Bir kimseye zekatın farz olması için o kimsenin Müslüman, akıllı, ergenlik çağına gelmiş ve hür olması (Kâsânî, Bedâiü’s-sanâî, Beyrût 1997, II, 377-383) borcundan ve aslî ihtiyaçlarından fazla hakikaten ya da hükmen artıcı, yani kazanç sağlayıcı nitelikte “nisap miktarı” mala sahip olması gerekir (Kâsânî, Bedâiü’s-sanâî, II, 394).
Zekâtın farz olması için ayrıca nisap miktarı mala sahip olduktan sonra bir kameri yılın geçmesi gerekir (Kâsânî, Bedâiü’s-sanâî, II, 486 vd. ; İbnKudâme, el-Muğnî, III, 457). Ancak zekatı bu süre dolmadan önce vermekte sakınca bulunmamaktadır (Kâsânî, Bedâiü’s-sanâî, II, 487).
Şâfiî mezhebine göre zekât vermek için akıl ve bulüğ şart değildir. Çocuk ve akli yeterliliği olmayan (mecnun) kimsenin de zekât vermesi gerekir (Şirbînî, Muğni’l- Muhtâc, Beyrût 1994, II, 123; İbnKudâme, el-Muğnî, Kâhire 1996, III, 416).
Zekâtın geçerli olmasının şartlarına gelince, öncelikle “niyet” şarttır. Zekat bir ibadet olduğu için niyetsiz yerine getirilemez (Kâsânî, Bedâiü’s-sanâî, II, 458; İbnKudâme, el-Muğnî, III, 469). Ayrıca fakire verilmesi ve teslimi demek olan “temlik” de şarttır (Kâsânî, Bedâiü’s-sanâî, II, 456). Yemek hazırlayıp yedirmek gibi ibaha denilen yollarla fakire zekat verilmiş olmaz.
Zekat nedir? Zekatın mahiyeti ve önemi nedir? Diyanet İşleri Başkanlığı
Zekât, dinen zenginlik ölçüsü kabul edilen miktarda (nisap) mala sahip olan kimselerin Allah rızası için muayyen kişilere vermesi gereken belli miktarı ifade eder.
Zekâtın sarf yerleri Kur’an’da ayrıntılı şekilde açıklanmış (Tevbe, 9/60), nisabı da hadislerde belirtilmiştir (Buhârî, Zekât, 32, 36, 38, 43). Buna göre temel ihtiyaçları dışında nisap miktarı mala sahip olan kişi diğer şartlar da yerine gelmişse bu mallarının zekâtını vermesi gerekir (Kâsânî, Bedâiü’s-sanâî, Beyrût, 1997, II, 389 vd. ). Nisap altında 20 miskal (80. 18 gr), devede 5, sığırda 30, davarda 40’tır. Zekatın farz olması için şartlar; malların nâmî (Üreyici) olması, sahip olunduğu andan itibaren üzerinden bir yıl geçmesi, borcundan ve aslî ihtiyaçlardan fazla olmasıdır.
Zekât hicretin ikinci yılında Medine’de farz kılınmıştır. Zekât, Kur’an-ı Kerim’de pek çok ayette namaz ile birlikte zikredilmiş (Bakara, 2/43, 110; Hac, 22/78; Nur, 24/56); Hz. Peygamber (s.a.s.) de zekâtın İslam’ın en temel ibadetlerinden biri olduğunu bildirmiştir (Buhârî, Zekât, 1). Kur’an ve hadislerde zekâtın ardı ardına zikredilmesi toplumların ruhi olgunluğa ulaşmasında bu iki ibadetin rolünü göstermesi bakımından son derece önemlidir. Kur’an-ı Kerim, iyiliğe erişmenin ve muttakî bir mümin olabilmenin ilk şartlarından birinin zekât vermek olduğunu ifade eder (Bakara, 2/177). Aynı zamanda zekât kurtuluşa eren müminlerin vasıflarından biridir (Mü’minûn, 23/1,
4) . Bütün bunlara ilaveten zekât vermek, Allah’ın rahmetini celbeden hususlardandır (A’râf, 7/156). Kısaca zekât, malı temizleyen ve manevi arınmaya vesile olan bir ibadettir (Tevbe, 9/103). Ayet ve hadislerde sıklıkla emredilen zekâtı vermemek müşriklerin vasfı olarak görülmüş ve Kur’an’da bu durum yerilmiştir (Fussilet, 41/6-7).
Zekâtın topluma dönük pek çok yararı da vardır. Mesela zekât, maddi gücü olmayanları kalkındırır, zengin ile fakir arasındaki uçurumu azaltır, zengin ile fakir arasında sevgi ve yakınlık doğmasına vesile olur. Bu yönüyle zekât toplumsal kenetlenmeyi artırır. Ayrıca toplumları bencillik ve kin gibi ahlaki hastalıklardan arındırır. Zekâtın verileceği yerlerin toplumun her katmanındaki insanları kapsaması sosyal dayanışmanın da garantisidir.
Kaynak: Diyanet İşleri Başkanlığı
Kaynak: Diyanet İşleri Başkanlığı