"Siyasetin Ustası Olacağıma, Edebiyatın ve Sanatın Çırağı Olurum”
CHP Pendik’in önceki dönem ilçe sekreteri olan Mustafa Barış Başarslan Gazetemizde önemli açıklamalarda bulundu.
CHP Pendik’in önceki dönem ilçe sekreteri olan Mustafa Barış Başarslan Gazetemizde önemli açıklamalarda bulundu.Efendiliği ve mütevaziliği alçak gönüllüğü ile birleştiren Barış Başarslan; Siyastten sanata varana kadar bir çok alanla ilgili samimi ve içten paylaşımlarda bulundu.
Başarslan: Siyaseti görev alanı olarak değerlendirmek gerektiğini ifade ederek;makam ve mevkinin geçici olup siyasetin gönülülük işi olduğunu belirtti.
Ö.İ:Öncelikle siyasete nasıl girdiniz? Babanız uzun yıllar ilçe başkanlığı yaptı ve şimdi bayrağı size devretti. Sizin siyasette hedef çıtanız nedir?
B.B:Hayatımda kendime hiçbir zaman “hedef çıta” olarak öne sürdüğüm planlarım olmamıştır. Belki hedefleriniz vardır. Fakat toplumcu bir Dünya görüşüne sahip olduğunuzu iddia ediyorsanız, kendinize yönelik planlarınızı içinizde tutmalısınız. Olsa da olur, olmasa da olur.
Siyasete nasıl girdiğimi sorarsanız, inanın bununla ilgili ilk adımımı hiç hatırlamıyorum. Nerede karar verdim, ne zaman karar verdim hiçbir başlangıç noktası yok. Bildim bileli içindeyim. Fakat resmi olarak CHP’ye giriş tarihimi sorarsanız, Şubat 2007 yılında üye oldum. Tam 18 yaşındaydım.
Ö.İ :28 yaşındasınız. Pendik siyasetinde artık tanınmış yüzlerden biri haline geldiniz. “Akıl yaşta değil baştadır” atasözüne örnek teşkil eder bir niteliktesiniz. Bu hızı neye borçlusunuz?
B.B : Teşekkür ederim. Yani akıl yaşta değil baştadır elbet, ama biraz da yaşayıştadır. Siyaseti bir görev alanı olarak değerlendirmek gerekir. “Makam ve mevki” daha çok bürokraside ve memuriyette olur bence. Hatta mesleğinizde… Bu tamamen gönüllülük işi… Sizi oraya delegeler seçer. İşinizi iyi yapmazsanız bir daha seçmez. Hız dediniz. Yukarıda da anlattığım gibi, kendimi bildim bileli siyasetin içindeyim. Başlangıç noktasını buradan alıp değerlendirince kendimi aslında çok yavaş bulduğumu da söyleyebilirim.
Ö.İ: Bu arada edebiyata olan merakınızla tanınıyorsunuz. Siyaset ile sanat bir arada olabilir mi?
B.B:Niye olmasın? Bunun için özel olarak konulmuş bir yasa yok. Bakın Nazım Hikmet, Ahmed Arif, Vedat Türkali, Orhan Kemal, Yaşar Kemal, Pablo Neruda vb. Bakın Lenin “Sanat ve Edebiyat” alanında yazdığı yazılarını kitaplaştırdı. Mustafa Kemal Atatürk’ün ünlü sözüdür; “Sanatsız kalan bir milletin hayat damarlarından biri kopmuş demektir.”
Ö.İ Bir tercih yapmak zorunda kalsanız, hangisini seçerdiniz? Edebiyat mı, sanat mı?
B.B:Beni bu tercihe zorlayan engeli ortadan kaldırmak için mücadele ederdim.
Ö.İ: Varsayım yapıyorum. Hangini tercih ederdin. Israrla soruyorum. Güzel bir cevap verdin. İçinde hem edebiyat, hem siyaset var.
B.B :Şöyle diyeyim. Siyasetin ustası olacağıma, edebiyatın ve sanatın çırağı olmayı tercih ederim.
Ö.İ:: Peki, cevaplar gerçekten güzel. Sana bakınca “akıl yaşta değil, baştadır” demek geliyor içimden.
B.B: İçinden geliyorsa de tabi. Gurur duyarım bundan. Bende büyüklerime bakınca, akıl yaşta değil baştadır, ama biraz da yaşayış tadır, diyorum.
Ö.İ:Peki, röportajımızın asıl konusuna dönelim. Seçimler. Özellikle parti içinde yaşanan delege seçimleri ve taraflar arasındaki bir bölünme. Ya da bir bölünme var mı?
B.B: Benim bir türlü anlayamadığım bir tanımlama bu. “Bölünme…” Hatta biraz da sert buluyorum. Bir takım fikir ayrılıklarının olduğu aşikâr. Bunu da ben sosyal demokrasinin doğal sonucuna bağlıyorum.
Fakat yine işin özüne dönelim. Bölünmeye yani. İşin aslına bakarsak, SHP’de artık CHP’ye katılmış. DSP kadroları hızlı bir şekilde CHP’ye katılmıştır. Çoğu seçmeni de oy vermektedir. Hatta CHP, hayır blokunu bir arada tutabilmiş bir partidir. Bakın bu gerçekten Türkiye’de siyasetin en zor taraflarından biri. Tüm muhalefeti bir arada tutmak, bir seçim propagandasını tek bir amblem ile yapmayıp topluma yönlendirmek… Bu muazzam bir başarı…
Aslında diğer partileri de değerlendirmek lazım. Mesela HDP; içerisinde “sosyalist” var, “şeriatçı” var, “devrimci” var, “köy ağası” var. Yahu tüm bu kadar farklı görüşler bir araya nasıl gelir? Gerçekten düşünüyorum da, tüm bunlar kendi düşünceleri mi, yoksa toplumun farklı kesimlerine hitap ediyoruz havası vermek için kendilerine biçtikleri rol mü? Farklı görüşlerin bir araya gelmesinde sakınca bulmuyorum. Ama HDP iktidara gelince, hangi politikayı uygulayacak? Sırrı Süreya’nın sosyalizmini mi, Altan Tan’ın şeriatını mı?
ÖDP’ye bakalım mesela. Dev-Yol’dan Kurtuluş’a, SDP’denİSP’ye, Yeşiller’den Sol Gelecek Partisi’ne ve daha nicelerine…
TKP mesela. İçinden TKP 1920 çıktı şimdi. Yani ne bileyim. Lütfen yanlış anlaşılmasın. TKP ve ÖDP’yi yermek için söylemiyorum. Bunlar doğal şeyler; fikir varsa ayrılıklar da olabilir.
Fakat bölünme nedir biliyor musunuz?
“AKP”nin “dönnn” diye çağrıda bulunduğu cemaat ile arasında olanlar.
Bunların ki öyle böyle değil… Birbirlerinin tapeleri, kayıtları derken, çocuklarını dahi tutuklattılar. O da yetmedi. Çocukları tutuklanan bazı bakanların Yüce Divan oylamasında 60 tane fire verildi. Bakın Kadir Topbaş, Melih Gökçek, adaletin yürüyüşünde yollara gübre döken belediye başkanı?
Bölünme diyorsunuz, alın size bölünme. Diğerleri fikir ayrılıklarıdır ve bence olmalıdır.
Ö.İ:Peki, son olarak delegelik ve bir partideki yeri ve önemi hakkındaki düşünceleriniz nelerdir?
B.B:Bir partinin muhtarlık bölgesinde bulunan üyeleri bir araya gelerek, delegeleri seçer. Delegeler bir araya gelerek, ilçe başkanını, yönetimini ve il delegelerini seçer. Burada seçilen il delegeleri il başkanını, asil ve yedek yönetimini, il disiplin kurulunu ve kurultay delegelerini seçer. Kurultay delegeleri ise Parti meclisini, yüksek disiplin kurulunu ve genel başkanı seçer.
Bir de ön seçim delegeleri var. Parti içinde yaşanan ön seçimlerde, yani belediye başkan adaylığı, milletvekili adayını vb. belirlemesi için seçilir.
Partinin girdiği en son seçimde, o muhtarlık bölgesinde alınan oylar belirli kriterlere göre hesaplanarak delege sayıları belirlenir.
Bu açıklamaları delegelik görevinin ne kadar önemli olduğunu vurgulamak için yaptım. Gördüğünüz gibi, muhtarlık bölgesi delegeleri parti genelbaşkanının seçilmesinde doğrudan alınan görevin ilk basamaklarını oluşturuyorlar. Tavandan tabana doğru giden örgütlenmenin örgütlenmenin bir örneğidir. Yani örgütlenmenin piramidine konulan ilk tuğladır. Karar verme yetkisine sahiptir. Aday olan gruplara yetki vermek ile mükelleftir.