”

”Hüzün; hissedilmesi kolay olmayan, çok narin, ince bir sestir.”

”Ancak eylemin içinde kurulabilir düşünce birliği.”

”Eşya egemen insana: bize kim ağlayacak?”


”İnsanı kalbinden tutamadınız mı, görün; nasıl kayıp gidecek elinizden…”

”İnsanın damarlarında sağlam cümleler dolaşmalıdır.”

”Eğilip kalbimi dinlemek istiyorum ya, bazen, öylesine uzağındayım ki!”

”Ağlamak, anlamak anlamına geliyor benim için.”

”Pası silinir gözümüzün: upuzun bir fetihtir aslında hayat; kendi özümüzü daha bir kavradıkça.”

”Çocukluğum sınırsız bir ülkedir.”

”Bir cümleyi bıraktım; yetkinleşsin haberim olur.”

”Bazen başımı ayrı mı taşısam, diye düşündüğüm oluyor;çünkü, aşırı gürültüyle dolu içi.”

”Çağ ancak, bilinçle sorumluluk yüklenenlerin yüzüne güler.”

”Okumadığın gün, karanlıktasın ve bu karanlıkta hiçbir şey meşru değildir.”

”Bütün yalınlığıyla hayatı kucaklayabilmek, tartıya vurabilmek akıp giden suları, saat şöyle dursun, dakikaların değerini anlayabilmek, ateşi avucumuzda tutabilmek açıkçası sükûnette mümkün. Yeryüzünün en melodik dili, sükûnet.”

”Bize lazım olan soylu bir öfkedir.”

”Bildiğim her şeyden sorumlu olmazsam, nasıl hak edebilirim yaşamayı?”

”Hayat; hem yürünülen yoldur, hem taşınan dağ.”


”Yazı, daima bıçak sırtına yazılır; durursanız, bilirsiniz ki, bıçak etinize saplanacaktır.”

”İnsanın, içinden kurduğu cümlelerin ağırlığını omuzlarında hissettiği vakitleri iyi yaşaması gerekiyor. İçimiz: büyük şansımızdır çünkü.”

”Yazı: Doruk noktasına ulaşmış aşktır.”

”Kuşkusuz, en etkili ve evrensel silah, kelimedir. Okumadığın gün karanlıktasın.”

”Durmadan vurmalıyız vicdanımızın üzerindeki kayaya; mor puta. Özgürlüğümüzü ancak böyle varedeceğime inanıyorum. Çünkü, özgürlüğü, kotarılmış ve bana sunulmuş bir yemek olarak bulmadım ki ben!”

”Okumadığın gün karanlıktasın. ve: Bu karanlıkta hiçbir şey meşru değildir.”

”Hiç yazılmamış uzun bir destandır annelerin yüzleri.”

”Yalnızlıkta kendi cümlesi bile eşlik edebiliyor insana.”

”İzin verirseniz şuracıkta, kendi kendime düş görmek istiyorum.”

”İnsan yitire yitire kazanabilir kendi kendini.”

”İnsanın özü artık yok. Tüm çılgınlıklar bundan kaynaklanıyor olmalı. Çağın kanseri, bu ‘insan özü’nden yoksunluk.

”Çok vefalı bir dostun elini tutarcasına Sağ elimi sol elimin üstüne getirdim..”

”Kim bıraktı uçurumu bu kadar yanıma.?”

”Ey aşkı hiç tanımayan kalbinin çevresinde bitimsiz bir kıştır zaman.”

”Her şey olabilir: İnsan: Yitirmişse.”

”Çağın deli gömleğini görüyoruz: Kentin, kendi kendine yabancılaşarak şişen-sarkan cüssesi.”

”Kolay mı dostum, yürümek! Tırmanılması gereken yalıyarlara yalılardan geçilmiyor ki.”

”Pası silinir gözümüzün: upuzun bir fetihtir aslında hayat; kendi özümüzü daha bir kavradıkça.”

”Çoğu zaman, susmak, konuşmaktan daha kıymetlidir, hayırlıdır. Söz bitebilir, fakat sükût hiç bitmez. Çünkü o, dünyanın en uzun cümlesidir.”

”Sorumlusunuz, bütün yaptıklarınızdan, olanlardan ülkenizde ve ülkeniz olmayan yerlerde, ilginiz ve bilginiz oranında.”

”Yürüyecek miyim? Karar. Adımların tadını bir aldı mı, hiç bırakası gelmiyor insanın.”

”Martılar karanfil dökerken sulara,  Hiç böyle İstanbul olamadı kimse.”

”Kutsal inadı olanlar gerekli. Bir kalbi daha olanlar gerekli.”

”Hız telaşı tedirgin etti iç sistemimizi. Belki “en iyisi yürüyerek gidilir yaşamaya.”

”Harikadır cümle ilk yazıldığında. Koşmaya başlasın da o zaman gör sen.”

”Hayat : hem yürünülen yoldur, hem taşınan dağ.”

”Gül nevileri de dahil kirlenmeyen çiçek mi kaldı ki!”

”Sen hiç martı yüreğinin çarpıntısını duydun mu? O, bir mücadeleci yüreği gibi, dik dik atar.. Kıyıya inince besmeleyi unutma.!”

”Tarih Tekbir öğreti , Görmek en büyük yeti”

”İnsan kendini de pusuda beklemeli.”

”Her cümlenin vebali ağırdır. Kapsama alanına tüm insanlık girmektedir.”

”Gerçek değil düzme bir dünyaydı, okuduğum bütün okullarda, önüme konulan. hayal gücümü harekete geçirmesem yıkılmıştım.”

”Süpürülmekten korktukları için her süpürgenin sapına yapışanları iyi ayırt etmeli.”

”Bildiğim her şeyden sorumlu olmazsam, nasıl hak ederim yaşamayı?”

”Direniş varoluşun deneyidir.”

”Susuzluktan çatlamış toprak nasılsa, İstanbul’un yüreği de öyle!”

”Yürüyecek miyim? Karar. Adımların tadını bir aldı mı, hiç bırakası gelmiyor insanın.”

”Biz, yitire yitire kazandık kendimizi…”

”Kudüs’süz ve İstanbul’suz Aşk yoktur…”

”Sayfalar bazen kısraktır. Arap atları da emeği savunan yazarların kitaplarında kişner.

”İçe bakış dehşetli hazinedir.”

”Öyle kötü biriyim ki seni sonsuza kadar yanımda tutarak hayatını benim yanımda cehenneme çevirmek istiyorum. Seni defalarca kırmak, belki defalarca yaralamak. Sırf günün sonunda bana sığın diye elindeki her şeyi almak istiyorum.”

”Gerçeği, doğruyu aramanı en meçhul yerlerine doğru yolculuktur: yazmak. Ancak layetezelzel zihinlerde: cesaretle: dürüstlükle ilerlenebilir vicdani derinliğe. Çu çuh tren, kıvrıla kıvrıla ve de kılıç güneşe girerken.”

“Direnç gömleğimi giydim!” sözü “Sürekli okuyorum” anlamına geliyor.”

”Tartışma hiç kimseyle. Sadece düşün. Düşündür başkalarını.”

”İnsanın, içinden kurduğu cümlelerin ağırlığını, omuzlarında hissettiği vakitleri iyi yaşaması gerekiyor..
İçimiz: büyük şansımızdır çünkü…”

”Otellere yağmur yağar çocukluğum ıslanır…”

”Susmakta konuşmak kadar önemli oluyor bazen.”

”Kuşkusuz, en etkili ve evrensel silah, kelimedir.”

”Nergis sızısı bir yağmur idim ben insan kalıbına döküldüm ..”

”Ben bir şeyi hiç mi hiç az sevemedim. Hele orta hiç sevemedim. Hep çok sevdim. Arkadaşlarımı da severim. Yeryüzüne biterim. Eve portakal aldığımda kasayla alırım. Dayanamayanlar çürür.”

”İnsan, geceleyin, yalnızsa, en çok kendini gereksiniyor: Zaten, yalnızlığın büyük güç kaynağı oluşu da bundandır: gündüz de öyledir de, geceki yaslanış bambaşkadır. Dağ delirir. Su yokuşa çıkartılır, aşağı boşaltılır.”

”Daima bana inanmalısın.” diyor içim..”

“Öldünüz. Birbirinizi öldürüyorsunuz.. Öldürüldüler. Öldük. Gömülme törenlerimize hemen başlanabilir.”

”İnsan aşık olmadan kendini tanıyamaz.”

”Korku” derdi, ”bir arkadaş gibi yanında olmalı insanın” derdi, ”umutla dengelemek için: içimizi.”

”İnsanda adalet duygusunu oluşturan, bu duyguyu canlı tutan kaynak, insanın ruhsal derinliği, insanın manevi yönüdür. Bir toplulukta ruh unutulmuşsa, manevi istekler yoksa, o toplumda gerçek anlamıyla sağlıklı insanların bulunmadıklarını hemen anlarız. Kimse, öldürülmüş ruhunun davacısı değil!”

”Gökyüzü, dörtbaşı bayındır bir ülkedir.”

”İnsan, seni savunuyorum sana karşı!”

”İnsanın en çok kalbi temiz olmalıdır. Ne emek, ne ekmek; Önce kalbimiz bozuluyor çünkü.”

”Eminönü’ne doğru; gözlerime İstanbul dola dola; insanın encamı yürüyor iki yanımda: hangisindeyim ben?”

”Yargılıyız acı çekmeye. Acının her şeye egemen olduğu bir çağda yaşıyoruz: en çok insan öldürülen bir çağ çünkü bu. Özellikle, Türkiye’de her şeyin üstünü yoğun bir acı kaplamış: gülüşümüz bile acıdır bizim. Büyük bir ulusun son küçük parçası üstünde bırakıldık. Hem bir toprak yitikliğinin, hem de bir ülkü yitikliğinin acılarından kaynaklanıyor bizim acımız.”

”Aslında konuştuğumuz filan da yok, düpedüz açık açık, çığlık çığlığayız.”

”İnsan aşmak zorundadır kendi kendini: kendi kendini öldürmeye, bir çukura düşmeye karar verebilen insan, niçin, kendini aşmaya, doruklara çıkmaya karar veremesin?: insan, manevi kaynaklardan uzaklaştıkça parça parça öldürmüş olur kendini: taksitli özöldürüm bu.”

”Yeryüzünde dostluğun, arkadaşlığın, bir amaca doğru yürüme yoldaşlığının devinimli, aydınlık, üretken bir simgesi gibiydi.”

“Birbirimize tutundukça bıçakların ağzı kapanacak.”

”Yönelişlerin en ayrıcalıklısı, insanın kendi vicdanına doğru olandır.”

” Gece arkadaşlar gittikten sonra, yoğun yalnızlığımı giyindim. Bu gece çok seviyorum yalnızlığımı.”

”İnsanın, kendi kendi olabileceği sessiz bir mekan, meğerse ne kadar önemliymiş!”

”Çağın boğuntusu, insanın salt maddesel düzlemlerde yığınlaştırılmışlığında toplanıyor: Eşyalaştırılan insanın çağa yansıyan acıklılığı.”

”Özellikle umut, konuştukça büyür, aşar sizi, kentinizi de, ülkenizi de aşar: yeryüzüne bir elektrik akımı gibi geçer umut.”

”Her yerde kelime arıyorum; tüfeklere sürülü kurşunlar gibi ağır. Ama, onlar gibi öldürücü değil. Eyfel Kulesi kurşuna dönüşse, basımevinde eritilse, kaç kelime olurdu, diye düşünüyorum. Örneğin, sadece bir kelimedir Amerika.”

”İnsanın ruhsal yanını yeniden düzeltici önerileri içeren bir öğreti sunulmalı. İnançsızlık, şu kadar megatonluk bir atom bombası altında insanlığın son bulacağı korkusundan daha çok korkutmalı bizi!”

”Tüm kurumları Avrupa’dan almak” hastalığına tutulalı beri, tarihimizi okumaz olduk. Kendi tarihine yabancı kuşaklar yetişti Türkiye’de. Geçmişle aramıza bir Avrupa setti inşa ettik. Ve hiç utanç da duymadık bu setti inşa ederken.”

”Çanta açılır, kitap çıkarılır. İşte: okurken kalbimle şakır şakır konuşuyorumdur da.”

”Hiç kimse kahır yaşamak için aşık olmaz: “Kahrın da hoş” diyebilmektir aşk.”

”Çağdaş insanın, büyük bir eksikliği de kuşkusuz şurda: Günüyle tarih arasında bir bağ kurmamasında, belki kuramamasında ilençli kavimleri hiç usuna getirmemesinde, belki getirememesinde Kutsal Kitap’la varlığını doldurmamasında, yoğunlaştırıyor insanın üzerindeki ilenci.”

”Bağımsızlığa dışsal davranışlarla değil içsel bileşimlerle ulaşılabilinir ancak kurtarmamız gereken ilk yurt içimiz iç dünyamız kimliğimiz.”

”Heykele saygı duyula duyula Tanrı inancı yitebilir insanın içinde. Çünkü saygı taş kesilirse, insan kolaylıkla aşamaz önündeki engeli.”

”Benim siyasetim inancımdır, benim inancım siyasetimdir.”

”Ruhumuzun özünden yola çıkmalıyız.”

”Tanrı düşüncesi içimize dolmadan kendi kendimizi aşamayız; kendi kendini aşmadan da bunalımlarından kurtulma olanağı yok insanın.”

”Her ânı o ânda yaşamalıyız ki, seçimimizi sağlıklı yapabilelim: her ânında seçimle karşı karşıya insan.”

”Gözleriyle birbirinin olan sevgililer gibi olunca, yazıyla… Ben ona derim, işte, yazı…”

”Kuşkusuz bir ‘giz’dir içdünyası insanın: öyle olmasa, insan, şimdiye değin dayanabilir miydi ağırlığına yeryüzünün?”

”Daima, terazinin ibresi vicdandır. Artık, vicdan dışında hiçbir şey namusluluğu açıklayamaz.”

”Altmış bıçak yemiş bir yılan da olsam, şükür Tanrı’ ya, hayattayım gene de. Hala yaşıyor olmamız: az şey mi?”

”Yabancılaşma ve uygarlığından kopan bir ulusun alınyazısıdır.”

”Mekke yönünde tek buğdayı sürükleyerek ilerleyen karıncayı hiç usumdan çıkarmayacağım, her zaman düşüneceğim. Çünkü, karınca, yolunda yanarken, eşsiz bir güzelliği de yazıyor: yeryüzündeki bütün dillerle.”

”Ölüm korkusunu, ancak ölüm ötesi hayata inanarak yenebiliriz.”

”Bir ülke, utanma duygusunu yitirmişlerle dolunca, sürgünler ülkesi olur. Utanma duygusunu yitiren, kendi kendisini yitirmiş bir sürgündür.”

”Batı üstüne, şimdiye değin çok okuduk. Uzun yıllardır, uygarlığımızı bırakıp, nasıl olursa olsun, ne olursa olsun, Batılılara benzemeye çalışıyoruz. Onların sözlerini tutmadan, onların kurumlarını almadan, onların yasalarını uygulamadan, sorunlarımızı çözemeyeceğimiz kanısına varmışız.”

“Çok genişlemeli kalbimiz” derdi, “Sevebilmek için”

”Bir ulus, kendi uygarlık değerlerinden kopuk bir düzeyde bulunuyorsa, o ulus için ne ekonomik, ne de siyasal bir bağımsızlık söz konusu olabilir.”

”Çileyi çeken yazıyı yazandır. Bin çile de bin çeşit yazı demektir.”

”İnsan, vicdanıyla sürekli hesaplaşıyorsa, genç kalır, tığ gibi.”

”Hiç alışamadım gülmeye, hüzün vicdanıma daha uygun.”

”Doğrudur aşınma acıdır. Aşınan ayak topa vuramaz. Aşınan beyin devrim yapamaz.Aşınan aşık şık bir görüntü vermez. Aşınan kumaştan güzel bir elbise dikilebilir mi?”

”Mezar taşıysa çok alçak gönüllü bir işarettir oradaki ölüye ve ölümün “aşılması gerekli bir köprü” olduğuna.”

”Ne söylüyorum ben? Eğriyse düzeltilmeli, kirliyse arındırılmalı, kanlıysa kazına kazına temiz yeri ortaya çıkarılmalı demiyor muyum?”

”Mütemadiyen, vicdanında, kendi kendini sorgulamayan, hiçliğe doğru hızla kayıyor demektir.”

”Tanrı düşüncesinden yoksun kalınınca hiçbir şey olunamayacağını, kendi kendine ıslık çalar gibi kara başkaldırı deneyleri yapanlara, hangi dille ve kim anlatacak?”

Gündem Haberleri