“ Kulp takmak”
Türkçede sıklıkla kullandığımız deyimlerdendir. Bayılırız; bir kimseyi, bir şeyi kusurlu göstermek için bahaneler yaratmaya.
Evimize alacağımız bir vazoyu mu beğenmedik; rengine kulp tak gitsin.
Üzerimize giyeceğimiz elbiseyi mi sevmedik; dikişine kulp tak gitsin .
İzlediğimiz bir diziyi akıcı mı bulmadık ; oyuncularına kulp tak gitsin .
Halbuki kolay olan yoldur “kulp takmak”. Ortaya konan bir fikrin, üretilen bir eşyanın var olma sürecini görmezden geliriz o esnada. Emeğe hassasiyet bir anda “puf” diye sönüverir. Günlük konuşmalarımızda çokça kullanıyor olsak da; anlık eylemlerimizde sık sık “kulp”lara yer versek de; bu deyim ile aramın pek de sıkı fıkı olduğunu söyleyemem.
Son yıllarda yakinen takip edip; evimde de hayata geçirdiğim bir trend; “ mikro lüks”. Peki nedir mikro lüks dekorasyon yaklaşımı ?
Az eşya, çok gösteriş mantığından yola çıkılarak yaşam alanlarınızı ilgi çekici hale getirmek. Gold bir çerçeveyi, mermer bir saksı ile yan yana koyabilir; gümüş bir şamdanı, ahşap bir vazo ile buluşturabilirsiniz.
Yaşam alanlarına -benim gibi sık sık - taze bir nefes katmak isteyenler beni anlayacaklardır. Eşyalarla oturur sohbet eder; onlarla karşılıklı birer kahve içeriz adeta. Yine böyle bir gün ,çalışma odamda yer alan kitaplığım ile keyifli bir diyaloğa girmişken …
Gözlerimi kitaplığın “kulp”larından alamadığımı fark ettim. “Ne kadar da modası geçmiş.”dedim içimden . Yıllardır aynı kapakları açıp kapatırım neden bu “kulp” lara böylesine dikkat kesilmemişim ? Kitaplarımın yerlerini değiştirmişim ; zaman zaman ciltlerini rengarenk kaplayıp raflarımı gökkuşağına çevirmişim … Bronz bir objeyi kitap tutucu olarak kullanırken bazen ormanda yürüyüş esnasında bulduğum bir dal parçasını kitap bölümlendiricisi olarak kullanmışım … Mış mış da mış mış … Ama gel gör ki … Kitaplığımın kulplarına hiç böyle alıcı gözle bakmamışım. “Haydi Gülşen ! Şimdi kulp takmanın tam sırası!”
Günlerce o mağaza senin , bu çarşı benim gezdikten sonra kendimi en son bit pazarına atıverdim . Yaşam alanımda yeni yeni uygulamaya çalıştığım mikro lüks tarzı için en uygun kulpları orada bulacağımdan emindim. Az eşya mantığı içerisinde , sürdürülebilir bir amaç da var mutlaka! Bit pazarının en son tezgahında -tam da aramaktan vazgeçmek üzereyken - bir çift kulp ile göz göze geldim. Ahşaptan oyma bir kuş figürü düşünün ; gagasında tuttuğu zeytin dalı gold detaylı …
Eğildim ve kulpları usulca elime aldım . Öyle ya; eşyaların da bir ruhu var ve ilk karşılaşmada o güzel ruhları ürkütmemek gerekir. Kuş kulpları evirdim ; çevirdim ; en ince detayına kadar inceledim. Siz diyin beş dakika ben diyeyim tam bir saat; kulplarla sohbet ettik. Beni ben yapan kütüphanemde yer almaya, kitaplığımın kapaklarını her açışımda benimle el ele tutuşmaya gönülleri var mı; uzun uzun sordum . Gözlerimi usulca yumdum . İki kapaklı beyaz emektar kitaplığımı düşündüm.
Vee … İçimden bir “ Ohh …” çekiverdim huzurla. Sonunda ben de kulp takacaktım; hem de hiçbir kusur gözetmeden; karanlık bir bahane aramadan. Eve uçar adımlarla giderken; kulağımda Levent Yüksel’in sesinden bir ezgi yankılanıyordu: “ Son kuşlar havalandı / Oysa ben seni,seni,seni bekliyorum …”
İskandinav tarzı beyaz kitaplığım ile taban tabana zıt mikro lüks kulplarımın buluşma anı; bence bir dizinin senaryo kesiti bile olabilir. Ama bazı objeleri yan yana koyma cesaretiniz, içinizdeki üretken mimarın yüksek sesi ise; o sesi hiç kısmayın derim .
Görmekten sıkılayazdığınız kitaplığınız, değiştirdiğiniz kulplar sayesinde yeniden doğuşa hazır ! Kitaplığınızın üzerinden yemyeşil bir okaliptüs bitkisi de sarkıttınız mı…
Bu yenilenme işi, işte şimdi tamam!
Sıkıldınız mı ? “Kulp takın” gitsin… Canınız yenilenmek mi istiyor ? “Kulp takın” gitsin…
Bir deyimin gerçek anlamı dışındaki canlılığına; dekorasyon işlevselliğindeki kudreti şerefine …
Gülşen Eser