Rivayet odur ki, Anadolunun şirin bir kasabadında Yuh Baba diye nam salmış, meczup bir ihtiyar yaşarmış. Bizim meczup ihtiyar, Yuh Baba namını, bazı cenazelerin arkasından Yuh çekmesiyle almış. Her cenaze namazı kılındığında ahali “acaba buna da Yuh çekecek mi?” merakıyla Yuh Babaya bakarmış.
Bir gün kasabanın ağası vefat etmiş. Bütün eşraf, ağanın evlatları, yakınları oldukça kalabalık bir cemaatle Ağa’nın cenaze namazını kılmışlar ve defin işlemi için mezarlığın yolunu tutmuşlar. Tam bir huşu içinde mezarlığa doğru giderken, yüksekçe bir nidayla çekilen YUUUUHHH, bütün huşuyu bozmuş. Ağanın evlatları, cenaze kervanından sıyrılıp sesin sahibi Yuh Baba’nın üstüne yürümüşler. Ellerine geçirseler parçalayacak durumdalar. Hemen ahali araya girmiş, “Siz ne yapıyorsunuz? Adam meczup, deli, ne söylediğini bile bilmiyor.” Diyerek Yuh Baba’nın dayak yemesini önlemişler.
Yuh Baba, dayak yemekten kurtulmuş ama gel gör ki, Ağanın büyük oğlu çok içerlemiş bu Yuh’a ve bir yemin etmiş içinden, “Sen öldüğünde de ben senin arkandan yuh çekmezsem bana da yazıklar olsun!” diye. Ve başlamış o günden itibaren Yuh Baba’nın ölümünü beklemeye.
Hayatın temel kuralı olarak her nefis ölümü tadacak elbet. Gün gelmiş bizim meczup Yuh Baba can emanetini teslim etmiş. Haber kısa zamanda kasabaya yayılmış ve çok sayıda insan meczup Yuh Baba’nın cenaze namazını kılmak için toplanmış. Namaz kılınmış ve Yuh Baba cemaatin omuzlarında mezarlığa doğru giderken cemaatin arkasından yüksek sesle Ağa’nın oğlunun YUUUHHHH nidası duyulmuş. Herkes garip bir şaşkınlık yaşarken, Yuh Baba, tabutun içinden doğrulmuş ve Ağa’nın oğluna doğru, “Babanın gittiği yere gidersem, bana da YUH!” diyerek, tekrar tabuta uzanmış…
Hasılı kelam; meleklerin, “hoş geldin! Ey güzel kul” diyerek karşıladıklarından olmak ta var, şeytanın, “Sen benden de beter çıktın!” dediklerinden olmak ta var. Allah, bize merhametiyle muamele eylesin! Yoksa GAZZE’de yaşananlar yüzünden binlerce kez yuhlanmayı hak etmiş durumdayız…